- Kategori
- Kültür - Sanat
Karatahtalar bugün açılıyor
Moda’daki Melekyumurtası Sanat Galerisi , adı gibi ilginç yapıtların yer alacağı Hatice KARADOĞAN kişisel resim sergisiyle sanat sevenlere kapılarını açıyor bugün saat 18.00 de.
KARATAHTALAR SERGİSİ , önceden çeşitli karma sergilere katılmış olan Hatice Karadoğan’ın da kişisel olarak ilk sergisi. Böylece iki ilginç ve iki ilkin bir arada yaşama ve sanata katılışları kutlanacak 22 Şubat Cumartesi günü.
Melekyumurtası Sanat Galerisi Dr. Esat Işık Caddesi Bakla Tarlası apartmanı No 101 daire 2 MODA
İkimizin de fen eğitimine rağmen sanat ve edebiyat kulvarlarında koşmaya başlayışımız, belki bizler için anlamlı olduğu kadar okurlarımız için de söyleşimizi ilginç kılabilir.
Hatice Karadoğan’ı 90 lı yılların sonunda tanıdım. Hatice Karadoğan Kadıköy’de, Moda’da Bahariye’de yapılmakta olan kültür ve sanat etkinliklerinde yollarımızın kesiştiği vefalı bir kültür sanat edebiyat katılımcısı genç bir matematik öğretmeniydi. Bir yandan da bir yayınevi için matematik kitapları hazırlamaya başlayarak, yazarlığın sorumluluklarını da yüklenmişti. Çalışkan bir yazardı, çalışkan bir edebiyat katılımcısıydı. “Ressam olmak istiyorum ben Emel, resim yapacağım.” diye açılışlarını, gönülden desteklemekle beraber , bu yaşam koşullarında, sırtladığı onca yükün arasında, yaşama tutunabilmek için kurguladığı uzaklarda, çok uzaklarda bir ütopik ada olarak bakıyordum.
Sonra bir başka rastlaşmamızda atölyesinden söz ederek ,davet etti. Rahatça resim çalışabilmek için Yeldeğirmeni’nde bir atölye kurmuştu. İşte o anda Hatice Karadoğan’ın hedeflerini gerçekleştirebilecek iradesine inancım arttı. Daha sonraki karşılaşmamızda master yapmaya karar verdiğini hedefinin ancak bilimsel birikimle ve yoğun çalışmayla başarılacak bir ideal olduğunu vurguladığında Hatice Karadoğan’ın başaracağını anlamıştım. Hatice bu ülkedeki ressamların tarihine adını, silinmeyecek şekilde yazdıracak bir irade ve arzu ile çalışıyordu ve idealini de gerçekleştirecekti.
Bir gece bir etkinlik dönüşü, hızlıca yürürken, Bahariye’de karşılaşınca da Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Yüksek Lisansa başladığı müjdesini verdi. Şimdi ressam arkadaşım Hatice Karadoğan Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde doktora çalışmaları yapıyor .
İsterseniz gerisini Hatice Karadoğan’la olan söyleşimizle aktarayım:
EMEL : İlk kişisel serginin konsepti ne?
HATİCE: Konseptin adı KARATAHTALAR. Ben önce İLK AŞK olarak yorumladım. Sonra değiştirdik KARATAHTALAR olarak.
EMEL : Zaten KARATAHTALAR’ın altında da çoğunluk bir aşk yatar yani . Çocukların en büyük aşkı ama kimilerinin de nefreti olmuştur değil mi?
HATİCE: Benim de ilk aşkım. Çünkü ben öğrencilik dönemimde de öğretmenlik yaptım. Beşinci sınıftayken üçüncü sınıfların öğretmeni oldum. O günden beri karatahtalarla haşır neşirim. Sürekli öğretmenlik yaptım.
EMEL : Yani diyorsun ki ilk sergimin altında yatan psikolojik nedenler de böyle oluşuyor.
HATİCE: Galiba. Kendimce çözümlemeye çalışıyorum. Niye böyle bir şey çıktı diye. Sanırım çocukluktan beri karatahta beni çok etkilemiş ki böyle ürünler çıktı.
EMEL: Bu ilkokul dört ya da beşinci sınıflarda yaşanan şeyler, insanın belli bir yaştan sonra hayatına fırıldak gibi dolanıyor galiba.
HATİCE: Çocukluk dönemi çok önemli.
EMEL: Ama özellikle 4. ve 5. sınıfta yaşananlar başka. Ben de bir piyes yönetmiştim o yaşlarda ve bana göre hüsranla bitmişti. Şimdi ne oldu? Yıllarca ilgilenme, hatta uzak dur, sonra ansızın otur oyun yazmaya başla, sabah akşam tiyatroyla yat kalk. Bu çok acayip bir şey .
