- Kategori
- Edebiyat
Karaoğlan
O’ nu ilk defa yetmişli yılların başında Kars’ a geldiğinde gördüm. Kendisine yakışan bıyıklarıyla, karayağız bir Anadolu delikanlısı havası vardı. Yakından görebilmek için caddedeki ağacın taa tepesine tırmanmıştım. Gülümseyerek bana bakıp, ‘İn oradan, düşer bir yerini kırarsın,’ diye seslenişini sevdim. Başındaki kasketiyle bizden biri gibi duruşunu sevdim. Akıcı ve etkileyici konuşmasını sevdim. Özgürlüğün sembolleri olan ak güvercinlerini ve mavi gömleğini sevdim. Ben onu babamı sever gibi sevdim...
O zaman ortaokul öğrencisiydim. Küçücük yüreğimi de yanına alıp Ankara’ya gidişinden sonra bir daha yakından göremedim. Dağlara, taşlara “UMUDUMUZ KARAOĞLAN” yazdığımız yılları dün gibi anımsıyorum. O, çatlamış toprağın ve yeni dikilen fidanların can suyuydu. O, işsizlerin umudu, yaşlıların bastonu, körlerin gören gözü, sağırların kulağıydı. Köylünün ambardaki tohumluğu, genç kızların çeyizi ve Bu derenin geveni / geven sarmış geveni / Eco’dan emir gelmiş/ Seven alsın seveni / diyerek söyledikleri türküleriydi.
O yıllarda doğan yüz binlerce erkek çocuğa onun ismi konuyordu. Şuan Türkiye’de ve yurt dışında kaç yüz bin Bület Ecevit var bilmiyorum.
O, kirletilen siyasetin içinden temiz kalmış ender insanlardan biridir. O, namuslu duruşun, doğruluğun, dürüstlüğün ve onurun simgesidir. O’nu hasta yatağından kaldıran ve doktorunun uyarılarına rağmen sokağa çıkaran neden, hain bir saldırıyla yaşamını yitiren bir dostun cenaze namazı, Cumhuriyete ve de rejime yapılan saldırıydı. O öfkeyle çıktı sokağa. Hem de ölümü hiçe sayarak.
O yıllardaki görüntüsüyle şimdikini karşılaştırınca, beynim isyan ediyor. Yürümekte zorlanışını kabullenemiyorum bir türlü. Makineye bağlanışını ise hiç görmek istemem. Çünkü ona yakıştıramam. Beynime ve yüreğime kazınan görüntülerin arasında hastalıklı haline yer yok.
Sekiz gündür televizyon izlemek gelmiyor içimden. Hastanedeki görüntüsünü göstermesinler diye dua ediyorum. Yattığı yerden silkinip kalkacağına pek umudum yok. Ben O’nu eşiyle el ele tutuşup yürüdükleri görüntüyle anımsamak istiyorum...
“EL ELE BÜYÜTTÜK SEVGİYİ” adlı şiiriyle anımsamak istiyorum.
Birlikte öğrendik seninle / avcumuzdaki yüreği çarpan / kuşa sevgiyi / el ele duyduk kumsalda / denizin / milyon yılda yonttuğu / taşa sevgiyi / tırtılları tanıdık seninle / baharda / tırtılken daha sevmeyi / öğrendik / sevgiden üreyen kelebeği / toprağı evimiz gibi sevdik / seninle / birlikte sevdik kuru toprakta / ev küreyen köstebeği / köstebeğinden toprağına / taşına / tırtılından kelebeğine kuşuna / el ele sevdik bu dünyayı / acıyla sevinciyle sevdik / yazıyla kışıyla sevdik / köy-köy ülke-ülke / gökler gibi sardı dünyayı / yağmur gibi sızdı dünyaya / dünya kadar oldu sevgimiz / ele ele büyütüp el ele derdik / el ele derip insanlara verdik / verdikçe çoğalan sevgimizi /
Yıllar sonra gazeteci- yazar Okan Yüksel’in hazırladığı, “Cumhuriyet Dönemi Gazeteci Şairler Antolojisi”nde Bülent Ecevit’le birlikte yer almaktan dolayı ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.
Dayan be KARAOĞLAN, yetim bırakma bizi...