Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '18

 
Kategori
Deneme
 

Kendini İfade Etme Biçimleri

Hani, "müzik, ruhun gıdasıdır," diye beylik bir söz vardır ya… Doğrudur o. Dinleyen için. Söyleyenler (çalan ve/veya icra edenler, profesyonel olarak müzikle uğraşanlar) için durum biraz daha farklı. Hem ruhlarını doyururlar o gıdayla, hem midelerini. Hem de kendilerini ifade ederler.

Evet, tıpkı edebiyat gibi, tıpkı resim ya da heykeltıraşlık gibi, tıpkı tiyatro ve dans gibi, tıpkı sinema gibi (bunlara retorik/konuşma hitap etme sanatı ve fotoğrafçılığı da rahatlıkla ekleyebiliriz bence.) müzik de bir kendini ifade etme biçimi. Ötekilerden daha kolay, daha ucuz gibi görünse de değil!

Bu, "kendini ifade etme" neyin nesi ona bakalım biraz:

İnsanevlâdı, oldum olası kendini başkalarına anlatmaya meraklı. Daha doğrusu zorunda. Bu eylem, çeşitli biçimlerde oluyor. İnsanlar, bazen konuşarak, bazen yaptıkları işle, bazen giysileriyle, takılarıyla, bazen izledikleri TV programlarıyla, okudukları kitaplarla, gazetelerle, köşe yazılarıyla, hatta bu bloglar hatta hatta kimi oyunları oynarken/izlerken vb. bazen bilerek, isteyerek; bazen farkında bile olmadan anlatırlar kendilerini.

Karşısındaki(ler) de ön ve son yargılarıyla o kişi hakkında karara varırlar. "Büyük insan", "sıradışı", "sıradan", "bizden biri", "işe yaramaz" vb.  vb. diye yaftalayıverir(ler). Sözün özü; kendini ifade ya da kendini anlatım, sosyal hayvan olan insanların birbirlerini tanıma aracı ve sosyal ilişkilerin sağlığı bakımından şart!

Ancak, "kendini ifade etme"nin de şartı var. Şartın şartı gibi bişey oluyor bu. İfade/düşünce özgürlüğüne girmeyeceğim. Onunla hukukçular ilgilensin. Benim derdim başka. Yukarıda koyu italikle yazdığım, sonra da "kendini ifade etme biçimi" dediğim sanat dalları var ya… İşte onlara döneceğim yine. İş bu sanat dallarında başarılı olmak için her şeyden önce doğuştan yetenek şart! Sonrasında eğitim şart! Doğru dürüst eğitim alamadığı için nice doğuştan yeteneğin heba olduğu bilinen bir gerçek.

Eski ama eskimeyen Gösteri Dünyası başlıklı blogumda; "…  çok kişinin yapabileceği ama çok az kişinin üstün başarı göstererek altından kalkabileceği alanlar olması gerekiyor.." demiştim. İşte bu da, -bana göre tabii- "kendini ifade etme"de başarılı olmanın üçüncü şartı. Biraz daha açayım: Örneğin, diyelim, doğuştan yeteneği olan ve yaptığı işin eğitimini almış çok kişi var. Bunlar, bir yarışa giriyorlar. Başarı, bu yarışta ilk ona girebilmenin adı…

Yine Gösteri Dünyası başlıklı blogumda, spor ve sinema dünyasından örnekler vermiştim. Sporda çokça fizik güç + yine çokça disiplinli çalışma yeterli olacaktır. (Takım oyunları başka, Onlarda adı üzerinde takımın diğer oyuncularının, teknik direktörün falan performansı da önemli). Ama yukarıda saydığım sanat dallarında özelikle müzik alanında işler değişiyor. Diğerlerinden farklı, kendisine özgü bir uslûbu eş deyişle biçemi olmalı başarı için.

Ne ilginçtir ki, müzik, doğadaki sesleri taklit ederek doğmuş. Ama sonrasında taklitten neredeyse nefret ediyor. Bütün sanat dalları için öyle… Kendine özgülük in, taklit out! Aslı varken de, yokken de taklit, rağbet görmüyor! Kuşkusuz sanat dünyasında benim de bilemediğim başka başarı handikapları da vardır. Burada olmazsa olmazları saymak istedim.

***

Bitiriyorum… Müzik, öylesine büyük bir okyanus ki; nerede, ne zaman başladığı, nerede, ne zaman biteceği (bitecek miiii? Bitmesin no'olur), daha henüz kıyısında mıyız, yoksa ortalarına geldik mi? Bilinmiyor. Yukarıda saydığım tüm sanat dalları için de öyle… Daha çoooook kişi ekmek yer bunlardan. Benim gibi müzik kulağı olmayan, eğitimini görmemiş, bilgisayarında hoparlörü bile olmayan bir garip blogger, kesip kırptığı halde, kendi ölçüleriyle (şimdilik) 4 iri blog yazısı çıkartıyorsa buradan... Gerisinin (okyanusun büyüklüğünün) hesabı size kalmış.

 
Toplam blog
: 92
: 521
Kayıt tarihi
: 01.01.11
 
 

Milliyet Bloga taşınmam kolay olmadı.. Varlığını aşağı yukarı başlangıcından beri bildiğim bu dev..