Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '13

 
Kategori
Siyaset
 

Kılıçdaroğlu'nun yakıtı bitmiş Sarıgül'ün istasyonunda ikmal yapacakmış(*)

Kılıçdaroğlu'nun yakıtı bitmiş Sarıgül'ün istasyonunda ikmal yapacakmış(*)
 

Hep söylüyorum ve yazıyorum...

Geleneksel siyasetimiz ilkesiz, omurgasız ve ikiyüzlüdür diye...

Son örnek Sarıgül olayıdır...

Dün manşetlerde deprem etkisi yapan Sarıgül haberinden bahsediyorum.

Mart 2014'de yapılacak olan yerel seçimlerde Sarıgül CHP'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı yapılacakmış. Bunun için gizliden gizliye pazarlıklar yapılıyormuş.

CHP gençlik kollarında siyasete başlamış, ilçe ve il yönetimlerinde görev aldıktan sonra, CHP yerine kurulmuş olan SHP'den milletvekili ve CHP'den belediye başkanı olmuş biri neden CHP'den kovulmuştu?

Sırf CHP genel başkanlığı potansiyeli olduğu ve bunu fiiliyata da döktüğü için.

Yani demokrasilerde daha iyiyi bulma adına olması gereken demokratik yarışa katkıda bulunduğu için.

Ayıp olur, demokrasimiz imaj kaybına uğrar, CHP kan kaybeder, zarar görür demeden, bu konuda zerre kadar tereddüt etmeden arkasına tekmeyi yapıştırmışlardı Sarıgül'ün...

Çünkü CHP'deki oligarşık yapı, kişisel ve grupsal çıkarlar önemliydi;  bunları kaybettikten sonra CHP'ymiş, demokrasiymiş, ne önemi vardı ki!

Oysa CHP genel başkanlığına aday olduğu 2005 kurultayında Sarıgül % 50'ye yakın oy almıştı. Bu, CHP tabanında % 50'ye yakın desteği var demekti. Yapılan kamuoyu araştırmalarında da Sarıgül'ün halk nezdinde de belli bir tabanının olduğu görülmekteydi.

CHP'nin o zamanki genel başkanı Baykal, ilk kez karşılaştığı böylesine büyük bir tehditten ihraç yoluyla temelli kurtulmuştu.

Baykal kurultaylar şampiyonuydu ama, seçimlerin de sonucu baştan belli mağlubuydu. Bir taraftan girdiği her seçimi kaybediyordu, diğer taraftan her kurultayda CHP liderliğini daha da perçinliyordu.

Bu, tabii ki Baykal için bir kısır döngünün de ifadesiydi. Çünkü kurultay kazanmak iktidar getirmiyordu. Bir anamuhalefet partisinin esas amacı da iktidar olmalıydı. Teşkilattan olmasa bile, tabanda oluşan iktidar beklentileri tabanı başka arayışlara sürükleyebilirdi.

İşte bu arayışlara CHP'den ihraç edilen Sarıgül talip olmuştu. Bu boşluğu değerlendirmek, fırsata dönüştürmek istiyordu. 2009 yılında 'TÜRKİYE DEĞİŞİM HAREKETİ' platformunu kurdu. Büyük teveccüh gördü. Sadece Baykal'dan ümidini kesmiş olan CHP'liler değil, alternatifsizlik sebebiyle Ak Parti'ye oy vermek zorunda kalmış olan eski DYP, ANAP ve Genç Parti seçmenlerinden de bu harekete yönelme oldu.

Henüz partileşmiş olmamasına rağmen, yapılan anketlerde TDH'nin oy oranı seçim barajına yakın veya barajın üzerinde gözüküyordu. Bu, büyük bir başarıydı ve gelecek için ümit veriyordu.

2011 genel seçimleri de yaklaşıyordu. Hatta ortalarda erken seçim iddiaları da konuşuluyordu. Partinin bir an önce kurulması gerekiyordu. Ama Sarıgül için ortada büyük bir sorun vardı. Partisini kurup genel başkanlık koltuğuna oturduğunda Şişli Belediye Başkanlığı'ndan istifa etmesi gerekiyordu. Sarıgül ne yardan geçebiliyordu ne de serden. Ortada kalmıştı. Sürekli partinin kuruluşunu erteliyordu. Önce Ocak 2010 başı dedi, sonra sonu dedi, bu da olmadı Mayıs ayına erteledi. 22-23 Mayıs 2010 günlerinde de CHP'nin olağan kurultayı vardı. Muhtemeldir ki Sarıgül bu kurultayın sonuçlarını beklemişti.

