- Kategori
- Alışveriş - Moda
Kemalist Felsefede Harf Devriminin Önemi
M.Ferit Kotan
Dünya coğrafyasına bakıldığında geçmiş yıllara oranla sosyolojik açıdan daha çalkantılı bir durumun yaşandığı görülmektedir. Nitelik açısından değerlendirildiğinde, göz ardı edilecek bir durum olmadığını, üzerinde önemle durulması gereken sorunlar yumağını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bilim ve teknolojide ki gelişmelere karşın, toplumları büyük ölçüde etkileyen bu yoz kültür düşündürücüdür. Bilim insanlarının ve yöneticilerin vakit geçirmeden gereken çalışmaları yapmalarının zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
İnsanlar, çağın teknolojisi ile yaşarlarken, olayları algılamalarında metafizik değerlerin etkin olduğu görülmektedir. Diyalektiğe ters olarak gelişen bu sosyal yapılaşma mutlaka sorgulanmalıdır. Ortada görülen somut olay, siyasetçilerin kitleleri etkilemek için bilimsel değeri olmayan popülist davranışlara yönelmeleridir diyebiliriz. Bu süreçten yararlanmak isteyen dinsel kurumların ve çeşitli sosyal örgütlerin alan genişletme çabaları, baskı grubu olarak toplumları etkilemektedir.
Ortadoğu ve bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde bu ve benzer sosyal yaşamlar kaçınılmaz gerçeklerdir. Aydınlanmayı gerçekleştirmiş, bilim ve teknolojideki tüm gelişmelere imza atan batı toplumlarında bu gelişmeleri görmek, olayların ciddiyetini ortaya koymaktadır. Batıda görülen ayrılıkçı hareketler, dinsel ve mezhepsel yaklaşımlar, ülkelerin eğitim politikalarının yeniden gözden geçirmeleri gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Eğitimde asıl amaç, bilimde yetkin elamanları yetiştirmek kadar, o bilgilerle örtüşen sosyal değerlere sahip bireyler olarak da yetişmiş olmalarını sağlamaktır.
Batıda ayrılıkçı partileri destekleyen seçmenlerin nitelikleri ile ilgili veriler olmadığı için kesin bir yargı ile konuşmak mümkün değil. Düşündürücü olan, bilimin rehber olduğu eğitim politikalarında, bu tür sonuçların ortaya çıkmasıdır. Ayrılıkçı liderlerin peşinde koşan seçmenleri motive eden öğelerin ortaya çıkarıp, eğitim programlarının gözden geçirilmesinin zorunluluğu ortadadır. Bireyde bilgi beceriler kadar, sosyal kişiliğin geliştirilmesi de önemlidir.
Bu nedenle, üzerinde önemle durulması gereken husus eğitim felsefesi olmalıdır. Bilimsel verilerle düşünebilen, bilgi ve becerileriyle başarılı hizmetler gerçekleştirebilen insanların, doğma değerlerin etkisinde kalarak davranış göstermelerinin düşünülmesi akla mantığa aykırıdır.
Örgün eğitim sisteminin dışındaki kurumların oluşturdukları değerler sistemi incelenmelidir. İnançlar bireysel olarak yaşanmayıp kamusal alanı etkilemeye başladığında, bu gibi sonuçların ortaya çıkmaları çok doğaldır. Bu süreçlerin etki alanları daraltılmadığı sürece, toplumlar kaotik olayları çokça yaşayacaklardır. Tuhaf olan durum, bilimdeki ilerlemeler birçok doğma değerlerin gerçek olmadığını da ortaya koyduğu halde, İnsanların bu değerlere yönelmeleridir.
