- Kategori
- Sağlık
Karısını hastanede unutan adam
Adam, her zaman ki gibi stresli ve yorucu bir gün yaşamıştı. Ekmek derdine bu mesleği yapmak zorundaydı. Yoksa bu paraya bu meslek asla yapılmazdı.İşten sonra biraz yürümek her zaman rahatlatırdı onu .Yine öyle yaptı.Bir eliyle kolunun altına sıkıştırdığı ceketini düşmemesi için tutarken diğer eliyle de çantasını tutuyordu.Bedenindeki yorgunluk onu aşağı doğru çekiyor ve bedeni sanki kamburmuş gibi bir hal alıyordu.
Yürürken giyim mağazalarının vitrinlerine alıcı gözlerle baktı.Evlilik yıl dönümleri yaklaşıyordu.Beğendiği bazı kıyafetlerin fiyatlarını, boynunu vitrine doğru uzatarak yakından görmeye çalışıyor, fiyatları görünce de yüzündeki yorgunluk emarelerine ümitsizlik ifadeleri eşlik ediyor, bedeni biraz daha kamburlaşıyordu. Vitrinlere baka baka evini yolunu tuttu.’’Bunca yılık eşim, hayat arkadaşım. Mutlaka güzel bir hediye alarak ona değer verdiğimi ifade etmeliyim.İşten sonra beni hep kapıda karşılıyor, güzel yemekleri ile tüm stresimi alıyor. Üstelik kapıda beni yalnız karşılamıyor artık.Dünyanın en tatlı armağanlarından biri olan oğlumla beraber karşılıyor. Aslında o her şeyi hak ediyor. Ancak ücretli olanların kaderi bu. Elden ne gelir ‘’iç konuşmaları onu evin kapısına kadar getirmişti.
Adam zile bastı, birazdan açılacak kapıdan eşinin ve babasını korkutmak için annesin arkasına saklanan yumurcağın kapıyı açmalarını bekledi.Anahtarı olmasına rağmen sırf oğluyla bu oyunu paylaşmak için kapıyı açmaz ve zile basardı.Bu kez öyle olmamıştı .Kapı açılmamış ve onu karşılayan kimse de olmamıştı.Adam:’’Nerdeler acaba? Komşulara falan?Bana haber vermeden gitmezler.Uyumuş olabilirler mi?” diye içinden geçirdi. Başka ihtimaller düşünmek bile istemedi.Herhalde zili duymadılar diye tekrar zile bastı.Fakat kapıyı kimse açmıyordu.
Cebinden panikle çıkardığı anahtarla kapıyı hemen açtı oğlunu ve eşini oturma odasında görünce derin bir oh çekti.
Anne ağlıyor, çocuk ta annesine sarılarak onu teselli etmeye çalışıyordu.’’Hayırdır ne oldu.Bu ne hal. Hemen öğrenmek istiyorum. Neler oluyor Allah aşkına biriniz bana söyleyin’’ dedi.
Eşi, ayağını işaret ederek bir taraftan ağlıyor bir taraftan da kocasını suçluyordu
”O paslı yorgan iğnesini sen attın yerlere biliyorum.Zaten son dönemlerde bana hep soğuk davranmaya başlamıştın. Bunlar benden kurtulmak istemenin bir başlangıç işaret mi? Açık açık söyle lütfen!’’ dedi.Adam neye uğradığını şaşırmış ve eşinin ayağına batan iğneyi görmek için eğildi.İğne, eşinin ayağına batmış ve içinde kırılmıştı. İğnenin kırık parçası dışarıdan görülebiliyordu.Bu iğne eve ne zaman gelmiş, buraya nasıl düşmüştü kendisi de bilmiyordu. Ancak eşini inandırması oldukça zor olmuştu.Adam eşinin koluna girerek onu ayağa kaldırdı ve evinin yakınında bulunan devlet hastanesine götürerek hemen müdahale edilmesini sağladı.
Kadının ayak filmini eline alan doktor, filmi ışığa tutarak’’ Bakın, işte tam burada, iğnenin parçasını görmemiz mümkün. Fakat ben cerrahım. Buna müdahale edemem. Size ancak bir ortopedi doktoru yardımcı olabilir ve maalesef hastanemizde ortopedi uzmanı yok. Diğer ilçedeki SSK hastanesinde bir ortopedi uzmanı var. Oraya götürün ve eğer olur da doktor bulamazsanız geri gelin ben müdahale ederim fakat iğne parçasını çıkarabileceğim konusunda tam garanti veremiyorum.Çünkü alanım değil. Ama şansımızı deneriz’’ dedi.
