- Kategori
- Kent Yaşamı
Keyf-i pazar
Haftasonu için öyle önceden yapılmış planlara programlara ne gerek.... Sadece sabah kahvaltısına canım İstanbul'umun incisi Çengenköy'de kahvaltı yapmak için yola çıkın yeter... Börekçiden börekleride unutmayalım... Gerek koca çınarın altında biraz şanslıysanız deniz kenarında kahvaltınızı martılar ve kedilerle paylaşma şansınız vardır... Hatta çayınızdan aldığınız her yudumun ardından okudunuz gazete dedikodusunu arkdaşlarınızla yapabilme şansınız da...
Biraz yorucuydu ama hoş bir pazardı... Aslında ara ara böyle hoş geçer pazarlarım... Paldur küldür arkaşımla kararlaştırdık ama önce sabah kahvemizi evde içtik... Tutturdu annene fal baktıracağım diye:)) Hem de aç aç içtik çıktık yola... Aldık böreklerimizi sade, kıymalı, peynirli, ıspanaklı çıkmamıştı.:( Doğruuu Çınaraltına... Şanslıydık masamıza günün gazetelerini bırakmışlar. Ama önce kıymalı börekleri göz açıp kapayana kadar bitirdiğimi farkettim.... Sonra evet ne diyorduk nerde kalmıştık diye beyni canlanmış halde hiç bişey olmamış gibi lafa koyulduk kahkahalarla... Ohh hafif hafif esiyordu da... İster inanın ister inanmayın bitirdik onca böreği boşa gitti yaptığım dietler hahahaha..... Saat öğleyi biraz geçmişti. Gökyüzü süperdi. Haydi yürüyelim dedik;
-Nereye?
-Beylerbeyi'ne....
Sahilden doğru ağır ağır, geze geze, elimde fotoğraf makinası fotoğraf çeke çeke kendimizi sarayın önünde bulduk "Beylerbeyi Sarayı"... Aman Allah'ım ne büyük ihtişam... Beylerbeyi Sarayı'nı bir çok kere gezdim. Ama her seferinde ilk defa geziyormuş gibi hissediyorum... O kadar güzel ki.... Kesinlikle tavsiye ederim... Bir kahvede orada için... Sultan Abdülaziz tarafından 1861-1865 yıllarında mimar Serkis Balyan’a yaptırılmıştır. Yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkalarının ağırlanmasında kullanılmıştır. Sırp Prensi, Karadağ Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi Eugenie bunlardan bazılarıdır. Sultan II. Abdülhamid de 1918 yılında, ömrünün son altı yılını geçirdiği bu sarayda ölmüştür. Kısacası mütevazi bir yaz sarayı... Havuzu ve bahçeleriyle diğer saraylardan farklı... Daha fazla anlatmayacağım gidin görün:)... Gez gez yorulduk saray için mütevazi dediğime bakmayın yine de büyük ve çok ayrıntı var... Gezdikçe gezesi geliyor insanın...
Derken Beylerbeyi'nden Üskadar'amı, Kadıköy'e mi geçsek diye düşünürken, arkdaşlar çağırdı... Kendimizi 10 dk sonra Taksim'de bulduk. Ohoo geceyarısından sonra eve döndük... Bol bol fotoğraf çektim...
Rüzgar nereye götürürse... Yapılan programların kötü sonuçlanmasından ya da hiç olmamasındansa kafanıza uygun uyumlu 1-2 arkdaşınız olsun dünyayı gezersiniz... Çok eğlenceli ama ya:) Dışarda hayat var gökyüzü hala güzel ve bizi yakmıyorken tadını çıkartmak lazım... Bir bardak kahvenin, kahvaltının hatırına gezilesi canım İstanbul'um...
Biraz yorucuydu ama hoş bir pazardı... Aslında ara ara böyle hoş geçer pazarlarım... Paldur küldür arkaşımla kararlaştırdık ama önce sabah kahvemizi evde içtik... Tutturdu annene fal baktıracağım diye:)) Hem de aç aç içtik çıktık yola... Aldık böreklerimizi sade, kıymalı, peynirli, ıspanaklı çıkmamıştı.:( Doğruuu Çınaraltına... Şanslıydık masamıza günün gazetelerini bırakmışlar. Ama önce kıymalı börekleri göz açıp kapayana kadar bitirdiğimi farkettim.... Sonra evet ne diyorduk nerde kalmıştık diye beyni canlanmış halde hiç bişey olmamış gibi lafa koyulduk kahkahalarla... Ohh hafif hafif esiyordu da... İster inanın ister inanmayın bitirdik onca böreği boşa gitti yaptığım dietler hahahaha..... Saat öğleyi biraz geçmişti. Gökyüzü süperdi. Haydi yürüyelim dedik;
-Nereye?
-Beylerbeyi'ne....
Sahilden doğru ağır ağır, geze geze, elimde fotoğraf makinası fotoğraf çeke çeke kendimizi sarayın önünde bulduk "Beylerbeyi Sarayı"... Aman Allah'ım ne büyük ihtişam... Beylerbeyi Sarayı'nı bir çok kere gezdim. Ama her seferinde ilk defa geziyormuş gibi hissediyorum... O kadar güzel ki.... Kesinlikle tavsiye ederim... Bir kahvede orada için... Sultan Abdülaziz tarafından 1861-1865 yıllarında mimar Serkis Balyan’a yaptırılmıştır. Yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkalarının ağırlanmasında kullanılmıştır. Sırp Prensi, Karadağ Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi Eugenie bunlardan bazılarıdır. Sultan II. Abdülhamid de 1918 yılında, ömrünün son altı yılını geçirdiği bu sarayda ölmüştür. Kısacası mütevazi bir yaz sarayı... Havuzu ve bahçeleriyle diğer saraylardan farklı... Daha fazla anlatmayacağım gidin görün:)... Gez gez yorulduk saray için mütevazi dediğime bakmayın yine de büyük ve çok ayrıntı var... Gezdikçe gezesi geliyor insanın...
Derken Beylerbeyi'nden Üskadar'amı, Kadıköy'e mi geçsek diye düşünürken, arkdaşlar çağırdı... Kendimizi 10 dk sonra Taksim'de bulduk. Ohoo geceyarısından sonra eve döndük... Bol bol fotoğraf çektim...
Rüzgar nereye götürürse... Yapılan programların kötü sonuçlanmasından ya da hiç olmamasındansa kafanıza uygun uyumlu 1-2 arkdaşınız olsun dünyayı gezersiniz... Çok eğlenceli ama ya:) Dışarda hayat var gökyüzü hala güzel ve bizi yakmıyorken tadını çıkartmak lazım... Bir bardak kahvenin, kahvaltının hatırına gezilesi canım İstanbul'um...