Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '11

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Kim kimdir?

Kim kimdir?
 

Uzunköprü’ye giderken Pehlivanköy’de, özellikle hava güneşliyse soluklanmayı sevdiğim, genelde kasketli amcaların kâğıt oynayarak vakit öldürdükleri bir kahvehane var...

Yine çay söyleyip dışarıdaki masalardan birine oturuyorum...

Bahar...

Gözüm çiçeklenmiş ağaçlara takılıyor önce, ardından annesini arayan titrek yavru köpeğin ürkekliği peşi sıra gidiyorum...

Zayıf, ağzında diş kalmamış, avurtları çökmüş çobanın önünden umursamaz inekler yürüyor geviş getire getire...

Çoban kahvehanedekilere selam veriyor...

“ İbraam geç kalmışsın bugün!”

İbraam cevap vermiyor, sol elini havaya kaldırıyor... Ne demek istediğini ben anlamıyorum ama çobana seslenen adam anlıyor!

Kendi kendine gülüyor...

Beyaz bir minibüs duruyor kahvehanenin önünde, elinde şekerleme kutularıyla ben yaşlarda, bıyıklı, hafif toplu, kısa boylu bir arkadaş iniyor...

Hiç konuşmadan elindeki şekerleme kutularını masalara bırakmaya başlıyor...

İşi bittikten sonra kutulardan birini açıp kahvehanede oturanlara ikram ediyor en sonunda da gelip yanıma oturuyor...

“ Selamünaleyküm”

“ Aleykümselâm...”

Çayı gelince, içimde saklayamadığım satıcı merakıyla soruyorum;
“ Nasıl işler?”

“ Durgun be kadam! Millette para yok... Geziyorum ama haybeye...”

“ Sen ne iş yapıyorsun?”

Kahvehanenin önüne park ettiğim arabayı gösteriyorum;
“ Gazoz satıyorum”

“ Senin işler nasıl?”

“ Nasıl olsun, havaya baksana nisan ayı boyunca neredeyse her gün yağmur yağdı... Mayıs ayında da güneş yüzünü göstermedi...”

Sivas’a kar yağmış!”

“ Öyleymiş, olacak iş değil... Geçen sene bu zamanlar yanıyordu ortalık!

“ Saçımıza göre tarak yok, değil mi? Sıcak olsa dert, yağmur yağsa dert...”

“ Öyle öyle...”

“ Eee beğendin mi benim pişmaniyeleri?”

“ Güzel güzel...”

Güzel” dedim diye bir kutu almam gerekir mi diye geçiriyorum içimden

“ Ne zaman başladın bu işe?”

“ İki yılı geçti... Aslında Jeoloji mühendisiyim ben! Krizden sonra lokumcu oldum! Çaresiz kaldım anlayacağın, dünyanın yerine cv gönderdim, inanır mısın görüşmeye bile çağırmadılar...”

“ İnanmam mı yahu!”

“ Evde oturmaktan sıkılınca, daha doğrusu şirketten aldığım çıkış parası suyunu çekmeye başlayınca girdim bu işe...”

“ Memnun musun?”

“ Memnun olmayacaksın da ne yapacaksın? Hala bir taraftan iş arıyorum...”

Cümlesini tamamlıyor, kalkıp masalara bıraktığı kutuları toplamaya başlıyor...

“ Kaç kutu sattın?”

“ Altı... Bereket versin...”

Kutuları arabaya koyup gitmek üzereyken, kırmızı bir minibüs yanaşıyor, beyaz minibüsün arkasına, güneş gözlüklü, kır saçlı göbekli bir ağabey iniyor...

Bizim lokumcuyla samimi, tokalaşıp öpüşüyorlar...

Kır saçlı ağabey; “su döküp geleyim” diyor...

Lokumcu tekrar gelip yanıma oturuyor...

“ Metin ağabey bu da, güzel adamdır... Emekli fizik öğretmeni...”

“ Şimdi ne iş yapıyor?”

“ Sucukçu!”

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..