Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '09

 
Kategori
Deneme
 

Kendime mektubumdur

Kendime mektubumdur
 

Sevgiliye Mektuplar

.........Sana şimdiye kadar altmış bir mektup yazdım sevgili, bu mektup o sayıya dahil değil, elli sekizi Venezüella, Küba devlet arşivleri ile antolojide kayıtlı... Üç tanesi ise el emeğin etaminlerle işlediğin heybemde saklı ve yıl sonuna kadar anılan yerlerde yerini alacak... Bağışla açık mavi renkli kalemle yazmak isterdim ama bizler teknolojiye uyum sağlamak adına bilgisayardan yazmak zorundayız, gerçi sen yeniliklere hemen uyum sağlarsın, ben hep bir adım geriden gelirim, biraz salağım sen bilirsin, ne yoksa ‘’salak’’deyip gülümsedin mi?

.........Eylüldü, hazan ve hüzünü yanıma oturtup yalnızlığıma yoldaş yaparak bacaları periden olan hep gizemli ve her isyanımda sığınmak, kaybolmak istediğim şarap diyarına doğru yol alıyordum... Kah hazan, kah hüzünle kuru fasulyeden sohbetler yaptık yol boyu, birazda zorunluluktan olsa gerek, yani uykum gelirde yalnız bırakırsam diye yoldaşlarımı... Sorun değil uyumak direksiyonda, yol boyu ağaçlar var çarparım birine en nihayetinde dururum, yok sevinme hemen ölmem, öyle ağaca çarparak ölmek bana yakışmaz, hem ben kendime yakıştıramam... Korkum kör olmak, görememekle ilgili, bilmiyorum –ama sen bilirsin- gözleri görmeyenler rüya görürler mi? Göremiyorlarsa rüyalarıma dahi gelmeyen seni kör gözlerimle düşlerime çağırsam gelir misin?-gelmezsin- ... O gözlerle ayaklarının dibinde köpek gibi sürünsem, dilensem, bir ekmek parası bile vermezsin, çünkü sen ekmeğin fiyatını bilemezsin, ekmek yemiyorsun ki fiyatını bilecek ve bana sadaka olarak vereceksin...

.........Virajlı yolları severim bu yüzden iki el, iki ayak, iki göz ve o tek kafa devamlı hareket halindedir edilgenliğinde... Ta ki iç batı Anadolu’dan Akdenize açılmaya ramak varken gölü olan kente az kala kırmızı ışıkta sevgilisiyle öpüşürken yeşil yandığının farkına varamayana kadar... Neyse ki arkada araba yok ve korna ile uyarılmaya gerek kalmadı, ama öyleyse nedendir öpüşme molaları, üstelik Kübalı bir kadın var yanında ve yetmiş yaşına da gelse aç-susuz soluksuz öpüşecekken? Hazan ve hüzünle olan yolculuk peribacalarına varmadan, Kübalı bir kadınla Akdeniz deki anılara uzanmak üzereyse ‘’Seni Seviyorum’’ pankartıda bu mektuba dahil mi? Bu tek ayaklı bir köprü olmadığından pankartta, Kübalı kadında, hazan ve hüzünün Eylülü de ‘’Kendime Mektubuma’’ dahildir...

.........Toplu taşıma araçlarını hiç sevmedim ama öğrenciliğimde hep arka kapıdan binme nedenim parasızlıktan değil önden binenlerin ortayı bulamaması ve arkada denge sağlama isteğimden dolayı idi ... ‘’Şoförle konuşmak yasak’’ diye yazmışlar ama o şerefsiz durmadan arkaya da sıkça dönerek ‘’arka kapıdan binen parayı yolla’’ diyerek geveliyor, bende diğer yolcularla sağa sola bakarak ‘’kim bindi arkadan’’ diye onlarla arıyor, onlarla bulamıyordum... İkinci defa sol omzuma dokunmasından sonra farkına vardım ve sola döndüğümde ‘’affedersiniz, hangi plajda böyle bronzlaştınız?’’ diyen o dünya güzeli kızın nasıl olduysa – hala kendime şaşarım- sağ yanağından bir makas alarak ‘’ bu Adananın doğal yanığı yavrum’’ deyişimi ve onun güneş doğuran gülümseyişini, beyazlığını unutamıyorum... Ah be Kübalım ne sol omzuma dokundun, ne ben yanağından makas alabildim ama Allahın var sağ yanağımdan öyle bir öperdin ve ardından ‘’ohhhhh’’ çekişin vardı ki o anlarda tek rakibim Türk Hava Yolları olurdu ve zaten takılı olan emniyet kemerinin üzerine benim kemerimi de takardın, tek yürekten sonra tek kemer olurduk...

.........Aç kalmışlığım sadece üç öğünden birini atlamamdandı ama diğer öğünlerde intikamım acı olurdu – ki henüz o yaşlarda yani öğrenciliğimde acı yiyemiyordum... Mezuniyet sonrası başladı ve seninle her sabah acılarla gözlerimi güne açarken, gece acıları yastığıma gömmek istercesine sabaha karşı yatar, acılar büyütürdüm ruhumun sana açılan yollarında, tüm acılar bende biriksin, dilenmeyeyim diye... Acı, dile yansıyan bir nesne ise yüreğin kızgın lavlarla yanmasının nedeni nedir sevgili? Öğrenmek istersen Fransız Anna Gavalda’nın ‘Onu Seviyordum’unu okur musun? Erkeğin itiraflarına, içdökümüne şaşıran ve kayıtsızlığı silen kadını irdeler misin?
Susma gülümse / Ettiğim yemin isyanımdır / Ve çığlıkların sustukça / Tükeniştir yansıyan tuvale /Aynalar yalan değil / Penceredeki kuş kadar gerçek...

.........Proleter sanırdım emekli bir babadan gelen kısıtlı parayla kendimi, oysa değil ülkeyi kendimizi kurtaracak çizgimiz net değilken balyoz indi başımıza onbir Eylülün ertesi... Ayda bir para gelir mektup yazıp ‘’geldi’’ demezdim, sene bin dokuz yüz yetmiş dokuzlu yıllardı, telefon yoktu senin baba evindeki gibi sevgili... Kimseden de bana mektup gelmezdi ve doğum günümden bir gün önce kendime kart-mektup attım yurdun bulunduğu semtten, o bile bir hafta sonra geldi, olsun çocuk gibi sevindim kimse görmeden ve ağladım yurdun tuvaletinde... Görüyor musun sevgili kendime yazdığım ikinci mektupta Kübalı bir kadın ve sen varsın, öncelik sende olmak üzere... Kübalı SEVpierTAPora ülkesine döndü ama bir sen, bir ben kaldık uzaktaki yakınlığımızda...

Pozantı/Adana - 2009

 
Toplam blog
: 111
: 726
Kayıt tarihi
: 22.01.09
 
 

Adana doğumluyum halen bu kentteyim.. Marmara Üniversitesi İşletme mezunuyum. Deneme ve şiir yazıy..