Mayıs ayında da malum o Baykal kaseti olayı patladı. Takip eden süreçte de Baykal istifa etmiş, kurultayda da Kılıçdaroğlu genel başkan seçilmişti.

Bu gelişme Sarıgül'ün bütün hesaplarını alt üst etmişti. Bütün geleceğini Baykal'ın varlığına bağlamışken, Baykal'ın yokluğunda ne yapacaktı? Dahası kurduğu platforma adını verdiği büyük değişim CHP'de gerçekleşmişti. Gandi Kemal CHP'nin başına geçmişti.

CHP'de bir iş kazası(!) sonucu oluşan değişim rüzgarları yeni bir heyecan ve ümit kaynağı oluşturmuştu. Bunun sonuçları kısa sürede toplumda yansımaya başladı. Artık ayrılıp yeni bir parti kurma değil, birlik beraberlikle CHP'de kenetlenme zamanıydı.

Sarıgül'ü destekleyen köşe yazarları ağız birliği yapmışcasına Sarıgül'den desteklerini çektiler. Daha da önemlisi TDH'nin kalesi olan İzmir'den başlamak üzere TDH yöneticileri de CHP'ye yönelmeye başladılar.

Sarıgül yoluna devam edip partisini kursaydı, hem, "Ben parti liderliğine değil başbakanlığa talibim" sloganının sahibi olarak yaklaşan genel seçimlerde ağır bir hezimet yaşayacaktı hem de Şişli Belediye Başkanlığı'nı kaybetmiş olacaktı. Yani Sarıgül Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olacaktı!

Çaresiz kalan Sarıgül, 22 Hazıran 2010 günü, yola çıktığı kader arkadaşlarına danışmadan, ortak karar almadan kendi başına kameraların karşısına geçti ve partisini kurmayacağı, Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceği açıklamasını yaptı.

Sarıgül bunu yaparken muhtemeldir ki bir taraftan bir bozguncu, bir bölücü olmadığı imajını kamuoyuna vermek isterken, diğer taraftan bu karşılıksız, pazarlıksız jestinin Kılıçdaroğlu cephesinden de karşılıksız kalmayacağı beklentisi içerisindeydi.

Nitekim Ahmet Hakan gibi bazı köşe yazarları Sarıgül'ü bu hareketinden dolayı övgü yağmuruna tuttular.

Kurultay sarhoşluğundan henüz ayılamamış olan Kılıçdaroğlu bu sözde jesti duymadı bile. Gandi Kemal, kurultayda Ecevit kasketi takmış ve iktidara koşuyoruz diyerek iktidar hayallerine kapılmıştı. Bu hayallerin içerisinde Sarıgül'e yer yoktu.

Kılıçdaroğlu kurultayda güzel vaatlerde bulunmuştu, demokrasiden bahsetmişti ve hepsinden önemlisi değişim diyerek sadece partilileri değil, bütün vatandaşları da umutlandırmıştı.

Tabii ki sözün fiiliyata dönüşmesinde bir anlamı vardı. Yaşanan süreçte Baykal'ın politikalarında hiçbir değişimin olmadığı görüldü. Değişen tek bir şey vardı; o da Baykal gitmiş, yerine Kılıçdaroğlu gelmişti.

Ergenekon avukatlığı aynen devam ediyordu. Kılıçdaroğlu CHP vitrinine Ergenekon destekçilerini yerleştirdi, 3, 5 ay sonra yapılacak ve Kılıçdaroğlu'nun ilk sınavı olacak olan 12 Eylül referandumunda bürokratik vesayet rejiminin bir numaralı savunucusu olarak 'hayır' cephesinde yer aldı ve büyük bir hezimet yaşadı.

Her ne kadar alınan % 42 hayır oyunun tamamına sahip çıkarak alınan sonucu bir başarı olarak yansıtmaya çalışsalar da, buna kimseyi inandıramadılar. Aslında kendileri de inanmamışlardı ki!

Arkasından, hayal edilen iktidarı belirleyecek olan  esas sınav yani 12 Hazıran 2011 genel seçimleri gündeme geldi...

