Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '13

 
Kategori
Gezi Rehberleri
 

Kerpe'de Bir Kara Sevda...

Kerpe'de Bir Kara Sevda...
 

Kara Sevda'mız... O bir dünya güzeli...


 

Hani bir yer hayal edersiniz de gittiğinizde hayalinizin ötesinde bir güzellikle karşılaştığınızda yaşadığınız mutluluk ne ise benim Kerpe’yi görünce yaşadığım da oydu… Uzun zamandır gitmek istediğim ama ertelediğim bu geziyi canım Nazan’ımla ani bir kararla uygulama fırsatı bulduk.

Kocaeli İstanbul’a komşu bir il ve benim hafızamda fabrikalar ve sanayi şehri olarak kalmıştı, taa ki geçtiğimiz yaz sevgili blog yazanı arkadaşım Şennur Köseli ve eşi Eser beyin davetiyle gittiğim Maşukiye gezisine kadar. Kerpe’yi gördükten sonra da İstanbul’a bu kadar yakın, cennetten bu köşeyi geç keşfetmiş olmaktan hayıflanıp durdum.

Yoğun bir iş temposu içindeyken ve biraz da iş dolayısıyla stresli günler yaşamışken Kerpe bana ilaç gibi geldi. Bir de üstüne üstlük yaşadığımız maceralı saatlerden sonra tutulduğumuz gülme krizleriyle gezimiz bir karnavala dönüştü. Eminim uzun süre Kerpe de bizi konuşacaktır…

Bu cennet köşe Kocaeli ili, Kandıra ilçesi, Kıncıllı köyüne bağlı Karadeniz kıyısında arkasını çam ormanlarına dayamış bir balıkçı mahallesi… Karadeniz-Kocaeli-Kandıra-Kıncıllı-Kerpe: Tümünün (K) harfiyle başlaması ilginç değil mi?

Karadeniz kıyısında dedim ama burada deniz sürekli sakin ve dingin imiş. Dolayısıyla çocuklar için de dalgasız bir denize girmek için tercih edilen koylardanmış. Yani yaz mevsiminde değerlendirilecek bir tatil yöresi gibi görünse de biz bu günlerde gitmekle ne kadar akıllılık ettiğimizi anladık. Nazan da ben de “İyi ki bu günlerde gelmişiz, yazın gelseydik bu kadar sevmezdik burayı” diye düşündük.

Kaldığımız Gökhan Oteli de buranın en gözde otellerinden. Örneğin biz oradayken çekim için gelen büyük bir ekip de bu oteli tercih etmişti. Otel el değiştirince tadilat görerek yenilenmiş, çok da iyi olmuş, özellikle şöminesine bayıldım. Şömine başında kocaman odunların yanışını izleyip içkimizi yudumlarken çalışanıyla, sahibiyle sohbet etmekten büyük keyif aldık. Kendimizi evimizde hissettiren, bir dediğimizi iki etmeyen işletmeye sonsuz teşekkürler...

Bunun yanı sıra Kerpe’ye yazın da gitmeyi planlıyorum. Dibi kum, zümrüt yeşili bu güzel sularda yüzmenin keyfine varmak istiyorum. Tuzunun az olması yüzünden Karadeniz’de yüzmek de ayrı tercih sebeplerimden. Hatta talep gelirse bir blog toplantısı da düzenleyebilirim, otobüs değil de özel minibüsümüzle Kefken ve çevreyi de gezme olanağımız olur, ne dersiniz?

Üsküdardan otobüslerle Kandıra'ya gelip buradan da minibüslerle Kerpe'ye ulaşmak mümkün. Kocaeli'nden de sık aralıklarla ulaşım mevcut. Yazın özellikle denizinden yüzme amaçlı yararlanıldığı gibi balık tutmak için de gidilebilir. İstavrit, kıraça, barbun ve daha pek çok çeşit balığı avlamak mümkün. 

Karadeniz’in hırçın dalgaları bu kıyıyı öyle bir dövmüş ki kayalar sanki bir heykeltraş elinden çıkmışçasına şekil almış. Bu yüzden burada klip, katalog, dergi ve belgesel çekimleri sıkça yapılmakta.

Bu kayalıklarda gezinmek öyle pek kolay değil tabii… Kış mevsimi dolayısıyla ayağımızda çizme ve bot olduğundan yürümek de pek kolay olmadı taşların, kayaların üzerinde. Yolun bittiği yerden ileriye gittiğimizi söylediğimiz herkes bize “çılgın bunlar” bakışlarıyla baktı. Çünkü bu bölgede taşlar yosun tutmuştu ve kayıp düşmek riski fazlaydı. Biz iki çılgın kaşif deli cesaretiyle en uç köşeye kadar gittik. Köşeden baktığımızda gördüğümüz kayalıkları, bu müthiş manzarayı hayret nidalarıyla izledikten sonra dönmeye karar verdik.

