Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '11

 
Kategori
Kültürler
 

Kervansaraylar bu gün, "yolgeçen han'ı" değil!

Kervansaraylar bu gün, "yolgeçen han'ı" değil!
 

Kervansaray gecelerinden...


Uzun kervanların soluk soluğa yol teptikten sonra, günler sonrası erişebildiği kervansaraylar, o devirlerde Hilton gibiydi. Hilton otel zincirleri gibi, bu kervansaraylar, yurdun dört yanını kaplamıştı. 

Şair böylesi bir yolculuk sonrası hancıya sesleniyordu “Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı / Şuraya bir yatak ser, yavaş yavaş” diyordu. Sonunda da “ İşte hancı, ben her zaman böyleyim . Öteyi ne sen sor, ne ben söyleyim” diye bitiriyordu Bekir Sıtkı. 

Şimdikiler n’apıyor? Evet, deve sırtında, at sırtında olmasa da, uzak yollardan geliyorlardı bu Kervansaray'a. Öbek öbek toplanıyorlar. Ortalara masalar kuruluyor… Sahnede şakır şakır program yapan eğlence kervanına, kervansaraylılar da katılıp, geceyi gündüz ediyorlar şimdi. Değişen n'oldu? Çok şey oldu tabi. O zamanki gibi bu kervansaraylarda yatak da var yorgan da. Şimdilerde mum ışığı da kullanılıyor. “romantik olsun” diye. Ama, yatak odalarının kapısı önünde, betona gömülü demir halkalar duruyor hala. Onlara, at ve eşekler bağlanıyordu. Sahipleri de, içerlerde uyuyorlardı. 

O devirlerde adam, uzun yollar teperek, eşeğin tepesinde uyuya uyuya gelmiş. Kervansarayda da kafayı bir vurdu mu, horul horul uyuyorlardı elbet. 

Şimdi bütün kervansaraylar, tarihi dokusuna ilişilmeden bu gün, turizm sektörüne verilmiş, eğlence üniteleri ve tarihi birer vesika olarak sunulması isteniyor. Şimdi iş, turizmcilik oyununda. 

Altmış yıldan bu yhana Ferdi Uçargönül ve Ali Acun’un işlettikleri Kuşadası kervansaray, bu gün her ildeki kervansaraylara fark atacak şekilde Avrupai bir tarz sergiliyor. Değişken programların eşliğinde Türk mutfağından örnekler sergileniyor. O devrin giysileri tanıtılıp, o devre ait gösteriler düzenleniyor. Turistler bu gibi şeylere çok duyarlı. Eğlence ve tarihi, bir arada yaşamaları, onlara enteresan geliyor. Çünkü, gidileceği yerin tarihini okuyarak o yere geliyorlar. 

O devirde Kuşadası Kaymakamı olan, Türkiye’nin ilk turizm monitörü ve “şövalye” unvanlı ve madalyalı idarecisi olan Özer Türk elindeki fotoğrafı vererek “ Bunu en iyi sen muhafaza edersin, değerini ortaya korsun” diyerek bu Kervansaray’ın’ yıkık halinin fotoğrafını vermişti İnsan düşünüyor. “ Ey turizm, sen nelere kadirsin” diye. 

 

 

 

 

O O gece koskoca salonda açık büfe Türk mutfağı, Türk dansözü, Türk kahvesi, Türk usulü puf minderlere kurulma, Türk usulü nargile sefası ve üzerine Türk lokumu da eklenince, çalgılı, çengili, davulu zurnalı bol kahkahalı, Çigan melodilerinin şaraplı mum ışığı tablolu atmosferinde bir an için eskilerin girdabına dalıvermek ne menem bir şeydir acaba? Nostaljinin yaşandığı, zaman tüneli arabalarının birinin gidip, diğerinin yolcu taşıdığı o tarihi yollardan geçip gidivermek…Hazlardan yüreklerin titremesiyle tatlı baygınlıklar geçirmek ne kadar hoştur? 

Ey hancı. Şuraya bir yatak sermesen de olur. Şuraya bir desti şarap koy, ateşi de söndürme ha…! Şu kanepeye kıvrılırım ben.” demek, ne kadar güzel şey olurdu. Ve de o yorgunluk üzerine ne de güzel uyku küpüne boğazına kadar batardı insan. Evet! Öyle olmalı. 

Acaba, gördükleri rüyaların içinde neler olurdu kim bilir. Şimdiki gibi, kim kime nasıl madik atacağını hayaller miydi? Karlı dağların tepesinde elektriksiz köyünün kapısının çalınıp, “oyunu bize ver.” Al sana buz dolabı. Tepe tepe kullan” diye sesler, kulağına gelir miydi? 

Yoksa “Saba Melikesi Belkıs” lar mı rüyalara girerdi. Yahut Şarkın bülbülü Ümmü Gülsüm mü girerdi? Yahut Bağdat hırsızını, seccadesinin altından tespihi yürütürken, yakalar mıydı rüyasında?! Bakmışsınız adam, Allahın cebinden, Peygamberi çalmış, götürüyor. Belli mi olur! Rüya bu! 

Ah, ah…Ne Şam’ın şekeri kaldı, ne de Arabın yüzü. Hurma diyarında Ne Hama’sı, kaldı ne Humus’u, ne de Babil’in Asma bahçeleri, ne de Fenersiz Diyojen’i, ne de evrak düşkünü “Evraka” sı… 

Ört ki, ölem! 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..