Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '19

 
Kategori
Anılar
 

Kar

Son yılların en çok kar yağışının yaşandığı Tunceli'nin Ovacık ilçesinde kar kalınlığı 3 metreye yaklaşmış, okullar, bazı kamu kurum binaları ve evler neredeyse görünmez hale gelmiş.

4 Ocak 2019 tarihli ‘Arapgir Postası’nda, "Kar’ın hâkimiyeti devam ediyor” başlığı, değişik bir puntoyla verilmiş. Çevre yüksek dağlarda da karın kalınlığının 2 metreyi geçtiğini, bu gazeteden öğreniyoruz. Son yıllarda, kar yağmayınca yeraltı kaynakları beslenemeyince susuzluk tehlikesi kendini göstermiş; bu nedenle karın yağması, sevinçle karşılanmış. Oysa çocukluğumuzda kar günlerce yağar, Doğu Anadolu’da yerleşim yerlerinde bile metreleri bulur. Aylarca kalkmazdı. Kar ne zaman kalkacak diye beklerdik. Bu yıl da karakış Anadolu’yu sardı. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde etkili oluyor.

Kar, çocukluğumu anımsatır. Çocukluğum, kışın karı eksilmeyen Doğu Anadolu’nun bir beldesinde geçti. Burası, Göl Dağı’nın eteğinde kurulmuş Arapgir’ en uzak mahallesi Zöhrap’tı. Bu mahallenin en son evi de bizimkiydi. Damından bakılınca Munzur Dağları’nın gri silueti görülürdü. Sonbaharda bu dağların eteğindeki Dutluca ’da (Aşutka) yanan bir ateş de belli belirsiz gözükür. Bu ateşte pekmezlik ya da pestillik üzüm pişirildiği ya da bulgur kaynatıldığı söylenirdi.

O yıllarda kar çok yağar; neredeyse dükkânların, evlerin saçaklarına dek çıkar, günlerce de erimezdi. Bugün, yağsın da susuzluk çekmeyelim diye dua ediyorsak o yıllarda da kar kalksın, diye dua ediyorduk.

Diz boyu karları yara yara her gün ortaokula gider, akşama doğru - bu 6-7 km ’lik yolu- dönerdik. O yıllarda, kar yağınca okullar tatil olmazdı; çünkü kışın karsız gün yoktu. Yün çoraplarımıza yapışan karları ellerimizle temizlerdik. Soğuktan ellerimiz, ayaklarımız buz keserdi.

Yattığımız odanın pencereleri püsövü (buz) bağlardı. Camların bu buzlu görüntüsü çok ilginçti; sanki bir ressamın fırçasından çıkmıştı. Ağaç dallarının buzdan oluşan görüntülerini camlara yansırdı.

Evlerin damlarına yığılan karlar, kalıp kalıp kesilerek kürekle atılırdı. Kalanlar da sıyrıkla sıyrılır. Bitti mi, dersiniz. Bitmedi. Islanan dam toprağı kabarır; loğlamak gerekir. Loğ, silindir biçiminde, bir iki insanın kaldıramayacağı, iki tarafı delik taş. Bu taşın deliklerine, tahtadan yapılmış çekecekler geçirilerek dam loğlanır, Bitmedi. Süyünklerdeki (saçaklar) topraklar da kerpiçlenir. (Buradaki sözü edilen kerpiç ev yapımında kullanılan topraktan yapılmış kalıplar değil, kalın tahtadan yapılmış, saplı, yassı kürek büyüklüğüde bir araç)

Arapgir’in uç mahallesi Zohrap’ta oturuyorduk. Evimiz, kışın Göl Dağı’nın karlı doruklarına bakardı. Temmuzda bile Kuyruksallamaz Tepe’sinden kar eksik olmazdı. Uzaktan Munzur Dağları’nın silueti görünür. Karlar tepelerinden hiç eksilmez.

Evimiz, öyle dayalı döşeli, salonu, odaları, mutfağı, balkonu olan bir ev düşünmeyin. Sanki iki kapılı bir handı. Üst girişte bir kapı, alt tarafta hayvanların girdiği iki kanatlı bir avlu kapısı. Üst kapıdan girince soldan merdivenle ayvana, konuk odasına, kiler ve depo olarak kullanılan odaya çıkılır. Kapıdan girince sağa dönüp yürüyünce sağda bulaşıkların yıkandığı bir çark vardır. Biraz ilerisinde biri kiler, iki oda daha vardır. Merdivenden inilince karşınıza kışlık oda, onun sağında bir oda daha görürsünüz. Bu odanın sağından bir merdivenle ahıra inilirdi. Bu iki oda ahırın kokusundan etkilenir; ama ahırdan da ısınırdı. Merdivenden inilince karşımıza çıkan ilk odada soba yok, ocak yanardı Sergi, iki tarafına atılmış palazdan ibaretti; ama ocak başına yakın oturan dedemiz, bir de yün minderini kimseye kaptırmazdı. Çoluklu çocuklu, amcalı, amca çocuklu, dedeli, nineli bu evde yaşayan 14 kişiydik. Yemekte erkekler ayrı, kadınlar ayrı iki sofra olurduk. Biz çocuklar, hangisinde yer bulursak oraya sokulurduk.

Diğer odalar çok soğuk olduğu için dersi tüm ailenin oturduğu ahıra yakın kışlık odada yapardık. O yıllarda elektrik yoktu; petrol lambasıyla aydınlanırdık.

Ders  çalışmada amcam oğlu Hayrettin’le aynı iskemleyi kullanırdık. Petrol lambasının aydınlattığı iskemle, ikimizin ders çalışmasına yetmez; birbirimizin defter ve kitaplarını iteleyerek düşürmeye çalışırdık. Daha sonraları yatak odamızdaki kışın meyve, dut, pestil koyduğumuz tahta sandığı aynı zamanda çalışma masası olarak kullandım.

Dışarıya çıktığımızda da gemici fenerini yanımıza alırdık. Mahallede, bir iki ailede lüks lambası vardı. Bu lambalardan biri de eşimin ailesindeydi. Evleri de mahallenin tam ortasında gösterişli ve düzenli bir evdi. Üzülerek belirteyim ki bakamadık, yıkıldı.

Bizim odamız, Göl Dağı’na bakardı. Odamızın Göl Dağı’na bakan pencereleri, kerpiçle örülerek kapatılmıştı. Soğuk gelmesin diye anamın çeyiz kilimi, pencereleri kapatılan duvara boydan boya çekilmişti. Sedirde de boydan boya bir halı seriliydi. Duvara dayanan halı yastıklar sergiyi tamamlıyordu. Rüzgâr sanki odanın içinde esiyormuş gibi kilim yerinde duramaz kıpır kıpır oynardı. Odun olduğu zaman sobayı gündüzden doldururduk. Odun az gelirse kışlık odanın ocağında  gıcik yakardık. Gıcik,”çaşır “(Göl Dağı’nın otu)denilen kışın doğranarak koyunlara verilen acı bir otun köküdür. Odun sobasının üstünde su dolu bir küçük kazan bulunurdu. Banyoyu da yüklük denilen yatakların konulduğu tahta kapaklı yerin içteki kapağı kaldırılarak tahta bir oturağa oturularak bakraca ya da kovaya konulan suyu saplakla dökerek yapardık.

 Muş/Varto’da öğretmenlik yaptığım 1963-1964’te hamamda da su gevenle (keven) ısıtılırdı; çünkü odun yok denecek denli azdı. Kızılay‘in yaptırdığı deprem evlerinde matematik öğretmeni Mehmet Karamustafa’yla kalıyorduk; bu evlerde banyo yoktu. Hamama gideceğimiz zaman hamamcıya hamamı ısıtması için haber verirdik gene de ılık bir suyla banyo yapmak zorunda kalırdık.

16.01.2019’da da Doğu Anadolu Bölgesi'nde kar yağışı ve tipi nedeniyle 2000 köy ve mahalle yolu ulaşıma kapandığını, TV kanallardan öğreniyoruz. Karla, yolu kapanan mahallelerin, köylerin, beldelerin yaşamı zor. Karın cefasını çekiyorlar; kayak merkezine gitme fırsatını bulanlar, sefasını sürüyorlar. Şair, Necati Cumalı da karlı bir gecede, sevgilisiyle seviştikçe karanlıklar aydınlanır, sevişmenin sıcaklığı dağın karlarını erittiğini, Kar Aydınlığında şiirinde söyler.

Necati Cumalı – Kar Aydınlığında

Sen sıcaktın yataklar sıcak
Pencerende aydınlık kar
Ateşim kömürüm esmerim benim
O günlerin tadı başka nerde var
Gençtik âşıktık deliydik
Seviştikçe ağardı karanlıklar
Bunca dağın karlarını erittik

Necati Cumalıkarı böyle kurguluyor da yaşantısı, İzmir’in Urla beldesinde geçtiği için Doğu Anadolu’nun karları aylarca topraktan kalkmadığını, bilmez. Bizler, ortaokula gittiğimiz yıllarda adam boyu kar yağar; birbirimizin izlerine basa basa yürümek zorunda kalırdık. Öyle ki yaban hayvanlarının, kuşların izleri bile belli olurdu. Ama toplumda “karda yürüyüp izini belli etmeyenler” çoğaldı. Bunlar, kimsenin görmeyeceği, sezemeyeceği gizli işler çevirdikleri için ülkede, güven duygusu aşındı.

Mahallemizde iki sınıflı bir ilkokul vardı.1.2.3 bir sınıfta; 4,5 bir sınıftı. Toprak damlı bir okuldu. Altı da mahzendi. Yaramazlık yaptığımız bir gün, öğretmenimiz arkadaşım Aydın’la beni mahzene kapatmıştı. Okul paydosuna dek orada kalmıştık. O ceza da yetmemiş; öğretmenimiz durumu babama bir yazıyla bildirmişti. Sanmayın yazı PTT’ le gönderildi. Benden küçük kardeşim Muhittin’le gönderdi; elinden alamadım; çünkü babamdan korkardım. Babam, çok kızmıştı.

İlkokulu bitirince ortaokula başladım. Ortaokul Arapgir’in merkezindeki Ermeni Kilisesi’nin yanındaki toprak damlı binadaydı. Cumhuriyet İlkokulu’yla yan yanaydık. Bu kilise de daha önce ortaokul olarak kullanılmıştı; ama sonra yıkılıyor, diye bu toprak binaya taşınmıştı.Bu kilise , yıkılmadan yaşatılsaydı; Ermenilerle barış köprüsü olurdu.

Arapgir’de ortaokul ilk 1937’de açılmış. Ortaokulla evimiz arası 7 km’ydi. İki yıl bu toprak damlı binada eğitim gördük.1953’te yeni bina yapılınca bu binaya taşındık. Bu bina eve biraz daha yakındı. İki yıl da yeni binaya karda kışta, doluda yağmurda, tozda, çamurda gittim geldim. (Bir yıl sınıfta kalmıştım).

Bir gün akşamdan başlayan kar, sabah kadar yağdı. Okula gidemeyeceğim diye, üzülüyor; pencereden karın dinmesini bekliyordum.  Babam, üzülme; ben, seni götürüm, dedi. Dedi, demesine; ama gidilecek gibi değildi; sis ve tipiden göz gözü görmüyordu. Babam, ben, Metin Uludağ, Çimil Ali bir iki kişi daha yola koyulduk. Bir kişi yol açıyordu; diğerlerimiz, izlere basa basa yürüyorduk. Yaya yolu kardan kaybolmuştu. Bir ara ben önde yol açmaya koyuldum. Bir iki adım attım, atmadım; kendimi hendeğin içinde buldum. Beni izleyenlerden bir kişi daha hendeği boylayınca Çimil Ali, çocuğun arkasından gidilir mi, dedi. Kısa yoldan evlerimize döndük.Ahmet Muhip Dıranas da bizim gibi bir kar yağışıyla karşılaşınca düşünce, gözlem ve duygularını şu dizelere dökmüş;

Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.