Gitmek mi zor dönmek mi dersek dönmek çok zordu, biz oraya kadar nasıl geldik, deli miydik neydik derken Nazan’ın “Semoş burası sabun gibi kayıyor” demesini duyduğumda ona arkam dönüktü. Başımı çevirdiğimde ne göreyim Nazan bu kış gününde o buz gibi suların içinde sırt üstü debelenip doğrulmaya çalışıyor. Ben hayatım boyunca onlarca düşüş gördüm ama bu kadar sessiz bir düşüşe ilk kez rastladım. İnsan bir ay vay demez mi? Yanına gidip yardım edeyim diye düşünsem de gidemiyordum ki gerçekten tam anlamıyla sabun gibi kayıyordu. (İnanın bunları yazarken de kahkahalarla gülüyordum) Nazan’ım bitanem kendi imkanlarıyla doğruldu, üzerindeki kaban dahil tüm giysileri  ıslanmıştı. O tehlikeli bölgeyi suya düşerek atlatmıştı ben kıpırdayamıyordum. Birkaç dakikalık şaşkınlık ve başımıza gelen olayın şokunu atlattıktan sonra yanıma gelip, elimi tutup benim onun düştüğü iki taş arasındaki 50 santimlik su boşluğunu atlamamı sağladı.

Ah Nazan’ım ah o nasıl bir sessiz düşmeydi, gece saat ikide yatana kadar kahkahalarla gülmemizi borçlu olduğumuz bu düşmeyi her aklıma gelişte gülmeye devam edeceğimi biliyorum. Aslında büyük bir kaza atlatmıştı, herşey olabilirdi, bacağı kırılabilirdi, başını çarpabilirdi ve benim gidip yardım alıp gelmem saatleri bulabilirdi. Şükür ki böyle bir durum olmadı da biz bu olayı gülmekle atlattık. Otele dönüp botlara varana kadar makinaya atıp kuruttuk giysileri. Gezimize ilk damgayı vuran bu olayı uzun süre kahkahalarla anacağız. Ben kendim de son kar yağışında yokuşumuzun tam tepesinde düştüğümde birkaç dakika kendime güldükten sonra doğrulabilmiştim.

Gelelim yazımın başlığındaki, gezimize ikinci damgayı vuran Kara Sevda olayına:

Bütün gün yağan yağmur zaten ıssız olan Kerpe’yi köpekler ve bize bırakmıştı. Hele bunlardan bizi ilk karşılayan biri var ki  kaldığımız iki gün boyunca her otelden çıkışımızda bir saniye olsun yanımızdan ayrılmadan bize yoldaşlık eden, adını KARA SEVDA koyduğum, kuzguni siyah tüylü bir aşktı. Nazan ki köpeklerden deliler gibi korkan köpek gördüğünde koluma sarılıp bana sığınan kadın iken onu sevip okşamıştı bolca. O'nda bir asalet vardı, hani köpekler tırnak ucu kadar bile sevgi gösterildiğinde üzerinize atlar sevgiye karşılık verir ya o sadece azıcık kuyruk sallamasıyla yetinerek gözlerine hapsetmişti duygularını. Hüzün dolu bakışlarındaki sevgiyi hissettiğimiz, sessizliğine anlamlar yüklediğimiz bu dünya güzeline ikimiz de aşık olmuştuk.

Otel dört yol ağzı olan bir yerdeydi. Her çıkışımızda etrafımıza bakınıyorduk Kara Sevda yoktu, 10-15 metre ilerledikten sonra nereden çıktığını anlayamadığımız köpeğimiz yanımızda bitiyordu. Sanki ona söylediğimiz tüm sevgi sözcüklerini anlıyordu ve o da bize siz buraya gelen güzel kızlar benim himayemdesiniz der gibi bizi kah önümüzde kah arkamızda takip ediyordu. Daha sonra bu takiplere onu kıskanan arkadaşları da katıldı ve biz tüm gezilerimizi bir köpek ordusuyla yapar hale geldik.

Kerpe’den dinlenmiş, mutlu bir şekilde dönerken bizi yolcu etmeyi de ihmal etmeyen yol arkadaşımız KARA SEVDA’dan ayrılmak ikimizi de tarifi imkansız hüzünlü duygulara boğdu… İkimizin de buğulanan gözlerinden anladığım; hem Nazan’ın hem benim içimizden “Demek ki her canlı sevilmeye bu kadar muhtaç, ayrılığa ise bir o kadar dayanıksız…” diye geçirdiğimiz... 

Not: Bizi evinde kahvaltı sofrasında ağırlayıp Kerpe’ye kadar da götürüp otelimize yerleştiren can dostlarım Şennur-Eser Köseli çiftine sonsuz teşekkürlerim ve sevgimle…

Kerpe’de çektiğim fotoğrafları merak edenler galerime bakabilirler.

Sevgilerimle…

 
Toplam blog
: 203
: 2037
Kayıt tarihi
: 23.10.06
 
 

İnsanların yapmaktan mutlu oldukları hobileri vardır. Benim de en severek yaptığım, hayatımda yen..