Sosyal varlık olabilmenin temel ilkesi başkasını düşünebilmek ilkesidir. Irk, din, dil farklılıkları gözetilmeden insanlığa hizmet edebilme ilkesi, eğitimi ve yönetimin temel amacı olması gerekmektedir. Dinsel kurumlar ve diğer sosyal kurumların toplumun yasam alanlarını şekillendirme gibi aktivitelerden kaçınmalarının engellenmesi, alınması gereken önemli bir tedbirdir. Sosyolojik olarak etnik ve din anlayışları farklı bir yapı arz etse de, dinsel farklılıkların etnik hareketleri tetiklediğini söyleyebiliriz. Batıda başlayan İslami-fobi hareketi dinsel bir yapı arz ederken, bazı ülkelerde yoğun olarak bulunan başka ülkenin vatandaşına yöneldiğini görebiliyoruz. Orta Avrupa da başlayan Türk düşmanlığı bu sosyal gelişmelerin sonuçlarıdır.
İnsanın sosyal yapısının gelişmesi için, bilimin evrensel değerleri ile örtüşen eğitim felsefesi izlenmediği takdirde, yüzyıllar önce yaşanan acıların daha büyüklerinin yaşanması kaçınılmaz bir gerçektir. Orta Doğuda yaşananlar ise cehaletin kaynattığı kazandır.
Bu konuları bazı yazılarımda okurlara sunmuştum. Dinci ve ırkçı yaklaşımların Avrupa Topluluklarında artarak yayılması sosyal tehlikelerin sadece siyasi boyutta olmadığını göstermektedir. Bu gelişmeler Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinin önemini ve başka bir açıdan değerlendirmenin gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.
Batı medeniyetlerini rehber olarak almalarına karşın, gerçekleştirmek istedikleri aydınlanma projesini, batının değerlerinin üzerinde bir yaklaşımla ele aldıkları görülmektedir. Halkının yüzde doksanı cahil, Şıhların tekke müritlerinin, Feodal ağalarının hakim olduğu bir yoz kültür ile mücadele etmek zorunda olmaları, devrimlerin önemini bir kat daha artırmaktadır. Toplumsal gelişmeleri kendi evrelerine bırakıldığında zaman alacağı düşünülerek, bu yoz yapıdan hızla uzaklaşılması gerekliliği bilinci, devrimlerin temel felsefesini oluşturmuştur.
Kemalistler batıda bile görülmeyen ölçüde sosyal bir anlayışla, Hukuk ilkelerini devletin organizasyonunda başyapıt yapmışlardır. Demokrasinin gereği olarak, mecliste yasalaştırarak gerçekleştirmişlerdir. Batı da geleneksel değerlerle gerçekleştirilen bazı yaşam biçimleri, yasalaştırılarak yürürlüğe konulmuştur. Laiklik ilkesi, Medeni Kanunda ki değişiklikler, Kadınların seçme ve seçilme hakları konusunda yapılan düzenlemeler, o tarihlerde birçok Avrupa ülkesinde bile yoktur.
Kemalist felsefenin aydınlanma projelerine karşısında olan güçler ve ortakları bu süreci engellemek istemişler, bazen da yöneticilere yaklaşarak sulandırmaya çalışmışlardır. Bu konuda başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Kimileri jakobenlik ile(Tepeden inmecilik) suçlamışlar, kimileri üst yapı devrimleri diyerek küçümsemişlerdir. Bu tür eleştiriler hale devam etmektedir. Kemalizm’e küfür edenler, zorda kalınca, Büyük Önder Atatürk’ün ilkeleri diyerek konuşmaya başlamaları ise gerçeklerin komik yönüdür. Buna karşın, Kemalist felsefenin bir aydınlanma projesi olduğunu hala anlamak istememektedirler.
Mustafa Kemal ve arkadaşları, çağdaş devletler seviyesine ulaşabilmenin var olan ekonomik ve sosyal yapı ile gerçekleştirmenin mümkün olamayacağını tartışmışlardır. Ekonomide katma değer üretebilmek için sermayeye ihtiyaç vardır. Bırakalım sermayeyi, Osmanlıdan kalan borçları ödemeye çalışıyorlardı. İlkel üretim yapan bir tarım toplumundan, mucize yaratmaya çalışmışlardır..
