Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

10 Ekim '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Kartepe'de bir gün

Kartepe'de bir gün
 

Adı üzerinde Kartepe’ye kar yağdığı zaman gitmek lazım. Ya kayak yapmaya ya da benim gibi kayak yapamayanlar için karda yuvarlanmak, yürümek veya karda piknik yapmak için gidilebilir. Ne de keyifli olur ama kar üzerinde sucuk ekmek atıştırmak ya da mangal yapmak. Veya nefis köy kahvaltısı yapmak için bile o kadar yolu çekmeye razı olur insan. Dere kenarındaki birbiri peşisıra halinde dizilmiş tesislerde alabalık ziyafeti çekebilirsiniz kendinize. Doğa içinde yürüyüşler yapmak ömre ömür katacaktır.

Ama bu sefer Kartepe’ye yağmur yağıyordu gittiğimizde. Klasik sonbahar havası, çisil çisil bir yağmur, ama mis gibi toprak ve çimen kokusu yayılıyordu buram buram.. Yaz günlerinin o cıvıl cıvıl kalabalığı gitmiş pek bir yalnız kalmış gibiydi. Boynunu bükmüş ağaçlar, yapraklarından yağmurlar süzülürken eskimiş sararmış yapraklarını tek tek yerlere sermişler. Toprak boylu boyunca yaprakla kaplanmış, üzerini örtmüş kışa hazırlanıyordu bir bakıma.

Kartepe, İstanbul’a sadece 1 saat uzaklıkta, Sapanca gölüne yakın muhteşem dağların zirvesinde yer alan Kocaeli’nin bir ilçesi. Eski adı Keltepe imiş. Çevre yoluyla önce Maşukiye’ye gelip ordan tırmanışa geçiliyor. Marmara bölgesinin en yüksek üçüncü noktası imiş. Yemyeşil arazisi tertemiz havası ile insanların nefes aldığı, yüksek rakımı nedeniyle sık yağmur aldığı için yaz aylarında yeşilin her tonunun görüldüğü, kış aylarında zirvede bulunan kayak merkezlerinde kayak yapılabilen şehre yakın ama şehre uzak nadide yerlerden biri.

Su bakımından o kadar bereketli ki her yerde minik dereler sayısızca uzanmışlar yere bazen usul usul akıyorlar, bazen minik şelaleler olmuş tepelerden, kaya üzerlerinden aşağı düşüyorlar. Nereye baksanız bir dereyle karşılaşıyorsunuz. Bu kadar çok küçük dereyi bir arada ve her yerde hiç görmedim.

Kıvrılarak yukarı çıkan yollarda yürümeye doyum olmuyor. Yürümeyi seviyorum ya bir de çisil çisil bir yağmur var, değmeyin keyfime, saçlarım ıslanırken yavaştan, ellerim ceplerimde o muhteşem güzelliklere baka baka kilometrelerce yürüyebilirim. Öyle de yaptık. Ama her yerde fotoğraf çekmeyi ve belgelemeyi seven ben bu sefer fotoğraf makinemi evde unutmuşum. Çekemedim o muhteşem güzelliğin resimlerini. Öyle de romantik bir havası vardı ki.

Fakat;

Bu kadar güzel bir yerde, bu kadar çok restaurantın yerleştiği bir yerde insanlar işi her zaman olduğu gibi ticarete dökmüşler. Sadece para kazanmayı düşünen bir zihniyet var. Oturduğumuz bir yerde alternatif olmadan garsonun söylediği yemeği yemeğe razı olduk. Halbuki kapısındaki tabelada bize yok dediği yemek çeşitleri de yazıyordu.

Hatta, arkadaşımın biraz soğuk algınlığı vardı, o sebeple bitki çayı ıhlamur gibi çaylardan istedi onlar da yokmuş. Ve hatta yemek sonunda kolonyalı mendil istedik, beyaz kağıt peçetelere kolonya serpilmiş halde geldi. Nasıl güldük anlatamam.

Daha yaz yeni bitti, mevsim gezilmeyecek yemeğe gidilmeyecek bir mevsim değil. Bu boş vermişlik neyin nesi bilmiyorum. Ama müşteri kapma yarışında en öndeler. Yeter ki müşteri içeri girsin, biz onlara bir şeyler yediririz zihniyeti başrolde.

Yine de doğanın içinde bulunmaktan her zaman keyif aldım, mevsim ne olursa olsun ister yazın gölgeliği, ister yağmurun azizliği, isterse kar kaplanmış şekilde olsun. Her şekilde tabiatla baş başa ondan keyif almayı bildim. Kar yağdığı zaman da gideceğim ve karın üzerinde piknik yapacağım bir dahaki sefer. Sizlere de tavsiye ederim.

Şükran Demirtaş

 
Toplam blog
: 249
: 3042
Kayıt tarihi
: 19.03.11
 
 

Doğup büyüdüğüm şehirde, İstanbul'da yaşıyorum. Emekliyim. Gezmeyi, görmeyi, keşfetmeyi sevdiğim ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara