Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '18

 
Kategori
Efsaneler
 

Kedi-li Kadın

Kedi-li Kadın
 

İki yıl kadar önceydi. Hani bilirsiniz bazen hayatınızdaki her şey tepetaklak olur, bir değil onlarca kırılma noktası yaşar ve hatta ağır gelir, aşamazsınız ya. Öyle bir zamandı. Bir gün iş çıkışı aniden aklıma geldi, İstanbul ‘un keşmekeş trafiğinde biraz daha uzun süre kalarak bir sokak arasında güç bela park yeri buldum, alışveriş yaparken gördüğüm bir veteriner kliniğine girdim. Danışmada oturan kızlara; sahiplendirilecek kedileri olup olmadığını sordum. Sevimli, şirin mi şirin bir veteriner geldi yanıma güler yüzle, beni üst kata çıkmak üzere merdivenlere yönlendirdi, biz çıktıkça merdivenleri tiz mi tiz bir “mieww” sesi yükseldikçe yükseldi.  Ses kulakları yırtan bir sınıra ulaştığında onu gördüm; kafeslerle dolu odada bir kafesin içerisinde, parmaklıklara can havliyle asılmış avuç içi kadar gri bir tüy yumağı. Öyle ki sadece sesten ibaret, karşısındaki kafeste konaklayan “sarman” bu sesten bıkmış usanmış, kayıtsız gözlerle bizim gelişimize bakıyor. Veteriner bu iki kediyi gösterdi bana ikisi de dişi, Sarman biraz büyük aşıları tamam zahmetsiz sakin bir hayvan. Ama bu kız, bu bebek ! Ciğerleri yırtılırcasına bağırmaya devam ediyor, kıl gibi tırnakları ile kafese yaklaşan bedenimi yakalamaya çalışıyor. O anda karar veriyorum bu gürültücü  kızın beni seçtiğine…

Mısır mitolojisine göre Bastet, tanrılar tanrısı Ra’nın kızı ve aynı zamanda da bütün bir ülkenin koruyucu tanrıçasıdır. Günün birinde, bu yüce tanrıça babasına öfkelenerek, Mısır’ın güneyindeki  Nübye çölünde inzivaya çekilir ve kendini bir aslana dönüştürür. Kimseyle görüşmez, kimseyle yan yana gelmez. Kaderini en baştan yaratır ve bulunduğu o kuş uçmaz - kervan geçmez, sonsuz kum tanelerinin olduğu bu yalnız mekanda yaşamayı seçer.

Bastet çok öfkeli, yalnız ve kırgındır ama asla bunu başkaları göremez bir aslandır çünkü kendinden emin ve vakur. Derken bir gün Ra kızını geri çağırır. Bastet düşünür, taşınır…

Bir gece ay ışığında sonsuz yaşamın kaynağı  “Nil” nehrine girer. Ayın gümüşi ışığı ve nehrin şifalı sularında yıkanır, yıkanır. Geçmiş günlerin tüm öfkesiyle haykırır neden sonra. Sesini duyan olmaz ya, rahatlar… Sabaha kadar yıkanır, yıkanır, yıkanır. Gözyaşları hep akar yıkanırken, beraberinde içindeki tüm hırslar, öfkeler ve kinler akar…

Sabah olduğunda nehirde güzel bir kedi yüzmektedir. Bastet kedi olmuştur. Zarif ve  güzel, tüm kin ve nefretlerden arınmış, sonsuzluğun ve yaşamın kaynağı olan  Nil sularında dingin ve bilge bir yaşamın temellerini atmış, yeniden doğmuştur.

Bende zaman içerisinde öfkemden, kızgınlığımdan, kırgınlık ve hüznümden arınmaya başladım  yavaş yavaş; Lunam-ayım kedi kızım sayesinde. Bastet hayatıma girmişti ve sihirli dokunuşu ile beni o yemyeşil gözlerindeki derinliklerde yıkayıp arındırmaya başladı tüm öfke ve kederlerimden. Aramızdaki bağlılık ve şefkat gün geçtikçe çoğaldı ve birbirimizin görüş alanında kalmaya başladık hep.

Mısır tarihindeki pek çok öyküye, efsaneye konu olan kediler, o günlerin Mısır’ında tanrılarla eşdeğer bir saygıya sahiplerdi. Öyle ki, kedilerin dilinden dökülen her “miyav” sesi, tanrıça Bastet tarafından gönderilmiş kutsal bir armağan olarak kabul edilir ve insanlar, kedilerin varlığıyla beraber neşe bulurlardı. Saflık, arınma, bilgelik ve yücelik gibi pek çok kavram yüklemişlerdi besledikleri kedilerin cismine. Kedilere zarar vermek bağışlanamaz bir suçtu, kedi öldürenler ise doğruca idam cezasına çarptırılırdı.

 Avrupa'da Hiristiyanlık öncesine gelindiğinde kedi kafalı tanrıça Freya, için törenler düzenlenirdi. Freya' nın günü Friday  -Cuma, o dönemde kutsal gündü. Tek tanrılı bir din olan Hıristiyanlığın kabulüyle tanrıça Freya şeytan ilan edildi, kedi lanetlendi ve Freya'nın günü olan (Friday) Cuma günleri de “Kara Cuma” oldu.

Her bakımdan dünyanın en karanlık dönemi olan ortaçağda, her şeyi tek eline alan kilise, gücüne güç katmak için çeşitli oyunlar oynuyordu.  Toplum erkek egemenliğinde olduğu için bu oyunu en çok onlar sevdi. O günlerde yaşlanan erkekler 'bilge' olurken, kadınlar, çocuk doğuramayacakları, kuvvetten düşüp iş yapamayacakları, en önemlisi çirkinleşip onların duyguları ve arzularını tatmin edemeyecek hale geldiklerinde hele bir de  yanlarında can yoldaşı olarak kedi bulunduruyorlarsa kedilerin doğurganlıkları “ şehvetleri”  bahane edilerek  “cadı” ilan edildiler.

O günlerde Avrupa’nın her yerinde ateşler yakıldı kazığa bağlanan kadınlar kedileri ile birlikte diri diri yakıldılar.

Kilise; bağnaz ve cahil halkı, kedilerin şeytan tarafından cadılara  yardımcı verildiği ve büyü işlerinde yardım ettiğine inandırdı. Cadıların, kedileri kendi kanlarıyla emzirdiklerine inanılırdı ve kedili bir kadın yaklaştığında kadında üçüncü bir meme aranırdı. Çoğunlukla sıradan bir et beni kadınları cadı yapmaya yetiyordu.

Bir çok masum kadın ve kedi bu kıyımdan kendisini kurtaramadı…

Haçlı seferinden dönenler, yanlarında siyah fareleri de getirdiler. Cadı kıyımı sırasında kedi nüfusunun azalmasıyla farelerin hızlı üremesi engellenemedi. Ve Veba kitleleri öldürmeye, otoriteler yetersiz kalmaya başladı. Kedilerin insan işkencesinden kurtulmaları işte bu sayede oldu. Hastalık bulaştıran, ambarlardaki yiyecekleri bitiren kara fareler, kediler tarafından yok edildi ve insanlar kedileri öldürmekten vazgeçtiler.

Rönesans döneminde kediler toplumda yine saygın bir yere sahip oldular. Viktorya dönemi, kediyi güzellik sembolü olarak da yüceltti. Kilisenin etkili olamadığı  bölgelerde kediler, mistik özelliklerini hiç kaybetmediler.

“Kadın ve kedi” tarihin tüm döneminde birbirleri ile iç içe geçmiş iki varlık oldu. Belki ilk kedi olan (kadın) Tanrıça Bastet genetik hafızasında yer aldı insanlığın. Belki güzelliği,  zarafeti ve kıvraklığı ile gıpta edildiği için kediye;  kadın güzelliği ile bu kadar iç içe geçti. Nedeni ne olursa olsun KEDİ; KADININ hep kadim dostu oldu.

Ve biz kedim Luna ile bu günlere geldik; farklı bir şehir, eskisinden çok farklı bir hayat. Ve tamamen değiştirilmiş alışkanlıklar dahilinde onun; kelimenin tam anlamıyla “gözetiminde” yaşadığım yeni bir yaşam…

İşin özü nam-ı diğer Bastet ne zaman hayatıma girdi; ben o gün bu gündür “iyileşmeye - arınmaya” çalışıyorum ayımın ışığında…

Belki   bir gün içimdeki  tüm insani hırslar, öfkeler ve kinlerimden arınır bir kedinin dinginliğinde “ebedi istirahatime” dalarım.

İyi ki varsın Lunam tekrar ve tekrar hoş geldin yaşamıma…

Beni sahiplendiğin güne şükürler olsun !

Bende artık bir KEDİ-Lİ KADINIM…

 

 
Toplam blog
: 200
: 959
Kayıt tarihi
: 21.04.08
 
 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü mezunuyum . Maalesef bir tak..