Temel yaklaşımları, yoksul halkı aydınlatma idi. Bu nedenle eğitim seferberliğini başlattılar. Ekonominin temel öğelerinden beşeri sermayenin gelişmesi üzerinde yoğunlaşarak, insan odaklı bir yönetimi gerçekleştirmeye çalıştılar. Birçok aydın eğitim hareketlerini üst yapı devrimi olarak değerlendirmişlerdir. Oysa ekonomik yapının gelişmesi için gereksinme duyulan insan gücünü yetiştirme projesi idi. Bazı çevreler tarafından eğitimin bu ikili yapısı göz ardı edilmiş veya kavranamadığı için üst yapı devrimleri diye eleştirilmişlerdir.
Eğitim seferberliğinin en önemli öğesi ise 1 kasım 1928 de gerçekleştirilen harf devrimidir. İttihat ve Terakki döneminde tartışılmaya başlanıldığını görüyoruz. Abdullah Cevdet Karlıdağ’ın Fransa da çıkardığı Osmanlı gazetesinde Latin harflerine dönülmesi konusunda yazılar yazılmış tartışmalar yapılmıştır. Bu tartışmalar değerlendirilerek harf devrimi gerçekleştirilmiştir. Halkın konuştuğu dille yazıp okumaya başlaması, eğitimde önemli bir aşamaya neden olmuştur.
Köy Enstitülerinin kuruluşu da, bu aydınlanma projesinin eğitimdeki örgütlenmesidir. Köylerde görev alacak öğretmenlerden sadece çocukların eğitimi değil, köylünün günlük yaşamda ihtiyaç duyacağı konularda yardımcı olabilecek, köylüye rehberlik yaparak onlara bazı beceriler öğretebilen kişi olarak yetişmeleri amaçlanarak ilk kez üretici eğitimin ilkeleri uygulamaya koyulmuştur. Böylece en küçük toplum birimlerinde bile bilginin, aydınlanmanın rehberi olarak kullanılması yönetimi gerçekleştirilmiştir. Öğretmenin önderliğinde kapalı toplumlardaki yoz kültürün etki alanının daraltılmasına çalışılmıştır. Eğitim sistemi, sosyal yapının ve ekonomik yapının gelişmesinde itici güç olarak önem kazanmıştır.
Mustafa Kemalin ölümünden sonra, bu gelişmelerden rahatsızlık duyan güçler, çağdaş eğitim yaklaşımlarını ortadan kaldırmışlardır. 1950 den sonra iktidar gelen her parti, her bakan eğitimde reform yapıyoruz diyerek, eğitimi yaz boz tahtasına çevirmişlerdir. Çağdaş eğitimde batı devletlerinde görülen sapmaların yüzde seksen doksanı ülkemizde görülmektedir. Metafizik değerlere önem verilerek bilimden uzaklaşılması, ortada bir sistem bırakmamıştır. Eğitim politikaları doğma değerlerin rüzgarın da savrulup durmaktadır. Her ilde üniversite kuruldu, her ilçede de üniversite kurulsa bile, evrensel değerlerden uzak, bilimden uzak bir eğitim felsefesi ile başarılı olmak mümkün değildir.
Son yıllarda Kemalist devrimlerle kazanılan birçok değerler sulandırılmış ve bazıları kaybedilmiştir. Dokunulmayan tek devrim, Latin harfleri ile yapılan Türkçe eğitimdir. Bazı kesimlerin sözcülüğünü yapan kişiler, “Bir gecede koca bir milleti okuma yazma bilmeyen bir ülkeye dönüştürdüler” diye cılız bir şekilde konuşmalar yaptıklarını gazetelerden okuyoruz.
Bu güne kadar Arapça okunup yazılması konusunda her hangi bir öneri olmadı. Sadece merdiven altı eğitim diye adlandırabileceğimiz tarikatlara bağlı kurslarda kuran eğitimi adı altında ne yaptıkları bilinmemektedir. Türk Devletinin en önemli simgesi kendi dilinde okuyup yazmasıdır. Bilimin bu kadar geliştiği çağda, Harf Devriminin değiştirilemeyeceğini düşünüyorum.
Cumhuriyet Bayramımız ve 1 kasım 1928 de kabul edilen Harf Devrimimiz kutlu olsun. 26.10 2017