- Kategori
- Gezi - Tatil
Kara Orman’ın Büyüsü
Bakmayın adının “Kara Göl” olduğuna, o göl “kara” değil! Gölün yüzeyinde dans eden balıklar, üstüne düşen lâdin, göknar, meşe ve çam ağaçlarının gölgesi ile yeşilin bin bir tonunu yansıtan berrak, parlak, zümrüt bir ayna gibi. Türkiye’de kaç tane bilmiyorum ama Artvin’de iki “Karagöl” var; biri Borçka, diğeri Şavşat’ta. Biz Şavşat’tayız. Bu göl genellemelere dâhil edebileceğiniz sıradanlıkta değil, çok etkileyici bir heyelan gölü, adı da özel olmalı. Belki sınırları içinde bulunduğu köyün ya da milli parkın adı ile anılmalı; “Meşeli Gölü” veya “Sahara Gölü”.
Siz şimdi göl kenarında oturup biraz soluklanın. Ben de buraya nasıl geldiğimizi anlatayım. “Şavşat” adınınetimolojisi tam olarak bilinmese deGürcüce “Şavşati – Kara Orman” dan geldiği söyleniyor. Buraya öyle “ha’” deyince uçağa atlayıp gelemiyorsunuz. Artvin’de havaalanı yok. Kartal yuvasına benzeyen şehrin dağlık, ormanlık dik yamaçları havaalanı için uygun değil. Trabzon Havaalanı Şavşat arası 305, Erzurum Havaalanı 285 km. Yani hedef doğrudan Şavşat Yayları ise en kısa yol Kars’dan gelmek. Deniz üzerine dolgu yöntemiyle inşa edilen ve yılsonunda açılması planlanan, “Rize- Artvin Havaalanı” bile, Artvin'e 75 kilometre uzaklıkta Yeşilköy ve Pazar sahili mevkiinde.
Biz İstanbul’dan iki saatlik uçuşla, Kars Havaalanı’na iniyor, özel araçla 137 km yol yaparak ilçeye ulaşıyoruz. Şavşat, Meşeli Köyü arası yaklaşık 17 km. ama çoğu zaman tek şeride düşen, acemiler için tehlikeli sayılabilecek yollardan..Öyle virajlardan geçiyoruz ki, manzara nefes kesici olsa da kilometreler sanki uzadıkça uzuyor. “Meşeli Gölü” Şavşat’ın yaklaşık 25 km kuzeyinde..Hedefe ulaşıp etrafı gezmeye başladığımızda bize sunduğu benzersiz güzellikler karşısında bu yolun her şekilde gelmeye değeceğini düşünüyoruz..Tüm Karadeniz’i birkaç kez gezmiş biri olarak özellikle bu bölgenin vahşi cazibesinin emsalsiz olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Artvin Şavşat’ta akarsu, göl çok; Meşeli Gölü,Karaağaç Gölü, Boğa Gölü, Carba Gölü, Koyunlu Şelalesi, Kocabey Köyü Kışlaları, Maden Köyü ve Şelalesi, Papart Ormanıve kim bilir henüz göremediğim daha nereler… Yeşile doyuran ormanlar, dağlar görüp görebileceğiniz en bâkir yaylalar burada. Cin Dağı, Karçal, Nasara, Sarıçayır, Yalnızçam, Göze, Arsiyan dağları, Bilbilan, Cancır, Cengelek, Sahara ve Sarıçayır yaylalarını koynunda besliyor.