HATİCE: Bizim ortaokulda da resimlerim hep asılırdı ama ben hiçbir zaman ressam olacağım, resim yapacağım, diye yola çıkmadım. Liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavına girdim. Sınav sonuçlarını beklerken Tatbiki Güzel Sanatlara kaydımı yaptırdım. Sınav açıklandı. Fen fakültesini kazanmıştım artık. Hiç ondan sonra da Tabiki’ye gidip de sınavlarına girmedim. Demek orada bir eğilimim varmış ki ben gidip Tatbiki’ye kaydımı yaptırmışım. Niye resim? Niye bir başka bölüm değil de resim?
EMEL: Fen fakültesine öğretmen olmak için girmedin değil mi?
HATİCE: Değil, değil. Fen fakültesine bilim adamı olmak için… Ben çünkü çok yüksek puanla girdim. Şöyle söyliyeyim. Benden düşük puanlı arkadaşlarım doktor oldu. Ben matematiği ve bilimi çok seviyordum. Zaten benim girdiğim bölüm de matematik- fizik bölümüydü. Ben, işte deneyler yapacağım, yurt dışına gideceğim, bilim adamı olacağım gibi hayallerle, hiç öğretmenlik aklımın ucundan geçmiyor…
EMEL: Hep öyle oldu Hatice. Öyle iyi anlıyorum ki … Peki, resme başlayışın tam olarak nasıl oldu?
HATİCE: Biliyorsun öğretmenliğim sırasında kitap da yazıyordum. Yayınevi ile olumsuz şeyler yaşadıktan sonra matematikten uzaklaşmak istedim. Biraz da gözlerim bozuldu uğraşmaktan, zihnimi de biraz dinlendirmek için resimle uğraşmaya başladım.
EMEL Ama hatırlıyorum o kitapları hazırlarken de resme ilgin vardı.
HATİCE: Vardı tabii. Çocukluktan beri var. Bir şeyler boyuyorum .
EMEL Sen master yapacağım diyordun da ben uzak bir ütopya diye düşünüyordum.
HATİCE: İlgim hep vardı ama ben oturup da adamakıllı resme başlamadım. Birer tuvalle, yazın… bu şekilde çalıştım. Sonra dedim ki, ben ne yapıyorum? Madem master yapmak istiyorum, bu niye sanat üzerine olmasın? Mimar Sinan’a , Marmara’ya gittim, hocalarla görüştüm. Bölüm dışı almıyoruz, dediler, ama seneye belki yönetim kurulunda bunu görüşürüz, bazı kimya mühendisleri de, fizikçiler matematikçiler de resim okumak istiyor, sizin gibiler var, dediler. Belki yönetim kurulunda geçirebilirsek, seneye gelin başvurun, dediler. Ben de sanki bir sene daha beklemek istemiyorum, içimde bir ukde, hani resim de yapmak istiyorum, evde yapıyorum ama hobi amaçlı olsun da istemedim artık. Yeditepe Üniversitesine gittim. Böyle , böyle derdimi anlattım. Ben resim okumak istiyorum dedim. Zaten resim yapıyorum ama eğitimini alarak resim yapmak istiyorum. Hobi olarak ilerlesin istemiyorum. Bölüm Başkanı dedi ki, resimlerini bir getir de bakalım, biz dışarıdan öğrenci alabiliriz , matematik mezunu olabilir. Alabiliriz sizi ama bizim için referans resimler olması lazım, dediler. Ben de son zamanlarda Atatürk portreleri ,resimleri çalışıyordum. Görüştüğüm hoca da Atatürk resimleri konusunda Türkiye’de önemli genç hocalardan biriymiş. Ben bilmiyordum. İyi, dedi, siz gelin, beraber atölyede çalışalım, dedi. O şekilde beni üniversiteye aldılar. Ben tabii üniversiteye girdikten sonra hocaların eğitimleri ile kendimi farklı yerlerde bulmaya başladım.
EMEL : Fark ediyor değil mi?
HATİCE: Tabii, tabii, çok fark ediyor. Çünkü hocalar bize serbest çalışmalar yapıyor. Ödevler veriliyor. Biz evde kendi kendimize bir şeyler çalışıyoruz. Bir gün ben de siyah bir kağıdın üzerine, beyaz, sarı, açık renkli kalemlerle desenler çalışmaya başladım. Geometrik formlarla ilgili bir şeyler çizdim. Bir de örümcek ağı diye bir resim yaptım. ( Hatice resmi gösteriyor)
EMEL. Resimlerin çok güzel. Matematik ögelerinin birer sanat objesi olarak sunumu sanki.