Adam doktorun yüzüne endişeyle bakarak ‘’Ya iğne yerinde durmaz da dolaşırsa. Halk arasında duyuyoruz bu tür ölümle sonuçlanan olayları. ‘’ Hiçbir şey olmaz.Rahat olun. Endişe ettiğiniz gibi bir şey olmayacak. Bildiğiniz türden bir vaka değil bu” dedi doktor.
Adam tekrar eşinin yürümesi için ona destek olurken, diğer taraftan oğlunun elini tutarak içindeki kuşkuyla beraber hastane çıkışına doğru yürüdü.Onların arabaya binmelerine yardımcı oldu. Arabayı çalıştırıp ve SSK hastanesinin olduğu ilçeye doğru hareket etti.Yolda eşi onunla hiç konuşmamıştı. Hala iğnenin kocası tarafından koridorun ortasına kasıtlı bir şekilde atılmış olabileceğine inandığı belliydi.Adam içinden ‘’İnşallah halkın dediği gibi değil, doktorun dediği şekildedir. Eşime kötü bir şey olmaz’’diye dua ediyordu.Yarım saat gibi bir yolculuktan sonra doktorun gitmelerini söylediği ilçedeki hastaneye gelmişlerdi.
Hastane tam bir ana baba günü ve deyim yerideyse mahşer gibi kalabalıktı .Kuyruklar uzadıkça uzuyor, beklemekten usananlar bir önündeki veya arkasındaki hastaya yakınıyor ve sonra da bu yakınmalar tanışıklığa ve koyu bir sohbete dönüşüyordu.Yaşlı teyze ve amcalar da vardı hastanede. Ancak onlar sıralarını gençlere belirtip banklara oturmuşlardı.
Adam, “Hastanelerin kalabalık olmasına neden olan siz yaşlılar ve emekliler oluyorsunuz zaten. Sırf zaman geçirmek için hastanelere nerdeyse her gün gelir, bavul dolusu film çeker, tetkikler yaparsınız. Hiçbir şey çıkmaz, yakınır ertesi gün tekrar hastanelere üşüşür, kuyrukların uzamasına neden olursunuz ‘’diye içinden yaşlıları suçluyordu. Hastahane banklarına yayılarak emeklilik öncesi yaşamlarını koyu bir sohbetle paylaşan ve gereksiz bir şekilde hastahanelerin yükünü arttırdığını düşündüğü emekli- yaşlı insanlara kızgın bir şekilde baktı..Adamın kuyrukta beklemek için zamanı yoktu. Eşinin durumu acildi ve hemen müdahale edilmesi gerekiyordu .Başhekime çıkıp durumunu aktarmak istedi.Ve başhekimin odasını sordu.
Üstünü başını topladı, yüzüne sakin ve masum bir ifade vererek derdini anlatmaya başladı.Başhekim onu sabırla dinledi ve ‘’Bak evladım” dedi “Durumunuz acil biliyorum. Ancak, hastanemizde sadece bir ortopedi uzmanı var. O da az önce meydan gelen trafik kazasına müdahale etmek üzere hastaneden ayrıldı. Kazazedelerin durumları oldukça ciddi. Sizinle ilgilenebileceğini sanmıyorum. Bekleyin ama bir yararı olmaz.Sadece zaman kaybı olur o kadar”.Adam başhekimin bu nazik tavrından dolayı sakin bir şekilde odadan çıktı. Ama içinden bildiği tüm şeyleri okuyarak.’’Yıllardır bu sisteme prim öderiz. Böyle acil bir durumda da bir işine yaramaz. Özel sektör böyle miydi? Hastaneye giriyor ve beş on dakika sonra hastana müdahale ediliyor. Bunca kesintiyi özel hastaneye ödeseydim herhalde ortalarda sürünmez insan gibi bir hizmet almış olurdum”.diyerek önüne gelen herkese veya her şeye tekmeler savurmak istercesine hınçla arabaya doğru yürüyordu. Aklına gelen herkesi suçluyor ve sorumlu tutuyordu.Kafası alev alevdi. Saçlarından dumanlar yükseliyordu.Gözleri hiç kimseyi görmüyordu sanki.Eşi kocasının bu durumundan ürkmüş ve oğlunun elinden tutarak topallaya topallaya eşini takip etmişti.