Meşeli Köyü’ne bizi davet eden vizyoner bir girişimci olan genç işadamı Özgür Temur, yılda birkaç kez fırsat bulduğunda Meşeli’ye gidiyor. Bizim gideceğimiz tarih onun,kardeşi Kemal ve eşi ile dünya tatlısı annesi Aysel hanımın da köyde olduğu tarih..Şanslıyız..Temur ailesi kuşaklardır burada. Onun refakatinde Meşeli’yi ve civarı gezeceğiz..Akşamları da Aysel hanımın güler yüzü, hoşsohbeti eşliğinde harika yemeklerini tadacağız. Aslında Özgür Temur, eski dostu müzisyen ve seyyah Attilâ Atasoy’u yıllar önce de köyüne davet etmiş ama Atasoy hem işlerinin yoğunluğundan hem dünyayı gezmekten fırsat bulup bu davete icabet edememiş. Pandemi nedeniyle gündelik tempolarımız mecburen düştüğünden, hayatın bize sağladığı küçük güzelliklerin, sadeliklerin daha çok farkına vararak yaşıyoruz. Temmuz sıcağında İstanbul, Akdeniz, Ege sıcaktan kavruluyor araya bayram tatili de girmiş, Artvin yaylalarında serinleme fikri bana da iyi geliyor ve Atasoy’un kontenjanından Şavşat Meşeli’ye gidiyorum. Valizimde serin akşamlar için bir iki hırka, çok sayıda yazlık askılı elbise, hatta yolumuz Artvin plajlarına çıkarsa Karadeniz’i de selâmlamak için mayo, sınıra bu kadar yaklaşmışken birkaç günlüğüne ülke dışına gidilirse diye pasaport bile var. Tabii eşofman ve hırka dışında bunların hiç birine ihtiyaç duymayacağımı seyahat çantamı hazırlarken tahmin edemiyorum. Dönüş uçağımız yine Kars üzerinden, son iki günü Kars’a ayıracağız ancak Meşeli’yi öyle seviyoruz ki... Kalacağımız Tuğra Butik Otel’in sahibi İdris Kösa biz daha yol yorgunluğunu üstümüzden atamadan “Hoş geldiniz. O kadar yolu aşıp buraya geldiğinize göre göreceğiniz güzellikleri hak ediyorsunuz. Burası kendini özleyenlerin yeri. Bizim amacımız giderken siz buradan mutsuz göndermek” diyor, ağzı iyi lâf yapan bir edebiyatseverle karşı karşıyayız diye içimden geçiriyorum. Yanımda dünyada neredeyse görmediği yer kalmamış, farklı coğrafyaların güzelliklerini deneyimlemiş, 155 ülke -evet doğru okudunuz şehir değil ülke görmüş, Attilâ Atasoy var. Her beğendiği yerden üzülerek ayrılsa evin yolunu bulamazdı. Neden buradan ayrılırken üzülmemiz gereksin ki? İlâhi İdris Bey…
Göle yürüme mesafesindeki otelimiz Sahara Milli Parkı orman kenarında yükseklere kondurulmuş bir kuş yuvası gibi. Karşıda sisli dağlar, günün ışıklarına ve bulutların hareketine göre sürekli değişen bir manzara sunuyor. Manzaranın güzelliğine olan hayranlığımız geçmeyecek, yürüyüşe çıkacak, Özgür Temur rehberliğinde civar köyleri, yaylaları arabayla gezecek kaldığımız her gün ormanla, dağlarla yaylalarla daha çok bütünleşeceğiz. Otelin bahçesinde yağmurlu bir dolunay gecesinde Özgür, Kemal Ve Figen Temur’la ateş başında elimizde şemsiyeler kahkahalar atarak oturuyoruz. Ateş, ay, dostlar ve bizi buluşturan doğa olağanüstü. Meşeli Köyü’nün semâlarında geç saatlere kadar neşeli kahkahalarımız yükseliyor. Derin, huzurlu bir sakinlik içindeyiz. Özgür Temur’dan öğreniyoruz ki, mutlu bir dinginlik veren bu sakinlik hissi sadece bize ait değil, yöreye dair tescil edilmiş bir unvan aynı zamanda. 1999 yılında İtalya'da başlayan ve dünyada 30 ülkeden 252 kente verilen “Sakin Şehir- Cittaslow” unvanı, 21-23 Haziran 2015'te Milano kentinde gerçekleştirilen Cittaslow Genel Kurulunda Şavşat’a verilmiş.
“Yavaşlayın Şavşattasınız!”
