- Kategori
- Sinema
Kelebeğin rüyası ve demiryolu hikayecileri

sondakika.com
Evet sonunda ben de gittim. Çok güzeldi, ağırdı, duygusaldı, şiirseldi. Kişilikliydi, kaliteliydi, oyuncular özellikle Kıvanç Tatlıtuğ süperdi. İçine çekti aldı hemen nefis hikayesi. Gülümseten yerleri hüzünle birlikte insanın içine nüfuz ediveriyor. Ağırlığından zaman zaman sıkılsan da inadına izlettiriyor sonuna kadar. Tempo düşüklüğünden dolayı etrafa kulak vermeye engel olamıyor insan. Gittiğim seans elli yaş ve üzerinin yoğunlukta olduğu bir periyoda denk geldi. İşte kulak misafiri olduklarım.
'Suzan rolündeki kız, Yılmaz Erdoğan'ın karısı aslında biliyor musun?'
'Üzülme Ethem, bak biz halen başbaşa film izlemeye gelebiliyoruz. Allah sağlık verirse daha geleceğiz. '
'Orası maden maden, Zonguldak'da eskiden olanları gösteriyo.'
'Mendilin var mı Mukaddes' 'Yok yok, birşey girdi de, ağlamıyorum canım sende.'
Belçim Erdoğan'ın rolü için biraz büyük kaçtığı konusunda bir eleştiri görmüştüm gitmeden. Bence hiç de göze batan birşey yoktu. Boylu olduğundan eleştiriye takılmış olabilir belki de. Ama uzun lise öğrencileri de yok mu? Yüzü ve mimikleri gayet sevimli ve rolüne uygundu bence. Bir de Farah Zeynep Abdullah'ın rolü gereği Mert Fırat ile öpüştüğü sahne için eski erkek arkadaşının 'Nefes almıyorlar' şeklinde bir yorumunu okumuştum, nedenini anlamadığım. Büyük ihtimal ile kötü bir şey söylemeye çalıştığını düşünmüştüm. Sebebi, Rüştü Onur karakterinin verem olmasıymış. Sık sık 'Öpüşmek yasak, sarılmak yasak' şeklinde uyarılar duyuluyor. Nefes almamasının sebebi de verem bulaşmamasıymış 'Nasıl bir mantıksa) . Fimin en hoşuma giden cümleleri,
'Muzaffer kalk kalk hemen gidelim burdan. Biz şairler, şiirden anlamayanların bulunduğu yerde çok vakit geçirmekten korkarız. Tıkanmamıza sebep olabilir bunu hiç istemeyiz. Sen git sporunu yap. Hem sana da garip gelmiyor mu, Normal insanlardan daha çok ter döküyor olmanız.'
Filmin en son sahnesinde, yazılar çıkmadan önce, Yılmaz Erdoğan'ın yürüyüşüyle birlikte, yanımdaki koltukta 45 yaşlarındaki bir bayanın sesli olarak kurduğu cümle bir yandan kulaklarımı tırmalarken, keşke duymasaydım, diyerek içime dönüp yorumladım kendimce. Film çok hüzünlü, acı dolu bir hikayeydi, gerçekti, saygı duyulasıydı. Çok ağlak bir insan olmama rağmen ağlamadım, Yılmaz Erdoğan'a bir tepki miydi bilmiyorum. Ama hakkını vermek lazım, yürekten bir filmdi, yürekten bir emekti. Kulağımı tırmalayan cümleyi ve yorumunu size bırakıyorum.
Yılmaz Erdoğan'dan bahsederek, ' Ne kadar çirkin bir adam bu, nefret ediyorum.' Yanındaki annesi sordu 'Neden böyle dedin kızım?'
'Sahip olduğu ideolojik düşüncelerinden.'
Kelebeğin Rüyası'ndan yola çıkarak, okuduğum ve bana bu filmi hatırlatan bir öykü geldi aklıma. Öykünün ismi, 'Demiryolu Hikayecileri-Bir Rüya.' Yazarın, Korkuyu Beklerken adlı kitabından alınmış. Hikaye, Oğuz Atay'ın ölmeden önce son kez kaleme aldığı eseri. Bu yüzden ayrı bir değeri var. Yazarın bilindik karakteristik özelliklerini taşıyor. Düz hikaye dışında anlatılmak istenen çok şey var. Meselesi birey, insan varoluş sürecinde yaşanan bunalımlar. En vurucu cümlesi, 'Ben buradayım sevgili okuyucum, sen nerdesin acaba'.
Bir demiryolu istasyonunda, kendilerine yaşama imkanı verilmiş klübelerinde yaşam mücadelesi veren üç kader ortağı hikayecinin hayatı anlatılıyor. Bunlardan biri kahramanımız, en tecrübeli olan hikayeci, ikincisi Yahudi genç hikayeci, üçüncü ise kadın hikayeci. Hikayelerini satmak için bağırmaları, alıcıya beğendirmeleri gerekiyor. Sanatcı olduklarını bildikleri ve düşündükleri için, malını beğendirmeye çalışan esnaf gibi ortalarda yarışa girmeleri çok ağır geliyor onlara. Yaşadıkları Kelebeğin Rüyasındaki şairlerin çok benzeri. Çoğunlukla İstasyon şefinin sınırlamalarına ve müdahalelerine maruz kalıyorlar. Kitabın yazıldığı dönemde yaşanılan sıkıntılar, istasyon şefinin uyguladığı baskılar ile sembolize edilerek, hicvediliyor. Önce kahramanımız kadın hikayeciye aşık oluyor, birliktelikleri sözkonusu oluyor. Daha sonra onu aniden gidişiyle ve daha öncesinde de Yahudi hikayeciyi hastalık sebebiyle kaybedişiyle büyük bir yalnızlığa düşüyor. Ancak bu üzüntüler ve yalnızlık önceleri daha güzel eserler üretmesine sebep olmakla birlikte, sonradan isyanlarına yol açıyor. Çok güzel, hüzünlü, derin bir öykü. Edebiyat seven, okumaktan zevk alanların mutlaka okumasını tavsiye ederim.
Daha sonra yazarın hayatıyla ilgili biraz çalıştım. Asıl değerini ölümünün ardından bulmuş ne yazık ki. Bu seslenişi de bundan. Öyküde zaman, kişi adları gibi önemli olduğunu düşündüğümüz detaylar yok. Salt anlatılan hikaye içinde asıl verilmek istenen var. Gerisi de önemsiz zaten. 1934 - 1977 Yılları arasında yaşamış yazar. Aslında İTÜ İnşaat Fakültesini bitirmiş. İlk olarak, 1975 yılında doçent iken, 'Topoğrafya' adlı bir mesleki kitap yazmış. Post Modern tarzda yazımın ülkemizdeki ilk temsilcilerinden. Tutunamayanlar en ünlü ve bilindik eserlerinden. Kalınlığı ve okunması en zor kitaplar arasında oluşuyla dikkat çekiyor. TRT Roman ödülü sahibi. Hikayeleri Korkuyu Beklerken adlı kitapta toplanmış. Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrolarında sergilenmiş. (Tutunamayanlar adlı kitabı, Hakan Günday'ın Az adlı kitabında da sık sık geçiyor. Kitaptaki kahramanın Oğuz Atay ile ilgili takıntısı ve Tutunamayanlar adlı kitabında kendisine dair bulduğu paralellikle bol miktarda konu ediliyor.)