1950’li yıllarda kar Doğu Anadolu’ya günlerce yağar, bahara değin kalkmazdı. Karın kalkmasını dört gözle beklerdik; çünkü kar soğuk demek, tipi demek, ıslanmak demektir. Kar yağınca karda yuvarlanır, kara sırtüstü yatar, boyumuzun ölçüsünü alır. Kartopu oynar. Tahta kayaklara oturarak kayardık. Kardanadam yapar, burnuna havuç koyar mıydık kardan adamın? Bir de kömürle iki siyah zeytin, göz yapar mıydık? Sonra üşüyüp, eve koşar mıydık, anımsamıyorum.

Ankara’da kar, yılda bir iki kez, aralık sonlarında, yılbaşında yağan kar, bu yıl daha erken başladı. Burnumu cama yaslayıp dışarıya baktım. Yağmur yağıyordu. Keşke kar yağsaydı, dedim.    Sabah yine erkenden kalktık. 7.12.2019 Ankara'da akşam saatlerinde etkili olan  yağmur kentin yüksek kesimlerinde yerini kar yağışına bıraktı.

Günlerdir karın yağışını bekliyorduk. Gökten nazlı nazlı bir süzülüşü vardı ki görülmeye değerdi. Pencereden ayrılamadık. Çatılar bembeyazdı. Çatılara, balkonlara konan güvercinler, çocuk parkında toplanmıştı. İnsanlar, ekmek kırıntılarını, buğdayları parkın belli yerlerine serpiyorlar, havada daireler çizen güvercinler, bu yiyeceklere konuyorlardı.

Ankara’ya kar her yıl da yağmaz. Kimi yıllar şöyle bir tozutur, geçer. Kar, Doğu Anadolu ‘da yağar. Van'a 110 kilometre uzaklıktaki Bahçesaray ilçesinin yolu. Her yıl 6 ay kapalı kalır. Benim çocukluğum da Doğu Anadolu’da geçti. Nerede mi? Arapgir’ de.1950’li yıllarda, günlerce kar yağardı. Çoğu kez akşamdan başlayan kar sabahlara dek devam ederdi. Sabahleyin kalktığımızda, her tarafın bembeyaz olduğunu görünce okula nasıl gideceğimizi, kara kara düşünürdük. Kimi kez diz boyu karı yara okulun yolunu tutardık. Bu yıl, Ocak 17’de 2000 yerleşim yerinin kardan yollarının kapalı olduğu, TV haberlerinde verildi.

Oysa Ankara’da yağan kar da. bacalardan çıkan dumanlarından, arabalardan çıkan gazlardan hemen erirdi. Bu yıl, Anadolu’nun her tarafına kar yağdı.Ankara’ya  yağan kar da tuttu.Ankara’nın gri havası değişmiş, karın soğuk; ama temiz havasıyla dolmuştu. Karın yağışına en çok çocuklar seviniyor; neşeyle kartopu oynuyorlardı. Ağaçların dallarında biriken karlar, beyaz çiçekleri andırıyordu.

Çatılar, bembeyaz; yollar karla buz oldu. Karlı havalarda, fiziksel, sosyal gereksinmeler zorlukla karşılanıyor; çünkü insanlar dışarı sık çıkamıyorlar. Özellikle yaşlılar, düşmekten korktukları için evlerine kapandılar. Bugünlerde yollardaki kar, buz eridi de sokakta yaşlıları da görür olduk.

1950’li yıllarda, günlerce kar yağar, aylarca kalkmazdı. O yıllarda, kar ne zaman kalkacak diye beklerdik. Lodos rüzgârları esince karlar erimeye başlar. Karlar erimeye başlayınca yamaçlardan kar suları iplik iplik akarak dereleri doldurur; ırmaklar oluştururdu. Karın eridiği yerlerde kardelenler beyaz başlarını çıkarır. Çayırlar, yeşermeye yüz tutar. Bir bakarsınız ki çalıların arasından bir tavşan kulaklarını dikmiş kaçıyor. Çil keklikler havalanıyor. Yeşilimsi bir yılan süzülerek dere yatağında kayboluyor. Söğütler, henüz yaprak açmamış; ama dallara su yürümüş. Bir dal koparıp kabuğunu parçalamadan çıkarıp kendimize bızbilik (kaval gibi) yapar; ötürürdük.

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..