12 Eylül referandumunun 'evet'le sonuçlanması aynı zamanda bürokratik vesayetin de bittiği anlamına geliyordu. Bu, iktidarı değiştirmek için sandıktan başka çare yok demekti. Bu açıdan 12 Hazıran seçimleri çok önemliydi. Ak Parti iktidarından kurtulmak isteyenler işi şansa bırakmak istemiyorlar, kendilerince projeler üretiyorlardı. Bu projelerden biri de 'eve dönüş' projesiydi. Her ne kadar bundan Baykal'ın küstürdüğü ve partiden uzaklaştırdığı eski CHP'liler kastediliyorsa da, esas amacın toplumda belli bir karşılığı olan Sarıgül'ün CHP'ye kazandırılması olduğu aşikârdı.

3 Şubat 2011 günü yazdığım bir yazının başlığı 'CHP'de eve dönüş olmaz' idi. Sarıgül CHP'ye sıradan bir partili gibi geri dönmezdi. Sarıgül'ün nihai amacının da genel başkanlık olacağı açıktı. Koltuğa daha yeni ısınmakta ve başbakanlık hayalleri kurmakta olan Kılıçdaroğlu'nun da ne pahasına olursa olsun Sarıgül'ü istemeyeceği belliydi.

Sarıgül'ün bir vaat ve görkemli bir tören olmadan CHP'ye dönmeyeceğinden emin olan Kılıçdaroğlu, "Kapımız herkese açıktır" açıklamasını yaparak güya birlik ve beraberliğin önünde engel olmadığı izlenimini verdi.

Kılıçdaroğlu'nun dili "Sarıgül gelsin" derken, gönlü "gelmesin" diyordu!

Kılıçdaroğlu 12 Hazıran seçimlerinden de 25, 9 oy alarak CHP'nin oy oranını biraz yükseltmiş olsa da, beklentiler % 30'un üzerinde tutulduğundan, başarısızlıkla çıktı.

Kılıçdaroğlu, güncel konularda da izlediği ikircikli, miş gibi siyaseti ve zamanın hep onun aleyhine olması, onu yalanlaması ile kısa sürede güvenini kaybetti. Güvenini kaybetmekle de kalmadı, bu ikircikli politikanın bir yansıması olarak parti vitrinine koyduğu farklı kişiliklerin farklı sesler çıkarmaya başlamalarıyla, partideki otoritesini de kaybetti.

Gandi sıfatı artık söylenmiyor, unutuldu. Kılıçdaroğlu, altındaki zeminin kaymakta olduğunun ve kaybedecek bir şeyinin olmadığının farkında ve artık risk alabilir.

Bu nedenle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kazanma şansı olan Sarıgül'ün aday yapılması  gündeme gelmiş olabilir. Sarıgül'ün kazanması halinde hem 5 yıl süreyle Sarıgül'den kurtulmuş olunacak hem de İstanbul'u kaybetmenin getireceği psikolojik etkiyle Ak Parti'nin çıkış trendi tersine dönecek ve 2015 genel seçimlerinde yeniden bir iktidar şansı doğacak.

Yani bir taşla iki kuş vurulacak...

Yani Kılıçdaroğlu denize düştü, Sarıgül'e sarılacak...

Bütün iş parti yönetimini buna ikna edebilmektir. Çünkü partide İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ya da genel başkanlık hayalleri kuran ve dolayısıyla Sarıgül alerjisi olan başkaları da var.

Nitekim haber duyulur duyulmaz Gürsel Tekin'in tepkisi sert oldu. Gürsel Tekin, CHP, yakıtınız bittiğinde ikmal yapabileceğiniz bir istasyon değildir. CHP, Sarıgül'ün yakıtının bittiğini bekleyemez" açıklamasını yaptı.

Türkiye'nin 'Manhattan'ı Maslak'ı kaybeden Sarıgül'ün de yeni siparişler beklediği doğrudur...

Ama şu da bir gerçek...

Esas yakıtı biten Kılıçdaroğlu ve CHP... Çaresiz  Sarıgül'ün istasyonunda ikmal yapacaklar!

Eğer Kılıçdaroğlu, direksiyon hakimiyetini sağlayıp, kazara şöfor koltuğuna oturduğu 1923 model antika otomobili Şişli'ye doğru yönlendirebilirse!

(*) Yazıya başladığımda yazının başlığı "Kılıçdaroğlu denize düştü Sarıgül'e sarılacak" idi. Gürsel Tekin'in açıklamaları geldikten sonra, daha anlamlı olması için bu başlık konmuştur.

Hasan Basri Özgen

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..