Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Kelle koltukta çalıştık...

Kelle koltukta çalıştık...
 

Milli Eğitim Bakanlığında öğretmen olmak için kur'a çeken gençlerin mimiklerini inceledim. Hepsinin yüzünde, kutsal bir göreve koşmanın heyecanının yanı sıra , bir iş bulmanın mutluluğunun sevinç izleri açıkca görülüyordu.Hatta bilgisayarda isimlerinin çıkmayabileceğinin korkusu da belirginleşiyordu.

200 bin öğretmenin atama beklediği günümüzde, kadrolu ya da sözleşmeli öğretmen olabilmek, karanlık bir tünelde ''Altın madeni'' bulmak gibi bir şeydi...Çoğunun dar gelirli ailelerden geldikleri, yanlarındaki ebeveynlerinin her halinden belli oluyordu...Ömrüm boyunca rastlamadığım bir manzara izliyordum.Tüm adaylar çokca gerilmiş birer yay gibiydiler.Ekranda, atamasının yapıldığını görenler ok gibi havaya fırlamaya başlamışlardı...
................

Otuz üç yıl öncesine gidiverdim birden... Eski bir torbadan kur'a çekmiştim.Doğu Bölgemizde, ücra bir yerdi.. Atamamın evraklarını düzenleyenler, atandığım yeri bulamamışlardı haritada... Görev yerime tam 4 günde gidebilmiştim.Okul kapalı ve çevresi de çakır dikenleriyle doluydu...O günlerde ''Maaş İlmuhaberimiz ''de verilmediğinden, aylarca maaş alamamıştık.

Adeta devlet tarafından terk edilmiş gibiydik...Borçla yaşıyorduk...Okulumuzun bulunduğu yer de terkedilmişliğin yoksulluğunu yaşıyordu...O günlerde bölücüler tarafından tehdit de almıştık.Yöreden olmayanların burada yaşama hakkının olmadığı söyleniyor ve ''Aba altından değnek gösteriliyordu.''

O günlerdeki bir söylentiye göre de :''Adamı olmayanların Doğu'ya;dayısı olanların da Batı'ya atandıkları'' belirtiliyordu.Hatta iki adet kur'a torbası kullanıldığını;benim de garibanlar torbasından çektiğim açıkca söyleniyordu.Araştırmalarım sonucunda, bazı iktidar yanlıların, düşük mezuniyet puanlarına ve mecburi hizmetlerinin olmasına rağmen Batı okullarımıza atandıklarına tanık olmuştum.Benim mecburi hizmetim yoktu ve mezuniyet puanım yüksekti...İçten içe yaralandığımı hissediyordum.

Hizmet kutsaldı;ancak çifte standart çok çirkindi.Bu da bir bölücülük değil miydi ? İlk fırsatta, Ankara'ya gidip zor da olsa dönemin Milli Eğitim Bakanı'na bu çifte standartı belgelerle göstermeme rağmen, ''Hamasi Nutuklarla'' adeta kovulmuş bulunuyordum...Bakanın, yaşamı boyunca Doğu'ya Güneydoğu'ya hiç gitmemiş olduğu belli oluyordu...

Görev yerime döndüğümde, ev sahibim, ''Evinden hemen çıkmamı'' istemişti... Belli ki tehdit ediliyordu...Halk iki arada bir derede kalmıştı...Ankara'lı olmam hazmedilemiyordu. Halbuki ne güzel hayallerle gelmiş ve Edebiyat Öğretmenliği yapmak istiyordum. Okulun kadrolu beş öğretmeni, o yörenin insanlarıydı.

Ve okulu, bilinçli olarak da açmıyorlardı.Fraksiyon yanlılarıyla birlikte bir kahvehaneyi adeta ''Üs '' olarak kullanıyorlar;gece gündüz ''Hoşkin'' oynuyorlardı.Hatta devletin orada kurmak istediği çimento fabrikasını da engelliyorlardı.Benim her türlü tiyatro, spor, müzik, resim gibi etkinliklerim, bizzat lise müdürünce engelleniyordu.

Devlet yetkilileri genellikle acemi, vekil elemanlardı.Korkunç bir ihmal almış başını gidiyordu.Ya istifa edecektim ya da bir yolunu bulup tayin olmalıydım.Bunları düşünürken yeni mezun bir öğretmen arayıp beni buldu.Öğretmen o kentten, beşik kertmesiyle evliydi...Çocukları vardı ve benimle ''Becayiş'' yapmak istiyordu.Benim , Güneydoğunun şirin bir ilçesine gitmemi istiyordu.Hemen kabul ettim ve becayiş işlemlerini tamamlayıp yeni görev yerime gittim.

Yeni görev yerim, eskisine göre çok gelişmiş bir kentti.Aralarında ekonomik, fiziki ve eğitim açısından çok fark vardı.Ancak, her ikisinin de ortak bir yönü vardı...İki kentte de eğitim, ''Bölücü '' zihniyetlerin egemenliğindeydi.

Çok büyük zorluklar içerisinde, her an ölüm korkusuyla;ama yılmadan, kaçmadan üç yıl görev yapmıştım.Kesinlikle Türk Edebiyatı'nın ve Türk tarihi'nin okutulmasını istemiyorlardı.PKK şehrin içerisinde kol geziyordu.

Bir gece ''halk müziği konserini ''izlemek için kentin sinema salonuna gitmiştik.Eğlence, o zamanki Apo'cu denilen şimdiki PKK'lilerin gösterisine dönüşmüştü.Devlete, her türlü hakaret yapılıyordu...Çıkmaya kalksam linç edilebilirdim.

Sabırla izlerken lisemizin müdürünün heyecanla sahneye fırladığına tanık oldum.Adam nereden bulduğunu anlayamadığım büyük bir harita çıkarıp gösteriyor;salon alkışla inliyordu.Bu harita, Sözde Kürdistan haritasıydı...Hükümet komseri de orada var mıydı, yok muydu bilemiyordum.

Dönemin iktidarları , bir aymazlık içinde''Yollar yürümekle aşınmaz...Hiçbir güç ülkemizi bölemez'' Gibi muhteşem nutuklar atılıyordu...İhmal, vurdumduymazlık devam ediyor;anarşi de ülkeyi kasıp kavuruyordu...Keyfi atamalar, sürgünler de sürüyordu...Halk, şaşkın ve perişandı. Bu durum şeyhlerin, şıkların da iştahını kabartıyordu.

Yemek yağı, sigara, tüp ve petrol kuyrukları gittikçe artıyordu.Sorular üzerine, devrin büyüğü:''-Petrol vardı da ben mi içtim'' Diyebiliyordu. Genç bir öğretmen olarak ülkemin geleceğinden kuşkular duyuyordum...Buralardaki masum halk çaresiz ve çok yoksuldu...Tutunacak dal arıyordu...Ama yoktu...

Devletin yardım için uzattıkları kolu kırmak isteyen teröristler, her türlü engeli çıkarıyor;oralara yol, su, elektrik getirmek isteyen greyderleri bile yakmaya başlamışlardı...Halkı ''Devlet kurma ''masallarıyla aldatanlar;aslında uyuşturucu mafyalarıyla işbirliği içinde olduklarını saklamaya çalışıyorlardı.
...................

Aradan yıllar geçti...''Garp cephesinde değişen yeni bir şey yoktu;ama daha da kötüsü vardı...! '' O zamanki uyuşturucu kaçakçıları , PKK adı altında yine sahnedeydiler...Esrar içtirilen yoksul çocuk köleler kullanılıyor , kudurdukça kuduruyorlardı...Arkalarına da yıllardır dostu sandığımız, sözde müttefikimiz, ''Teskere küskünü ABD'yi ve çadır reislerini ''alarak saldırıyorlardı...
......................

Artık sonun başlangıcı gelmiştir...Sözde değil özde vatansever olanlar, akıllı stratejist yöneticiler etken olmalıdır.

Devlet gücünü göstermeli;yatırımlarıyla masum halkın ekonomik durumunu güçlendirerek teröristin gücünü kırmalıdır.Denize düşenlerin yılana sarılmasını önleyip onlara can simidi atılmalıdır.Hemen acilen kalkınma planları hazırlanmalıdır.Terör ordusu kurulmalıdır.Acemi taktiklerle asker kırdırılmamalıdır.

Şurası da unutulmamalıdır ki bir devleti yücelten de çökerten de sorumlu iktidarlardır...

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..