Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '08

 
Kategori
Sağlık
 

Sağlıkta Sosyalleştirme Bir Düş müydü? (2)

Sağlıkta Sosyalleştirme Bir Düş müydü? (2)
 

Bkz. Bir önceki blog http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=86780

224 sayılı Sosyalleştirme Yasası 1961 yılında kabul edilmiştir.

İlk uygulama Bakanlar Kurulu’nun kararıyla 1963 yılında pilot il olarak seçilen Muş’ta başlatılmıştır.

Pilot bölgelerde elde edilen sonuçların göz önüne alınmasıyla 1964’ten itibaren kademeli olarak bütün yurda yaygınlaştırılacağı belirtilmiştir. İlerleyen yıllarda Sosyalleştirme kapsamındaki il sayısı arttırılmış ve 1983 yılında hiçbir altyapısal hazırlık gerçekleştirilmeden geriye kalan illerinde sosyalleştirme kapsamına alındığı ilan edilmiştir.

Oysa ki, yasanın 17.maddesi “Bir bölgede sağlık hizmetlerinin iyi bir şekilde yürütülmesi için gereken tesisler, lojmanlar, malzeme, araçlar ve personel temin edilmeden o bölgede sosyalleştirme planı tatbik edilemez” der.

Fakat bu gereklilikler yerine getirilmeden ne yazık ki tüm ülke sosyalleştirme kapsamına alınmıştır. “Ben yaptım oldu” anlayışı ve ciddiyetten uzak sağlık bakış açısı bunun en büyük nedenidir.

Yine de 1963–1965 yıllarında yasa başarı ile uygulanmış daha önce sağlık hizmetlerinden hiç faydalanamayan birçok kırsal yerleşim birimi ebe, hemşire ve doktorla tanışmıştır.

Yasanın, belki de Türk toplumunun sağlık politikası konusundaki kadersizliği (!) nedeniyle, yasa hazırlandığı günlerden itibaren çeşitli siyasal engellerle karşılaşmış ve hiç bir zaman tam olarak uygulanmamıştır. Bu sonuçtaki temel sorumlunun öncelikle 40 yıllık dönemin siyasal anlayış ve iktidarlarının olduğunu belirtmek gerekir.

Örneğin, yasa taslağı Milli Birlik Komitesi’ne gönderilmeden önce hükümet üyeleri arasında imzaya açılmış ve dönemin Maliye Bakanı Ekrem Alican, memleketin kaynaklarının böyle bir sistemi yerleştirmeye yetmeyeceği düşüncesiyle tasarıyı imzalamamıştır.

Daha sonra yine, 1961 seçimlerinden sonra Sağlık Bakanı olan Suat Seren bütçe hazırlıkları sürecinde sosyalleştirmeye bütçe imkânlarının yetersizliğini gerekçe göstererek karşı çıkmış ve Türkiye’de uygulanamayacağını savunmuştur.

Aynı tavır 1965 sonrasındaki Süleyman Demirel hükümetinde Sağlık Bakanlığı yapan Edip Somunoğlu tarafından da sergilenmiştir. Edip Somunoğlu 2. Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlık tartışmalarında sosyalleştirmeye son verilmesi gerektiğini söylemiştir. Sonuçta sadece Devlet Planlama Teşkilatı yasaya sahip çıkmıştır.

Sistemin sağlıklı işleyebilmesi için gerekli olan alt yapı oluşturulamamış, kanunen gerekli ödenekler yeterli düzeyde verilmemiş, sağlık bakanlığının genel bütçe içindeki oranı yasa çıktıktan itibaren sürekli düşmüştür.

Cumhuriyet tarihimiz boyunca sağlık bakanlığı bütçesinin genel bütçeye oranı yüzde 2,2 ile 4.71 arasında değişmiştir. Sadece 1955 yılında oran 5,18 e, 1960 yılında ise 5.27 ye yükselmiştir. İzleyen yıllarda ise sürekli bir düşme söz konusudur.

Yani siyasi karar mercii, tercihini hiçbir zaman sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesinden yana kullanmamıştır.

“Ekonomik krizler” söz konusu olduğunda ilk olarak elden çıkarılan sektör sağlık olmuştur.

Yasanın içindeki ekonomik yatırım gerektirmeyen maddeler bile, örneğin sevk sistemi, sürekli eğitim gibi, uygulanmamıştır.