Adam arabayı çalıştırdı, aynalardan eşinin ve oğlunun binip binmediğini kontrol etti.Eşinin, önce sol kapıdan oğlunu içeriye aldığını fark etti ve ardından eşinin kafasının arabanın içine girdiğini gördü. Kapının kapanma sesi de gelmişti. Bindiler herhalde diyerek aracı hareket ettirdi.Oğlu iki koltuk arsına oturmuş ön tarafı seyretmek için kafasını uzatmıştı. Adam arka koltuğu ve eşini tam olarak göremiyordu.Bir önceki hastaneye geri dönecek ve cerrah olduğunu söyleyen doktorun müdahale etmesini isteyecekti.
Beş on kilometre yol almıştı ve canı hala sıkkındı. Eşinin suçlamaları, sistemin çarpıklığı, gününün rezil olmasına yetmişti zaten.Daha ne olsundu.Ama eşi gibi alınganlık yaparak yarayı iyileştirme şansı da yoktu.”Şu an sakinleşmeli ve sağlıklı bir şekilde düşünmeliyim” dedi.
Oğlunun iki koltuk arasındaki kafasından dolayı dikiz aynasından arka koltuktaki eşini tam olarak göremiyordu.’’Hatun muhabbetine de doyum olmuyor. Hala iğneyi koridora benim attığımı mı düşünüyorsun. Ben gerçekten bu kadar acımasız, cani birimiyim söyler misin lütfen’’ diye yakındı.Arka koltuktan ne bir ses ne de bir tepki gelmemişti.
Adam, “Yoruldu kadıncağız. Uyudu herhalde.Eee biraz da naz mı desem veya sitem mi?” diye içinden geçirdi.”Neyse biraz uyusun bakalım” diyerek kendi kendine söylendi.Bir süre daha devam etti ama içine de bir kurt düşmüştü. “Ya kötü bir şey olduysa?.”En iyisi oğluna sormaktı.”Oğluum, anneciğin ne yapıyor söyle bakalım ‘’ dedi .Oğlu ellerini yana açarak
“Anne gok.”dedi.Adam ya öylemi, iyi o zaman dedi ve devam etti.
Adam, yolda geçen birilerine saati sorar karşıdan gelen cevabı pek dinlemezdi.”Hımm …anladım der” teşekkür eder, beş on metre sonra başka birine saati tekrar sorardı.Üçüncü veya dördüncü sorduğunda belki saatin kaç olduğunu ancak öğrenirdi. .Veya kendisini tanıtan insanların isimlerini o an için kolay kolay hafızasında tutamazdı.Bir hastalık mı veya dalgınlık mı bilinmez ama bunların çoğunun farkında değildi. Eşi, kocasının bu kadar dalgınlığına rağmen “Allah korusun” nasıl oluyor da bir trafik kazası yapmadığına her daim şükrederdi.Bazen eşinin onaylamasını istediği bir soruyu “evet” diye onaylar beş dakika sonra “Ya öylemi? Ben ne zaman “evet” dedim diye hayretle kafa sallardı.Yani ciddi bir konuya kafasını taktığı zaman onunla konuşmanın bir yararı olmazdı.Az önce oğluna sorduğu sorunun cevabını da duymamıştı..
Oğlum annen ne yapıyor? İyi mi? diye az önce sorduğu soruyu tekrar sordu. Oğlu da tekrar masum bir şekilde ellerini yana açarak “Anne gok demişti’’ Adam bu kez oğlunun cevabını duymuştu ve “Ne?... Ne?.. Sen ne dedin bir daha söyle bakalım” diye sorduğu sorunun cevabı değişmemişti ‘’Anne gok’’! Adam, ani bir fren yapınca oğlu bu sert frenin etkisiyle arkaya savruldu, aynanın önü açıldı. Arka koltukta oğlundan başka kimse yoktu.”Ama bu nasıl olur?” dedi kendi kendine. Eşi şaka yapıyordu herhalde.Arabadan inip arka koltuğa bir daha baktı ama eşini göremedi.Adam şaşkın bir vaziyette kartal marka olan aracın bagajını da yokladı eşi oraya atlayıp ona şaka yapmak istemiş olabilir miydi?. Panik içinde baktığı bagajda da kimseyi göremedi.Arabanın etrafında daireler çizerek.”Allah Allah… Ama bu nasıl olur?” diyerek olanlara bir türlü inanmak istemiyordu.Eşinin arabaya bindiğini gözleriyle görmüştü. Eşi düşmüş olabilir miydi?endişesiyle arka kapıları tekrar kontrol etti.Bir ara eğilip aracın altını, sağını solunu da kontrol etti ama nafile.Elini çenesine götürerek ”Tabi ya” dedi ve hızlı bir manevra ile geldiği yolu geriye döndü.