İnsanların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri, sosyalleşebilecekleri, kendine yeten, sürdürülebilir, el sanatlarına, doğasına, gelenek ve göreneklerine sahip çıkan ama aynı zamanda alt yapı sorunları olmayan, yenilenebilir enerji kaynakları kullanan, teknolojinin kolaylıklarından yararlanan kentlerin gerçek bir alternatif olabileceğini anlatan Cittaslow felsefesi; yaşamaktan zevk alınacak bir hızda yaşamayı savunuyor. Büyük şehirlerin ve tüketim odaklı huzursuz hızlı hayatın insanı kendinden ve sevdiklerinden kopardığını farkeden “Cittaslow” düşüncesi, dünyaya zarar vermeden hayattan zevk alarak, sevdiklerimize ve kendimize zaman ayırarak yavaşlayarak anın tadına vararak yaşamayı hedefliyor... Yıllardır “Festina Lente- Yavaşça acele et” ilkesine uygun yaşamaya gayret edenruhuma ne kadar uygun. Bir beldenin “Sakin Şehir” olabilmesinin nüfusun 50 binden az olması, geleneksel yapıların korunması, trafiğin azaltılması, yerel ürünlerin kullanılması, gürültü kirliliğinin engellenmesi, hava kalitesinin yükseltilmesi gibi pek çok kriteri var. Asırlar öncesine uzanan savaşların, istilaların, dalgalanmaların sonunda nihayet hak ettiği huzura kavuşmuş Şavşat. İçimizden kocaman bir mavi boncuk bırakıyoruz, yukardan bakıldığında kalp gibi görülen Meşeli Gölü’nün kıyısına. Ormanda sıkça yürüyüş yaptığımızdan “ayılarla karşılaşsak ne yapmamız gerekir?” diye köyde birkaç kişiye soruyorum, rivayet muhtelif; kimi “ayı ile karşılaşırsanız kaçmayın konuşun, kimi şarkı söyleyin “ diyor. Konuşmaktan anlayacaksa ben yaşadığı ormanı çok beğendiğimizi, ayıları zaten çok şirin bulduğumu ilk oyuncağımın “Bozo” adında bir teddy bear olduğunu filân uzun uzun anlatmaya hazırım. Şarkı için Atasoy’a güveniyorum, bas bariton sesi ile ayının karşısına geçip “Söyle şimdi nasıl haberler, haberler?” dese ayının şaşırıp bize saldırmaktan vazgeçeceğine güvenim tam. Neyse ki ormanda insandan daha tehlikeli hiçbir canlı ile karşılaşmıyoruz. Yaban hayatın, insanı kendisi ile buluşturduğu bu cennete dair anılarımız henüz taptaze iken ülkenin her yanını saran orman yangınları, döndüğümüzde içimizi çok acıtıyor. Bir daha ormana gidersem, insanoğlunun vicdansızlığından kendi adıma utanıp, ağaçların yüzüne bakamayacağımı bildiğim için bir hayli üzgünüm.
Şimdi bu olağanüstü yerleri yazarken bile tereddüt ediyorum acaba hiç yazmasam, kimse ile paylaşmasam daha mı iyi olacak diye? Ama dünyaya ve insanlara dair hâlâ ümidim var. Ülkemizin aslında her yerinin nasıl bir cennet olduğunu yeniden hatırlamak belki bir parça teselli olur Acıları da güzellikleri de paylaşarak, ruhumuzu huzur makamında bir dinginlikle beslemeliyiz.
Maziye Bir Bakıver
Sadece coğrafi açıdan değil, tarihi açıdan da çok zengin Şavşat ve çevresi.
Temur ailesi gibi Şavşat Meşeli Köyü’nün çoğu Ahıska Türkü. Gürcü/Kartli tarihi milâttan önceki asırlarda, Şavşat’ın da içinde bulunduğu Kür-Çoruh havzalarında, Buntürklerin ve Kıpçakların yaşadığını haber veriyor. Bu Türklerin soyunun Kıpçak Türklerine dayandıran araştırmalar var.[1] O halde Ahıska Türkleri burada aslında eski yurtlarındalar. Günümüzde Gürcistan’ın sınırları içinde kalan ve Edirne Anlaşması’na dek Osmanlı toprağı olan Gürcistan’ın güneybatısındaki Mesheti-Cavahetya bölgesinde yaşamış Ahıska Türkleri, Türkçe konuşan, Hanefi-Sünnî inancına sahip bir halk[2]. Ahıska ise, bu gün Türkiye sınırına 15 km. mesafede, Gürcistan sınırlarında yaklaşık 220 köyden oluşan bir belde. Stalin 14 Kasım 1944’te Gürcistan’ın Ahıska bölgesinde yaşayan on binlerce Ahıskalı Türkü sınır güvenliğini tehdit ettikleri gerekçesiyle Sovyet topraklarında dört bir tarafa, Orta Asya’nın Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan bölgelerine sürgün etmiş. Bu sürgünde yaşamını yitirenler olmuş. 1948’deki sürgüne kadar kendilerini “Kafkas Türkleri” olarak tanımlamış, sürgünden sonra diğer etnik gruplardan ayırabilmek için “Ahıska Türkleri” diye nitelendirmeye başlamışlar. Günümüzde Ahıska Türkleri on farklı ülkeye dağılmış olsa da Artvin Şavşat’takiler en azından Kafkas rüzgârlarından çok da uzağa savrulmamışlar.
