Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

22 Nisan '13

 
Kategori
Siyaset
 

Kerry… Oğlum bak git…

Kerry… Oğlum bak git…
 

ABD’nin Dışişleri Bakanı John Kerry, çat kapı Türkiye’ye gelmeye başladı…

Hayırdır inşallah…

Bakan, Türkiye’deki temaslarına ilişkin bir de basın toplantısı düzenledi ve şu ilginç cümleyi kurdu.

"Müttefikler farklılıklarını bir kenara bırakırlar ve ittifaklar güçlenir. Karşı karşıya olduğumuz tehditlerin bazıları ortaktır. Bu tehditlerden biri de İran'dır. İran'ın nükleer programı iki ülke için de tehlikedir."

Bu cümleye, bir “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı” olarak halt etmişin sen diyorum…

İsterseniz ABD’nin “Gerçek yüzünü” görmek için yıllar ötesine doğru kısa bir yolculuk edelim mi?

Vallaha edelim de “Ne mal” olduklarını görelim…

ABD ilişkiler, 1795 yılında ve Osmanlı döneminde başlar. O tarihte Osmanlı-ABD ilişkileri, ABD’nin taaa Amerika kıtasından kalkıp Afrika kıtasına gelerek Cezayir ve Trablusgarp’de Osmanlı ile savaşa girmesi ve yenmesi, ilk ilişkidir.

Daha sonra…

Kurtuluş Savaşı sırasında, işgalci devletlerin yanında yer alan ABD, işgale donanmasıyla destek vermiştir. İşgal boyunca ağırlıklı olarak tarafsız bir rol oynasa da, Samsun gibi kimi deniz kıyısındaki kentler, bu donanmaya ait gemilerce bombalanmıştır. 1919-1927 döneminde Amerikan Yüksek Komiseri sıfatıyla Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetinde görev yapan Amiral Bristol, ilişkinin ilk yıllarında da etkili olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında ise “Güçlü Sanayi” kurulması amacına yönelik ABD’li şirketlere “Chester Teşvikleri yasası” diye anılan yasa ile teşvik sağlanmış ve birçok yabancı sermaye, o dönemde Türkiye’ye gelmiştir.

İkinci Dünya Savaşı sırasında ise Türkiye de içinde ABD’nin de bulunduğu “Müttefik Kuvvetler” yanında yer almıştır. Ve 1947 yılından itibaren de ABD, Türkiye’nin içine olduğu gibi girmiştir. Bir bakıma ekonomik yönden göbek bağı ile bağlanacak duruma gelinmiş ve o tarihten beri de şu veya bu şekilde devam etmektedir.

Ancak…

ABD, çoğu kez Türkiye politikalarının yanında olmamış, kendi politikaları doğrultusunda Türkiye’yi yönlendirme gayretinde olmuştur.

En önemlisi, Ermenistan ve İsrail ile olan sorunumuzda hep kendi politikalarını dikte etmiştir. Tutumları, sadece bugünün işi değildir, “Tanışıklığımız” başladığında beri böyledir.

Bakınız etrafınıza… Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin coğrafi yapısı nedir, görün, düşünün ve yorumlayın. Bu bölgede Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğundan bu yana her türlü oyunlar oynanmakta, bizim isteğimiz ve önceliklerimize aykırı gelişmeler yaşanmaktadır.

Bundan önceki hükümetlerde de bu böyle idi, bugünkü hükümette de bu böyle. ABD’nin politikası, her zaman kendi öncelikleri olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Şimdi ABD’nin Dışişleri Bakanı John Kerry, İran’ın da bizim için tehlike olduğunu söylemektedir. Bizim hükümetimizin ve milletimizin böyle bir algısı var mı?

Siyaseten ne olduğu çok açık olmamakla beraber her iki ülkenin halkları arasında bir sorun olmadığı muhakkaktır.

Çünkü…

İran’ın nüfusu 75 milyon ise bugün, bu nüfusun 40 milyonu Türk’tür ve bugünkü yönetimin de ana parçasıdır. Aramızda bugüne kadar çok savaşlar çıktı. Ancak 4 Eylül 1746’da yapılan antlaşma esaslarına göre barış sağlandı ve bundan sonra Osmanlı Devleti ile İran arasında savaş olmadı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile ise asla olmadı…

Şimdi söyler misiniz İran, Türkiye için neden “Tehlike” olsun?

Ha, Türkiye olarak komşu ülke hakkında yanlış politikalar izler, emperyalist devletler, örneğin ABD yanında olursanız elbette sizi de karşınızdaki devlet her hangisi olursa olsun, düşman belleyebilir.

Bizim İran ile tarihin en derinliklerine dayanan ilişkilerimiz ve 1746 tarihinden bu yana da “Sulh” içinde yaşamamız var iken bugün niye “Tehlike” oluyor, onu anlamakta zorluk çekiyorum. Hele ki İran’ı çok iyi bilenlerden bir olarak…

ABD’nin “Gazzeye gitme” önerisine “Şimdilik kaydı” ile hükümetimiz sıcak bakmıyor ve “Program devam ediyor” diyor. Elbette Amerika seyahatinden sonra ne olur, orasını da bilemiyoruz.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’ye son sözüm…

Oğlum bak git..

23 NİSAN 2013
İBRAHİM PEKBAY
 

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara