- Kategori
- Siyaset
Kim için, ne için ve niye?

Kim için, ne için ve niye? Bu sorular, ne zaman başkaldırmaya kalksam bir haksızlığa, beynimi mıncıklar. Son on beş yıldır yaşamdaki olayların hiç biri beni etkilemiyor desem yeridir. Çünkü hayattan çıkardığım özet şudur “ herkes kendi dümenini tutuyor ve gerekirse birilerini kullanıyor”.
1960 yılının mayıs veya nisan ayı idi, Hürriyet gazetesinde Adnan Menderes’in İstanbul toplantısına katılan on binlerce insanın neredeyse ona taparcasına gösterdikleri sevginin dillendirilmiş resimlerini gördüm. Bir veya birkaç ay sonra ihtilal oldu, Menderes e iki arkadaşı asıldı İstanbul’da ona taparcasına alkış tutanlar arazi oldu.
1968, 1970 yılları arasında solcular Türkiye’de şaha kalktılar , işçiler fabrikaları işgal edip makineleri kırdılar. Celal Bayar bu kış Komünizm gelecek dedi. Onlarca genç köylere kentlere dağılıp toprak reformu, işçi hakları diye bağırdılar. TİP 15 milletvekili çıkardı. 1971 muhtırası verildi üç genç asıldı, ortada kimse kalmadı.
Yıl 1974 Ecevit Kıbrıs’a çıkartma yaptırdı, dağ taş Karaoğlan yazıları ile doldu. Yıl 2011 seçimlerde Ecevit’in son günlerinin hasta halini koyup ölmüş bir adamın üzerinden oy avcılığı yapıldı.
Yıl 1923 ülkeden düşmanlar, işgalciler kovuldu, Cumhuriyet kuruldu. Yıl 2000 li yıllar bir kadın televizyonda “İngiliz mandası olsaydık keşke” dedi.
Bu milletin yüzde 55 kadarı Süleyman Demirel’e baba dedi şimdi aynı insanlar bu memlekette yaşanan kötülüklerin sebebi olarak onu görüyorlar.
Ayrıca öyle sarkastik durumlar var ki, geçen gün berberim dedi ki “ağabey teröristlerin öldürdüğü polisler için yürüyüş yapıp terörü şanetlemek istesek, kendileri için yürüdüğümüz polisler bizi copluyor”.
Dünyaya bakın, yakınımızda cereyan eden olaylara, dünün tapılasıları bugünün asılasıları oldular. O zaman diyorlar ki “susma sustukça sıra sana gelecek” ve soru aklıma takılıyor Kim için, ne için ve niye?.
Kimse kendini aldatmasın, bu toplumun bin yıllık tarihinde ayaklanma yoktur, gösteriler bile devlet desteğinde olur. Kendi başına, topluca bir hareket yoktur, çünkü toplum olmak, birey olmaktan ziyade hemşeri olmak, cemaatten olmak, aşiretten olmak yeterlidir ve hepsinin ve herkesinboynu devlet önünde kıldan incedir.
Özgür olmayı istemeyenler ülkesiyiz biz. Özgürlük sadece yüzde bir insanın isteğidir bu ülkede. Herkes yelkenini güçlünün rüzgarı ile doldurmak istiyor, başkasına ne olursa olsun, zengini de öyle yoksulu da. Organizasyon güven vermeyince yapılacak iş budur, kendini kurtar, şiddet ihtimaline karşı sinik dur, düşünme. Bu benim yaşadığım ve aklımın erdiği elli yılda hiç değişmedi.
Deprem oldu herkes mağdur, çadır ve yiyecek yüklü arabalar geliyor, arabalardaki eşya ve erzaka saldıranların ve birbirlerini öldürürcesine tenlerin yoksulluk ve mağduriyet profili aynı, ama o sırada kimse kimsenin umurunda değil, kadın , çocuk , yaralı fark etmiyor. Çünkü organizasyon bozuk, kimse gereken yardımı alacağına güvenmiyor ve bu hep böyle yıllardır böyle, elli yıldır böyle.
Yılllardır depremler ve felaketler için vergiler ve paralar toplanır, hanginizin içinde bu paraların doğru harcandığına dair bir duygu var. O zaman fedakarlık, Kim için, ne için ve niye?