Yasanın başarısızlığında şunu da kabul etmek gerekir. Bu yasa ihtilal ortamının olağanüstü koşullarında belirlenen, sivil otorite ve tarafların katılımının sınırlı olduğu ve ülke koşullarının gerektiği gibi değerlendirilmeden kabul edildiği bir yasadır. Bunu da göz önüne almak gerekir.

Hekim ve diğer sağlık personeli fakülte ve okullarda hizmetin gerektirdiği şekilde yetiştirilmemiştir. Hekimler tam gün çalışmaya karşı çıkmışlardır.

Yani kısaca bu kanuna, gelen hükümetler ve diğer sivil aktörler, muhalefet, sivil toplum örgütleri, bürokratlar, hiçbir zaman yeterli desteği göstermemişlerdir.

Sağlık bakanlığı sağlık sistemini belirleyen yasayı uygulamayan kurumdur.

Ve şimdi de “ben yapamıyorum bu işi özelleştirelim gitsin” diyerek asli sorumluluğunu ve vatandaşın sağlık hakkını özel sektörün insafına terk etmek istemektedir.

“Neden” diye sorduğumda şu cevabı veriyorum kendime. Çoğu zaman politikacılar siyasi rant peşinde olduklarından, işin siyasi yönüyle ilgilenmekte ve onların sağlığa bakış açısı toplumsal önceliklerle örtüşmemektedir. Genelde politikacılar sağlığın uzun dönemli yaratacağı faydalardan ziyade kendi siyasi kariyerleri içerisinde sonuçlarını hemen alacakları konulara öncelik vermektedirler Bu da genellikle tedavi edici hizmetlere öncelik verme yönündedir.

Örneğin şu anda sevk zincirini kırıp, vatandaşların en ufak rahatsızlığında 2. ve 3 basamak sağlık kuruluşları olan devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerine gidiş yolunu açmalarının nedeni de budur.

Bu ilk etapta vatandaşta memnuniyet yaratmıştır ama devlet ve üniversite hastanelerini de felç etmiş, iş yapamaz duruma getirmiştir.

Bunun yanı sıra demokratik kültür eksikliği, vatandaşın sorgulama ve hesap sormasını engellemektedir.

Kurumlarda yaşanan olumsuzluklar toplum tarafından sorgulanmıyor ve sorumluluk ya da fatura en uç birim ya da uygulayıcıya çıkarılıyor ne yazık ki. Daha net söylemle fatura sağlık çalışanlarına çıkarılıyor.Böyle olunca esas sorumlular, politika oluşturan ya da engelleyenler göz ardı ediliyor.

Üniversiteler kendilerinden beklenen bilimsel katkıyı gösteremiyorlar.

Medya, kültür ve ahlak temelinde demokratik bir anlayışın gelişmesi için görevini yeterince yapmıyor.

Yani şöyle bir baktığımızda sağlık hizmetlerinde şu anda gelinen noktada az ya da çok herkesin sorumluluğu var. Ve bu sorumluluktan kaçanlar günah keçisi saydıkları ve sistemin bütün ağırlığını çeken sağlık personeline yükleniyorlar.Sağlık bakanlarının hastane baskınları, ve kapı kırmaları da bunun en güzel örneği.

Her bir gereklilik tek tek açılabilir. Ama daha fazla kafa karıştırmamak ve sağlık sisteminde yaşanan olumsuzlukların nedenlerine genel olarak bakmak için bu yazdıklarım yeterli sanırım.

Tüm bu yazdıklarımdan sonra diyorum ki bir ülkenin en önemli önceliği bence sağlık ve eğitime bakışıdır. İnsana bakışıdır. Bu sektörlerdeki yaklaşımın sorgulanması, denetlenmesi sorumluluğu da vatandaşa aittir.

Düşlerimizin gerçekleşmesi için, yapay gündemlerin değil en doğal vatandaşlık haklarımızın peşinden koşmalıyız.

 

 

Tijen Taşlı- İzmir

 
Toplam blog
: 156
: 2800
Kayıt tarihi
: 03.04.07
 
 

SÖZ UÇAR, YAZI KALIR. 9 Eylül Ünv. İşletme mezunu, 9 Eylül Ünv.Sosyal Bil. Ens.Sağlık Kurumla..