Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Eylül '17

 
Kategori
Güncel
 

Kaybolan Nesil

Kaybolan Nesil
 

Yemyeşil düzlüklerde binlerce yabani at bir arada otluyordu. Bunlar yani bizim şu anda at diye bildiğimiz hayvanlar kendilerine ne diyorlardı, hangi dili konuşuyorlardı veya dilleri var mıydı, bilinmez.

***

Atları uzaktan gören avcılar çok uzaklardan geldiler, renkleri yüz şekilleri farklı adamlar farklı zamanlarda gelip atlardan bir kısmını peyderpey alıp gittiler. Onlara barınaklar kurdular, sırtlarına evlerini eşyalarını kendilerini yerleştirdiler. Medeniyet değişti, insanlar uzaklara çok uzaklara seyahat ettiler. Atları ilk kez ehlileştirenler diğer halklara uzun süre hükmettiler. Bozkırda otlayan atlar bundan binlerce yıl önce o günün kıtalararası füzeleri oldular...

***

Bir kadın ve bir erkek hallerinden karı koca belli bir şekilde bir patika yolda yürüyorlardı. Yollar tenha ve bir yaz sonu öğleden sonrasıydı. Çimenlerin üzerinde oynayan bir çocuk gördüler. İki yaşında var ya da yoktu. Çocuk yalnızdı, kendi kendine oynuyordu. Çift uzun bir süre çocuğu uzaktan izledi. Çevresinde kimsecikler yoktu. Biraz daha beklediler, yine gelen giden olmadı. Belli ki ya evden kaçmış veya terk edilmiş bir çocuktu. Çift çocuğa görünüp, görünmemek arasında tereddüt ettiler. Hem burada yapayalnız bir çocuk etrafta ev veya yaşam belirtisi namına bir şey görünmüyordu.

Neden sonra çocuğa görünmeye karar verdiler. Çocuk önce şaşırsa da mutlu oldu. Çocuğa seveceğini düşündükleri yiyeceklerden verdiler.  Çok acıktığı belli olan, çocuk vahşi bir kurt gibi verdikleri yiyeceklere saldırdı. Çift çocuğun çok aç olmasına çok acıdılar ve aynı zamanda mutlu da oldular.  Anne ve babasının nerede olduğunu sordularsa da çocuktan doğru bir cevap alamadılar. Çocuk ya dediklerini anlamıyordu ya da konuşma bilmiyordu ancak onlara sadece gülümsüyorlardı.

Çift çocuğun yanından ayrılmaya karar verdiler, ne de olsa üç saatlik yolları vardı evlerine. Kim bilir belki de çocuğun anne ve babası yakın bir yerlerde odu topluyordu veya başka bir yerde oynama hevesiyle için evden kaçmıştı. Annesi onu harıl harıl bir yerlerde arıyordu. Böyle zamanlarda insanın kafasından bin bir düşünce geçer. Gitmeye karar veren çift bir yandan da çocuğu da yanlarında götürseler mi, götürmeseler mi, çocuğu böyle ıssız bir yerde bırakırlarsa kurda kuşa yem olurdu hem yavrucak. Kararsız kaldılar ama dilini bilmedikleri bir çocuğu da yanlarına alamazlardı. Çiftin akılları çocukta kalsa da yollarına devam ettiler.

Neden sonra çocuğun kendilerinin peşinden koşarcasına geldiğini gördüler. Yapacak bir şey yoktu. Çocuk onlarla geliyordu.

***

Aradan yıllar geçti, çocuğu arayan soran olmadı. Aile çocuk hasreti çeken bir çift olarak uzun yıllar çocuk sahibi olamadıktan sonra  Allah’ın bir lütfu olarak bu çocuğun kendilerine Allah tarafından gönderildiğini düşündüler. Önceleri çiftin dediklerini anlamayan çocuğun sağır olduğundan şüphe edip doktora götürdüler. Doktor çocuğun gayet sağlıklı olduğunu zamanla konuşacağını çocuğu rahat bırakmalarını ancak çocukla sürekli konuşmalarını tavsiye etti. Çocukla her zaman konuşan çift gerçekten de bir müddet sonra çocuğun da onlarla sözlü iletişim kurduğunu gördüler. Bir bayram günüydü ve çocuğun ilk söz “baba” oldu.

***

Ailesinin nerede olduğu kesinlikle bilinmeyen çocuğu ne arayan oldu, ne de soran oldu. Belli ki çocuk onlara Allah'ın lutfu ve  bir evlat olarak gönderilmişti. Çocuk zamanla büyüdü, serpildi. Delikanlı  olduğunda da gerçek annesini babasını asla öğrenemedi.

Aile şartları nispetince çocuğu okullara gönderdiler, eğitim almasını sağladılar. Yediklerinden daha güzelini yedirdiler, giydiklerinin daha güzelini çocuğa giydirdiler.

Çocuk asla kimse tarafından sonraki zamanlarda da aranıp sorulmadı. Aile de çocuğa gerçekleri söyleme gereğini duymadılar. Zaten kimsenin arayıp sormadığı bir çocuğa gerçekleri söyleyip de delikanlının kafasını karıştırmak istemeyen çift  onu bir yaylada kendi kendine oynarken bulduklarını söylemeye gerek duymadılar.  Gerçekleri söyleyip de çocuğun acı içinde terkedilmişlik hissi yaşamasına hem ne gerek vardı? Gerçekler büyükler dayanamıyor, kendilerine sürekli yalanlar söylüyorken, masallar uyduruyorken, gerçeklerle yüzleşmek büyükleri bile derinden yaralıyorken bir çocuğa, delikanlıya ne yapmazdı ki?

Çok küçük yaşta haneye gelen çocuk zamanla genç bir delikanlı oldu, anne ve baba dediği insanların dostlarını dost, düşmanlarını düşman, dinlerini din belledi. Bebek denecek yaşta geldiği ailenin evladı, neşesi ve umudu oldu. Kim bilir sizleri de başka aileler bulmuştur da sizler de gerçek anne ve babanızı hiç öğrenememişsinizdir; tıpkı benim gibi, tıpkı yaylada küçük yaşta yakalanan taylar gibi, tıpkı tüm insanlık gibi...

 

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara