- Kategori
- Gündelik Yaşam
Kar

Hepimizin mahzunluğunun, kırgınlığının, birden bire sebepsiz sevinçlere dönüşüvermesidir, şehre düşen ilk kar. O aslında ilk kar değildir. Başka bir toprağa, başka bir kalbe çoktan değip geçmiş, bir sürü sokağa adını yazmış, bir sürü yolu kapatmış, bir sürü kırık aşka eşlik etmiş, sonra da bize uğramıştır. Bizse genellikle en hüzünlü beyazı önce kendimize yakıştırdığımızdan, ama daha çok, kimsenin içimizde alev alev yanan acıya daha önce bir çare bulamamış olmasından, şehrin ilk karını kendimize hediye ederiz bir tek…
Şehrin karmaşası tüm incelikleri unutturur bazen. Siyah beyazı, karanlık aydınlığı, acı sevinci siler. Kar yağdığında silinen her şey geri gelecek, gidenler geri dönecek, üstelik döndüklerinde her şey değişmeden öylece devam edecekmiş gibi gelir. Kibritçi kız yıllar sonra uyanıverir zihinlerimizin bir köşesinde. Elinde hala tükenmeyen bir kutu kibritle, bize acılara dayanmayı öğreten yanımızdır o. Hayata karşı direncimizin azaldığı anda, karlarla kaplı bir Aralık gecesine dönüşmeden az önce içimizde yanan bir kibrit alevidir yalnızlık. Kar yağar, hepsi açığa çıkar…
Gecekondularla gökdelenler, bataklıklarla yeşil bahçeler, varlıkla yokluk arasındaki mesafeyi beyaz kanatlarıyla kapatabilen kar, hepimizin içinde nereden geldiği belli olmayan bir umut tortusu bırakır.
Sahipsiz hikâyelerimizin sahibi gelir…
Yüreğin incinen yanı yavaş yavaş incelir…
Bir daha asla geri dönülmeyecek bir yol yoktur aslında
Bir daha asla söylenmeyecek bir şarkı…
Bir daha asla açılmayacak bir sandık yoktur.
Anıların sahiplenildiği, geçmişin affedildiği,
Issız sokakların insanı en nihayetinde kendine döndürdüğü geceler sanıldığından da yakındır.
Kar yağmıştır…