Hastanenin önüne geldiğinde eşinin bir bankta oturduğunu ve onu beklediğini gördü.Ama hiç konuşulacak bir durumda değildi. Adam ürkek bir vaziyette eşinin yanına yanaşarak ”Karıcığım, bi tanem… İnan ki nasıl oldu ben de bilmiyorum. Ama ben ikinizin de arabaya bindiğini gördüm ve bundan çok eminim.Bu inanılacak gibi değil” dedi.
Karısı, “Evet, gerçekten inanılacak gibi değil. Önce koridora iğne atıp beni sakat bırak daha sonra da hastanelerin önünde bir eşya gibi unut git .Senin neyine inanayım ha! Söyler misin”.Oturduğu banktan destek alarak topallaya topallaya arka koltuğa bindi ve kapıyı sertçe kapadı.
Adam, “Ne olmaz ne olmaz” diyerek arka kapıların her ikisini de iyice kontrol etti ve eşinin de bindiğinden emin olduktan sonra arabayı çalıştırdı. Bir önceki hastaneye, cerrahın özel muayenehanesine doğru hareket etti.Doktor, eldivenlerini takarken hemşireden hastanın ayağının uyuşturulmasını istedi.Lokal bir ameliyat olacaktı ve uyuşturulmak için batırılan her iğne kadının dayanamayıp acılar içinde kıvranmasına ve ağlamasına neden oluyordu. Adam da içeride daha fazla duramamış “Hadi oğlum! Dışarı çıkalım” diyerek oğlunun elinden tuttu ve koridordaki sandalyede beklemeye koyuldu.Bazen yerinde duramıyor, turlayıp tekrar oturuyor, kulaklarının tıkamaya çalışıyordu. Yarım saat süren bir uğraşıdan sonra doktor dışarıya çıktı. “Maalesef. Üzgünüm bey efendi. İğneyi çıkaramadık. Zaten kesin bir şey söylememiştim”.dedi.Kadının daha önce tırnak batma sorunu da olduğundan bu doktorla birkaç defa işleri olmuştu. Doktor bu kez herhangi bir ücret almadan onların bir ortopedi uzmanına gitmelerini tekrar söyledi.Adam eşini ve oğlunu alarak evin yolunu tuttu.Yarını beklemekten başka bir şansları yoktu.Ertesi gün özel bir hastahaneye gitmeye karar verdiler.Eşiyle araları hala düzelmemiş ve eşini, masum olduğuna hala ikna edememişti.”Zaten bu kadınlar böyledir. Hiç yaranamazsın. İyiliği Allah’tan, kötülükleri ise hep kocalarından bilirler ” diye söylendi.
Adam, bir miktar parayı işyerinden avans alarak, arkadaşlarından araştırdığı özel bir hastaneye gitti.Hastaneden ücretin ne kadar olacağı konusunda bilgi aldı ve çaresiz, ücretini muhasebeye ödeyerek eşini ortopedi servisine götürdü.Bir önceki gün eşinin ayağına batırılan iğneleri tekrar hatırladı ve içeri girmemeye karar verdi. Eşini hemşirelere teslim ederek dışarıda beklemeye başladı. Beş-on dakika gibi kısa bir sürede eşinin ayağındaki iğne alınmış ve iki gündür içinde bulundukları kabustan kurtulmuşlardı.
Yıllar sonra bir benzinlikte anne oğul ve baba bir seyahate çıkmak üzere benzin aldılar. Baba henüz araca binmeden çocuk, panik içinde araca atladı ve kapıyı sağlam bir şekilde kapattı.Benzin görevlisi arabanın camına yaklaşarak, ‘’Delikanlı niye öyle acele ettin? Baban seni almadan gider mi hiç’’ diye çocuğa takıldı. Çocuğun ‘’Tabi. Siz, babamın annemi hastanede unuttuğunu bilmediğiniz için böyle konuşabiliyorsunuz.Eğer babamı yakından tanısaydın böyle kesin konuşmazdın’’cevabı başta babası ve annesi olmak üzere oradaki herkesin gülüşmelerine neden oldu.