- Kategori
- Gündelik Yaşam
Kaybedenler Kulübü
Dünyanın en kalabalık, en geniş, en yüksek katılımlı, en tanınan, en bilinen kulübüdür o. Hangisi mi? Tabii ki Kaybedenler Kulübü! Evrenin her yerinden müdavimleri vardır. Kazananların mevcudu onlarla rekabet edebilecek düzeyin çok altında, hatta yok denebilecek seviyede olduğundan/kaldığından... Yalnızlar Kulübü de diyebiliriz söz konusu kulübün adına.
Milyon yörenin insanı akın eder anlattığımız kulübe. Öyle çok ki sayıları… Rakamlar onları ifadeden aciz. Öyle can yakıcıdır ki hikayeleri… Ne anlatmaya, ne dinlemeye yeter yüreğimiz. Ama yine de birileri kaybetmeye, yenilmeye devam ediyor yeryüzünün her bir köşesinde. Bazıları hayal kırıklıklarında kaybolmayı sürdürüyor. Alem galipleri seyre daldığından… Kimse anlayamıyor, fark edemiyor kaybedenlerin sızılarını. Milyarlara varan sayıları; farkındalık eşiklerini patlatıp parçalayalı bin yıl oldu.
Önce kaderle alıştırılırız kaybetmeye. Sonra ona, büyük bir marifetmiş gibi, asla yenemeyeceklerimiz, baş edemeyeceklerimiz eklenir. Her başarısızlığı abartıla abartıla arş-ı alaya ulaştırılanlar bir yanda; en küçük, en sıradan zaferleri övgülerle bayıltılanlar, methiyelerle Tanrı katına çıkarılanlar bir yanda kalır. Ve giderek açılır mesafe. Bir gün olur. Kapatılmaz hal alır aradaki fark. Bir an gelir, kaybedenin galibi alt edebilmesi hakikaten imkansızlaşır. Bazımızı yenilmeye, bazımızı yenmeye alıştırır kontrol dışı etkenler. Kazanan taç üstüne taç giyerken… Kaybeden, yerin yedi kat dibinden yer beğenir bedenine!
Aynı şeyler sahnelenir durur tekrar tekrar. Nereye bakarsanız bakın, benzer manzaraları görürsünüz:
Sanatta, siyasette, sporda, bilimde, kültürde, rekabette, savaşlarda, barışlarda, yaşam biçimlerinde hep aynı iki insan türü süregider: Kazananlar ve kaybedenler!
Yerkürenin en kalabalık kümesi mutsuz gelip mutsuz ayrılırken aramızdan… En sınırlı klikler, en tenha toplumsal sınıflar şatolarını kurarlar uygarlık mezarlarının üzerlerine.
Sanki değiştirilemez bir kuraldır şu: Birileri kazandıkça öbürleri kaybeder. Kazanan da kaybeden de aynıdır nedense?!! Yer değiştiremezler bir türlü!
Ve çaresiz kalınca, gelir sığınır yine Kaybedenler Kulübü’ne mecburen; cümle gariban…
Onca kodamanı ezip geçmek ne mümkün!
Dünyanın adaleti bu herhalde! Düzenin devamı için, döne döne tek bir film çevriliyor!: Kaybedenler Kulübü; ezik, kimsesiz canlarla dolup taşarken… Kıydığı tenlerin kanlarıyla yıkanıyor vampir kılıklılar. Bir avuç Tipitip abad edilirken… Yerden yere vuruluyor mazlumlar. Canı çıkarılıyor/alınıyor gariplerin…
Ve yine, ve gene aynı suçlayan ifadeler yankılanır gök kubbede. Aynı küçümseyen bakışlar dolaşır ruhlarımızda. Sanki tek suçlu bizmişiz gibi… Nedendir bilmem, hırsıza, uğursuza, arsıza laf eden, kusur bulan bir tek Allah’ın kulu çıkmaz içimizden!.. Söylenmeye devam eder güzide ahalimiz… Hiçbir şey bilemeden ve gerçekte nelerin olup bittiğini anlayamadan/kavrayamadan… Çalınır durur aynı türkü!:
“Aha yine kaybetti seninki! Bak yine çuvalladı öteki! Ordaki yenilen, burdaki sürünen geçen de aynı sonuca varmadı mı? Bunca kişi niye kaybedip duruyor ki?!! Demek ki kazananlar; hep akıllı, çok akıllı!”