Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
 

ismail hakkı özsarı

http://blog.milliyet.com.tr/ihozsari

09 Temmuz '15

 
Kategori
Deneme
 

Kara donlu Can Baba

Kara donlu Can Baba
 

alıntıdır


Güzel Türkçemizde gönül üzerine söylenmiş ne kadar çok söz vardır.

Gönül kırmak

Gönül koymak

Gönül bırakmak

Gönül şarkıları

Gönül adamı

Gönül bahçesi ve daha onlarcası.

İnsanın iç dünyasında olup biteni bu kadar güzel anlatan bir sözcük, başka bir dilde olsun zannetmiyorum.

Hele gönül’ün başına bir de “Can” sözcüğü eklerseniz, daha da bir güzelleşir.

Can-ı gönülden selam ederim.

Can-ı gönülden seviyorum.

Can-ı gönülden istiyorum. Ve daha birçok…

13. yüzyılda Anadolu toz dumandır. Moğol orduları yangın yeri, yağmur seli gibi tüm yakıcı ve yıkıcılıkları ile Anadolu’ya saldırırlar. Selçuklu ordusu bu akınlara karşı koyamaz.

Moğol, şehir basar. Mal alır. Can alır. Ama bir şey alamaz. O da “Gönül”.

Moğol çalar kılıcı. Bedenleri alır. Ama beden alınmayla gönül alınabilir mi? Orası Tanrı’nın evidir. Ten düşmeylen, insan ölmeylen gönül de düşmez ki. İşte Moğol bunu anlayamamıştır.

Ceyhun Atıf Kansu, “ Balım Kızım, Dalım Oğlum” adlı denemeler kitabında şöyle bir öykü anlatıyor.

“Kara Donlu Can Baba, Sivas-Divriği’li olup, Hacı Bektaş Veli’nin erenlerindendir.

Günün birinde Can Baba bir keşişi Müslüman olmaya çağırır. Olay Moğol Hanının önünde cereyan eder. Keşiş Müslüman olması için Can Baba’dan şöyle bir istekte bulunur.

Bir yazıya odun yığsınlar. Ulu od (ateş) yağdırsınlar. İçine girsin. Eğer Can Baba yanmazsa ben de sözümü tutup, onun dinine girerim.

Bunun üzerine;

Moğol Hanı, Kara Donlu’ya “bu söz üzerine ne dersin” diye sorar:

Can Baba  da “Ne ola olsun, ancak keşiş de gelsin, benimle birlikte girsin” der.

Dervişin yanında, Keşiş de kendi dininin gücünü göstermek ister. Ateşe girer. Girerken de bir eliyle Can Baba’nın eline yapışır. Üç gün üç gece ateş içinde kalırlar. Dördüncü günü Tatar Hanı ile beyler ateşin yanına gelirler. Görürler ki Kara Donlu Can Baba bir başına ateşin içinden çıkar gelir. Avucunda da keşişin parmakları vardır.

Tatar Hanı: “Keşiş nerede? Ne oldu? O neden çıkmadı?” der.

Kara Donlu Can Baba da: “O bize parmaklarını verdi. Eğer gönlünü verseydi, nesne olmazdı. Çıkar gelirdi” der.

Gönül dediğin işte böyle bir şey. O bir saraydır. O bir köşktür. Eğer onu yıkarsanız, sonra bir taşını bile yerine koyamazsınız. Gönül’ü kırdığınız zaman yapacak ustasını bulamazsınız.

13. yüzyılda her şeyin toz duman olduğu, devletin bel verdiği günde halkın birbirine el vermesini sağlayan bu gönül erenleridir.

 
Toplam blog
: 291
: 1113
Kayıt tarihi
: 12.07.12
 
 

Emekli öğretmenim. Kitap okumayı ve düşüncelerimi paylaşmayı çok severim. Tarih özel ilgi alanımd..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara