- Kategori
- Haftasonu
Kasvetli haftasonun da kan kokusu

Kasvetli havalara yağmur tanecikleri düşmediği zaman, ruhumda feci bir daralma olur. Yağmurun o ince ince yağışı, toprağa ve ağaç yapraklarına vurduğunda ise, ruhumda bir ferahlama, ruhumda rahatlama ve ruhumda mutluluk belirtileri, kendini usul usul göstermeye başlar.
Hani kapalı havalarda, yoğun bulut kümelerinin, ağır ağır dağ eteklerine yapıştığı sıralarda oluşan, o muhteşem senfonik görüntü vardır ya, işte o görüntü insanı kendisinden geçirmeye, hayal dünyasının içinde, türlü hayaller kurmaya yetiyor. O görüntüye saatlerce bakmak, bitmez tükenmez bir iştahla, o görüntüye insanın kendisini kaptırması, yaşamın en can alıcı keyfidir diye düşünüyorum. Hafta sonu nede güzel başlamıştı. Cumartesi gecesi güzel bir sütlü kahve ile balkonda oturup, ince ince yağan yağmur taneciklerinin çıkardığı güzel sesleri dinlemek, ta uzaklarda çakan şimşeğin güzel görüntüsünü izlemek, panaromik kent görüntüsü ne cephe, yanan ışıkların üzerinden yağmur taneciklerinin görünmesi çok güzeldi, o denli güzeldiki, bunu anlatabilmek için kelimeler bulmak o denli zorki. Sanırım o serin havada, yağmurun ince ince yağışını izlerken, geçirmiş olduğum birkaç güzel saat, pazar sabahının başlangıcına dair güzel ipuçları vermişti.
Yine yağmur yağmaya devam edecek ve yine yağan yağmurun güzelliğini izleyerek sakin, temiz, huzurlu bir hafta sonu geçirecektim.
Hafta sonları ne gazete okumak, ne televizyon izlemek hiç keyif vermiyor. Güzel olan yağmurlu havalarda, helede Antalya’nın o güzelim sonbahar havasında, yağmurun yağışını izlemek, yağmurun yağışını izlerken, güzel bir kahve içmek ve kahve içerken, hoş bir sohbet, hafta sonlarının en güzel anlarıdır.
Yağmur yine usul usul ve ince ince yağarak, toprağın kokusunu iliklerimizde hissetmemize neden oluyor, çam kokuları ise tabi daha bir başka yanılsamanın nedeni oluyordu. Çam kokuları ile toprağın kokusu birleştimi, muhteşem bir aşk çıkıyor ortaya. O aşkki, insanın ruhuna inceleğin, zerafetin tüm ayrıntılarını nakşediyor.
Ben güzel ve dingin bir hafta sonu bekliyordum.
Ben huzurlu, keyifli bir hafta sonu bekliyordum.
Sakinliklere bezenmiş, toprak kokusu ile yoğrulmuş, çam kokularını içime kadar çekmek istiyordum.
Gözlerimi yumup, hafif hafif mırıldanmak ve güzelliklere dair bir şeyler düşünmek istiyordum.
Kafam estiğinde kadehe rakı koyup, yanında peyniri meze yapmak istiyordum.
Uykum geldiğinde yatağıma uzanmak, yağmurun tıklama sesleri ile cama vuruşu eşliğinde kestirmek istiyordum.
Güzel hayaller kurmak istiyordum.
Uyanıp sokakta usul usul yağan yağmurun altında yürümek istiyordum.
Sahile gidip denizin kabarmasına bakmak istiyordum.
Kafamı bey dağlarına çevirip bulutların ağırlaşmasını, dağ eteklerine yapışmasını izlemek istiyordum.
Kızımla oynamak istiyordum, onu kızdırmak yeri geldiğinde sevindirmek istiyordum. Ona masal okumak onunla birlikte yağmurun yağışını izlemek istiyordum. Onu uyutmak istiyordum. Birlikte, yağmurun yağıpta çıkardığı o ince tıklamaların eşliğinde, ona sarılıp uyumak istiyordum.
Hiç biri olmadı.
Yağmur yağdı, yağdı ve yağdı.
Ben dinginlik ve huzur beklerken, ben sakinlik ve dinlence beklerken ölümün soğukluğunu
bir hafta sonu, bir pazar sabahı, ruhumda hissettim.
Pazar sabahı uyandığımda, ölümün sessiz çığlığı ruhuma vurdu.
Hafta sonuna dair hayallerim yitip gitti ve hayata dair sanki her şey anlamını bir bir yitirdi.
Gencecik insanların cansız bedenlerini ruhumda hissettiğim anda, artık hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı.
Dışarıda sadece yağan yağmur vardı.
Ne toprak kokusu, ne çam kokusu, ne dağ eteklerine yapışmış bulut kümelerinin güzel manzarası vardı.
Pazar sabahı havada, yağan yağmurla birlikte, kan kokusu vardı.