HATİCE Ben bunu siyah kağıda çalıştım. Desenler, sarı, açık pembe…Hocam Prof. Dr. Ergin İnan bunu görünce Hatice sen ne yapmışsın dedi. Sen KARATAHTA yapmışsın resmen, dedi. Git ,evde İnternet’te Joseph Beuys diye bir sanatçı var. Onun KARATAHTALARI’na bir bak, dedi. Meğerse J. Beuys da 1900’lü yıllarda , karatahtanın üzerine tebeşirle sadece yazı yazmış, yani şiir yazar gibi iki üç cümle yazmış, bir de şekiller çizmiş. Sanırım fiziksel bir şekil çizmiş. Ama ben o gün eve geldim ara ara İnternet’te bulamadım. Ertesi sene yine bulamadım. Üçüncü sene ben tez araştırmamı yaparken, karatahtaları en sonunda gördüm. Ama ben o zamana kadar zaten karatahtalarla ilgili epeyce çalışma yapmıştım on beş tane çalışma. Bir iki çalışmam üniversitede sergilendi. Başka bölümden profesörler gelip bakmışlar, beğenmişler, herkes beni üniversitede tanıyor ama isim olarak tanıyorlar. Resimlerimi tanıyorlar. Soruyorlar. Bu resimler kimin? Hatice Karadoğan. Fiziksel görüntü olarak kimse beni tanımıyor…İşte bu şekilde hocam Prof. Dr. Ergin İnan’ın “ Bunlar karatahta olmuş!” demesiyle, KARATAHTALAR serime başlamış oldum.
EMEL: Şimdi başında mısın, ortasında mısın? Ne kadar sürecek?
HATİCE: Karatahtalar ömür boyu benimle birlikte olacak gibi görünüyor ama içine artık yavaş yavaş başka renkler de katmaya başladım. Yani biraz parçalanacak “Karatahtalar”ım. Zaten son yıllarda artık karatahtalar yok okullarda. Biz öğretmen olarak, yeşil tahtalar üzerine tebeşirle yazmaya başladık karatahtalardan sonra. Sonra beyaztahtalar çıktı, kalemlerle yazılar yazmaya başladık, şimdi de akıllı tahtalarımız çıktı, artık karatahtaları hiç kullanmıyoruz. Öğrencilerin hayatında karatahtaların önemli olduğunu bildiğim için bu seriye sürekli devam edeceğim. Ara ara hem geçmişe özlem, hem çocukluğumuzu hatırlama gibi.
EMEL Aslında bizim bu karatahtalara bağlılığımız aslında özgürlüğümüzle de örtüşen bir şey. Hani çünkü biz Cumhuriyet kızlarıyız diye düşünüyorum.
HATİCE: Atatürk’le ilgili galiba.
EMEL Atatürk’ün o karatahtada yazdığı harfler, aydınlığa atılan görkemli bir adımdır bence. Her ne kadar başkaları, olumsuz göstermeye çalışsa da bence o edimi çok etkili ve çok önemli. Her ne kadar Atatürk’ün o fotoğrafını, karatahta başındaki fotoğrafını, son yıllarda negatif tartışmaların gündemindeki yazılarda kullanmak isteseler de, aslında bizim annelerimizin ve yaşıtımız kızlarının idolüdür. Atatürk’ün karatahta başındaki o fotoğrafının sevdiğim ve saygı duyduğum fotoğraflar arasında olduğunu belirtmek isterim burada.
HATİCE: Ben zaten bu karatahtaların içine sonra Atatürk’le ilgili objeler de çalışacağım. İçine yine bilim adamlarıyla ilgili çalışmaları da ekleyeceğim.
EMEL Çok hoş olur.
HATİCE Ünlü matematikçileri de alacağım. Bir de benim hayatımda yer eden ünlüleri de düşünüyorum. Bu Can Yücel de olabilir, Atatürk olur, Nazım Hikmet olur, Orhan Veli…Benim sevdiğim insanlar diyeyim yani. Yazar olur, düşünür olur, ressam olur…Yine Ergin Hocanın portresini de çalışabilirim birinin içinde. İlk sene böyle çıktı yani salt karatahtalar.
EMEL: Kaç tane resim var burada.
HATİCE: Karatahtalar konusunda hemen hemen 25 tane var. Bir de gravürlerim var karatahtalarla ilgili.
EMEL : Bakınca o kadar gerçek duruyor ki sanki karatahta üzerine yazılmış yazılar…
HATİCE: Annem bile bunlara tahtalar diyor.
EMEL Ne üzerine çalıştın? ( gülüyorum)
HATİCE Tuval, tuval yani.
EMEL: Çok güzel ama, tebeşiri alıp yazası geliyor insanın. Bir yarışma için çok ünlü iki ressamın yaptıkları resimlerdeki gibi. Biri perde resmi yapmış, ve resim onun arkasında açın perdeyi demiş… O kadar canlı yani…
HATİCE Tabii tabii, üzerine çizebilir, yazabilir. Belki de öğrenciler gelecek . Hocam bırakın şuraya yazalım, bir şeyler sorun çözelim diyecekler. O esprisi de güzel…
EMEL Böyle bir espri yaratması çok hoş, değişik , ironik ve nostaljik. Bu matematik kökeninden geliyor bence.
HATİCE Tabii matematikçi oluşumla da ilgili olabilir KARATAHTALAR. Bir de hani geometrik formlar da var, yazı da var içinde, semboller var. İşte zaten matematikle resmi ilişkilendirmiştim tezimde. Onun etkileri de var. Bence resimler beni o konuya itti.
Şimdi benim resmimin renkleri de biraz daha değişmeye başladı. Ufak tefek renklenmeler var ama bir seriyi de ben karatahtalar ve portreler le ilgili demin söylediğim gibi yapacağım. Ondan sonra yine içine renkler girecek. Renkli bir seri var. İkinci bir hazırlık var. Orda da yine matematik sembolleri yine matematik var. Karatahtalar serisinin başka versiyonları
EMEL Uzay boşluğunda gibi hissettim bazı resimlere bakınca.
HATİCE Şurada da uzay patlamaları ve matematik. Kurgularımız bilimle ilgili.
EMEL Edebiyatla resim ilişkisi için ne söyleyebilirsin?
HATİCE Resmin de okumaları var. Edebiyatta nasıl bir kitabı okuyoruz, yorumluyoruz ya, resim yorumlamaya daha açık.
EMEL Açık uçlu oluyor.
HATİCE: Yani herkes belki farklı bir şey görür, farklı şekilde yorumlayabilir, kendi öz benliğiyle, geçmişiyle, bilinçaltıyla yahut o anki psikolojisiyle bu resmi farklı şekilde yorumlayabilir okuyabilir insanlar. Yani ben şöyle düşünüyorum. Edebiyattan daha fazla bir şey söyleten bir şey resim, daha gizil, yani şifreli biraz gibi geliyor bana. Yapan için de psikanalitik bir olay.İzleyen için de öyle. Bu resmi izleyen benimle ilgili bir sürü şey yazabilir. Benim bile farkında olmadığım bilmediğim şeyleri .Belki ruh halimi anlatacak, çünkü resim okumak çok farklı, onun da Türkiye’de çok eğitimi verilmiyor. Bilenler de iyi yapıyor. Bizim bazı hocalarımız var üniversitedeki derslerde herhangi bir resmi çıkartırlar onun üzerinde araştırma yapmamızı , yorum yapmamızı isterlerdi Kendileri de yorumlarlardı. Yani bu resmi yapan adamın şu şu özelliği vardır diye kesin yargılarda bile bulunabilirlerdi. Resimler zaten ruh halini anlatan üretimlerimiz. Üretim diyorum çünkü bizim elimizle çıkan şeyler.
Şu resmin aynısını hiçbir kimse yapamaz. Çünkü benim ruh halimle ilgili benim bilinçaltımla ilgili, benim düşüncelerimle ilgili imgeler var içinde. Mesela bir portre resmini herkes yapabilir. Bakarak yapılıyor. Siz de yaparsınız ben de yaparım. Hani üç aşağı, beş yukarı aynı.
EMEL Resimlerin kendine özgü oluşu önemli.
HATİCE Tabii orijinallik var. Bana ait. Zaten bana dediler ki imza atma bunlara. Zaten bunların aynısı hiçbir yerde yok, benzeri de yok. Onun için imzaya falan gerek yok. Herkes seni tanıyacak. Bu Hatice’nin resmi diyecekler.
EMEL Ya ilerde sahteleri olursa?
HATİCE Sahteleri olamaz dediler yani. Onun için bir an önce sergi açmam gerektiğini hep söyledi hocalarım bana. Geçen gün yine bir hocanın sergisinde , hoca beni ismen tanıyor, merhaba ben Hatice Karadoğan dedim. Siz o karatahtaları yapan bayan mısınız? dedi. Evet, dedim, benim.
EMEL Ah ne güzel bu Hatice…
HATİCE Karatahtaları tanıyor ama beni tanımıyor. Bir an önce serginizi açın. Herkes beni uyardı, üniversitedeki hocalar da. Ben de ilk defa kişisel sergimi açacağım. Yine birkaç defa … Eğitimli olarak ilk kişisel. Daha önce açmıştım ama . karma sergilerde bulundum bayağı. Yani on on beş sergiye katıldım. En son TÜYAP Sergisi’nde vardım işte. MARJİN ART Galeri adına katılmıştım. Orda çok güzel tepkiler gördüm.
Nice sergilere, nice resimlere dileklerimizle Hatice Karadağon’a veda ediyoruz…
https://www.facebook.com/hatice.karadogan.927