Artvin bölgesinde eğitim oranının yüksek olduğunu biliyorduk ama halkın ne kadar misafirperver ve sıcakkanlı olduğunu yaşarken deneyimliyoruz. Çadır ya da karavanları ile buraya birkaç gün için gelenler planladıkları süreden daha fazla kalıyorlar.Ciplerle off-roada gelen bir ekip biz köyün şirin restoranında alabalıklarımızı yerken hızlıca önümüzden geçiyorlar. Şavşat çevresinde konaklayabileceğiniz bungalov ve doğa içinde şirin oteller var. Sadece yaz için de kış turizmi için de göz kamaştırıcı bir parkur.Gençler çoktan büyük şehirlere taşınmış işlerini orada kurmuşlar. Burası onlar için de sayfiye şimdi. Köyde okul yaşında çocuk kalmadığından eski köy okulunu müze ve anı evine dönüştürmeyi planlıyorlar. Kırlara birer ziynet gibi yayılmış geleneksel ahşap evler, doğal güzelliği tamamlıyor. Meşeli’nin köpekleri bile insancıl, irice çoban köpekleri yolunuza çıkarsa telaşlanmayın, size gideceğiniz yere kadar refakat etmek niyetindeler. Civarda doğal maden suları ve kaplıcalar olduğunu duyduk ama görmeye vaktimiz olmadı. Yaylaya çıktığımızda dağlardan akan suların tadına avucumla bakmak benim için yepyeni bir lezzet deneyimi idi..
Sabahları küçük çiğ damlalarıyla üstümüzü örten bulutları, gecenin içinde şarkı söyleyen kuşları,orman yürüyüşlerimizi kolaylaştıran dallardan âsâlarımızı, ve Meşeli anılarımızı, özenle gönlümüze sarıp sarmalıyoruz..
Seyahate gidersiniz, yeni yerler görür, şanlıysanız yeni deneyimler kazanır sonunda evinize döner ve dönüşte üzülmezsiniz. Ama bizim Şavşat-Meşeli yolculuğumuzun sonunda İdris Bey haklı çıkıyor, dönerken Atasoy da ben de bu cennetten ayrıldığımız için üzgünüz. O, bizi yolcu ederken, “ne zaman isterseniz yine gelin, odanızın emaneti bizde” diyor. İstanbul keşmekeşine ulaştığımızda iki avuntumuz var, Özgür Temur aracılığı ile artık “Fahri Meşeli Köylüyüz”, uzakta olsa da orda bir köyümüzün, şirin otelimizde dağlarla dans eden bulutları, uzak ufukları gözleyen bir balkonun olduğunu düşünmek bile iyi hissettiriyor.
Yalnızca yavaşladığımızda göreceğimiz ne güzel şeyler var…
Jansereynalanyildiz@gmail.com
[1] “Ahıska Türklerinin Menşei ve Tarihi Gelişim Seyirleri”, Mustafa Kalkan, Abay Devlet Üniversitesi Kazak Filoloji Fakültesi Orta Asya Tarihi ve Türk Dili Bölümü Öğretim Görevlisi, Bilig Dergisi, Bilig 7/Güz 98, s.160-170
[2]Dede Korkut kitabında ‘Ak-Sıka’ (Ak-Kale), 481 yılına ait kayıtlarda ‘Akesga’ olarak anılan Ahıska’nın, Türkçe kaynaklarda 2700 yıllık bir Türk yurdu olduğu belirtilmekte. (Avşar ve Tunçalp, 1994: 14); (Zeyrek, 1995: 27); (Agara, 2004: 3); (Swerdlow, 2006: 7).