Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '14

 
Kategori
Öykü
 

Karanlık

Karanlık
 

Işığım sönüverdi. Karanlıkla beraber sessizlik, odamı sinsice sarıyordu. Yalnızdım. Elimde kahve fincanıyla öylece kalakaldım. Tedirginlik hissettim. Ne yapacağımı bilemedim. Bir an korktum. Önümdeki masada, çay fincanımın altlığının yanında bulunan çakmağımı aldım. Çık diye bir sesle küçük bir ateş yaktım. Odam aydınlandı. Gözlerim tekrar görür oldu. Şimdi ölmediğimi düşünmüştüm. En değerli varlığımı, sigara paketimi alıp, geceyi dumana katmak istiyordum.

Çakmağı defalarca çık diye yakarak nihayet balkonun yolunu buldum. Gece zifiri karanlık, pürüzsüz bir güzelliğe sahipti. Gökyüzünde bu akşam ne ay ne de yıldız vardı.  Öylece bakıp, derin hülyalara dalıyordum. Yalnızlık ardım sıra upuzun bir kuyruk, hep peşimde dolaşıyor. Geri adım attığımda canım yanıyor, kalbim yeniden acıyordu. Ölümler, ayrılıklar, çaresizlikler, zor hayatta kalabilme sınavları… Bu kötü günlerin ardından epey zaman geçmişti. Toprak kayması gibi çok büyük acıların altında ezilmiştim. Şimdi ise yeniden doğuşun, ışıklarını saçıyordum.

Hava biraz serinlemiş, üşümüştüm. İçeri girmeden mahalleye kuş bakışı bakmak istedim. Işıksız her yan, yanıp erimiş kömürün izlerini taşıyor. Çocukların evciliği olmasa etraf dilini yutmuş koca koca yetmişliklerle dolu. Biraz mahzun, biraz düşünceli, biraz mutsuzlar… Hep dirsekleri masada öylece düşünüyorlar. Belki evlatlarını, belki emekli maaşlarına gelmeyen zamları, belki hayat mücadelesinin sıkıntılarını düşünüyorlar.

İçeri girdim. Kahve fincanımı çalkalayıp, kuruladım. Telefonumdaki saate baktım, bir saat kadar olmuştu. Elektriklerin geleceği yoktu. Siyah beyaz fotoğraflarımızla dolu aile albümlerimizi elime aldım. Çakmağımın yardımıyla yine balkona çıktım. Gözümün gördüğü kadarıyla karıştırıyordum. Onlarla sohbet etmek bana iyi gelecekti. Nasılsınız, nerelerdesiniz diye sorduğumda ailemden hiçbiri cevap vermedi. Sayfaları çevirdiğimde bir ara gülümsüyorlar, bir ara durgun bir yüz çehresine sahip oluyorlar. En çok gülmek yakışıyordu onlara. Bize sessiz değil, şen kahkahalarla, eski günlerdeki gibi sokağın bir ucundan diğer ucuna doğru giden yankılarla var olmak yakışırdı. En sıkıntılı günlerimizde bile gülmeyi başarmak isterdim. Yine mutluluklarımızı paylaşıp, bir kat daha artırmak isterdim.

Karnımı acıkmış hissettim. Ama ben onları bekliyordum. Sofra âdetimizi hiçbir zaman bozmadım. Derken elektrikler geldi. İçeri girdim. Beş kişilik soframız hazırdı. Biraz daha bekledim. Gelen giden yoktu. Duvardaki saat yediyi vuruyordu. Bir dakika bile geçmemişti. Yine doldu gözlerim, yine çanak çanak oldu. Yine akıttım özlemlerimi. Sıcak tarhana çorbamı içmeye çalışıyordum. Ne tadı vardı, ne de tuzu vardı. Kaşığı ağzıma götürürken aradan tam iki dakika geçiyordu. Gözyaşlarım çorba kaseme tuz, biber oluyordu. Şimdi tuzlu ve de acı gelmeye başladı. Zorla yiyebildim. Onların çorbaları soğumuştu. Neden içmediklerini sordum ama kimse bir cümle kurmadı. Yanlarına gittim. Tek tek resimlerinden öptüm. İşte ben o zaman öldüm. Dizlerimin üzerine çöküp ağladım. Hıçkırıklarım boğazımda düğümleniyordu. Nefes alamıyordum. Konuşamıyordum. Bitap düşmüştüm. Neye yarar? Yine her akşamın karanlığında yalnızlığı yaşıyor, ailemi özlüyordum.

 
Toplam blog
: 57
: 287
Kayıt tarihi
: 16.12.10
 
 

Merhabalar. Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. Ordu Yeni Haber gazete..