- Kategori
- Şiir
Kır(ı)langıç

Biz senle
en uzun geceyi yaşıyorduk
ve biliyorduk ki kısalacak
ve biliyorduk ki
bize bir kapı numarası vermeyi çok gören
bu derme mahallenin
çatma sokağında
adımızın önüne sözcükler takılacak
Biz senle
bir bebeğin
uyanma anındaki çıt sesiydik
ve gecenin boynuna astığı
son sözleri bir bank filozofunun
“dünya küçük” diyordu
“ayağımı bastığım yer kadar.
Kimse taşımıyor artık yüzüğünde zehrini
Tanrıya bıraktık ölüm işlerini”
Camına yansıyan her buluta âşık olan
bir gökdelen yalnızlığıydı bu kentte maceramız
bol kitaplı bir şairin hiçbir şiirine girememiş
başı boş bir kafiye
ve tren seslerine asılı veda sözcükleri kadar
nafile...
biz senle
yüzümüzde ertelenmiş ayrılıklar taşırdık
ve cebimizde
bir kırlangıcın göç yolu haritasını.
...
Bu dizeleri yazdıktan sonra başladı gerçek yolculuğum. Cebimde yılgın bir hayatın sabahında bulduğum nerden geldiği belirsiz bir haritayla - ki sahibinin bir kırlangıç olduğuna dair güçlü kanıtlarım var.
Sıcak ülkeler vaat ediyordu, belirsiz geri dönüşler.
Kabul görmemişlere yeni sokaklar, fısıltılardan uzak bakışlar, yeni kullanılmamış yarınlar.
Aitsizlere kapılar, kapıların üstünde isim yazılabilecek ziller, çalınabilecek tokmaklar.
Tarifesiz seferler, rezervasyonsuz uçuşlar, iniş izni beklenmeyen kuleler.
Toplumdan onaysız, imzasız, evraksız, kanıtsız, tanıksız birliktelikler.
Ormanda az kullanılmış yolları seçme iradesi.
Bir çiçeğe ya da bir göle sadece güzel olduğu için tapmaya izin veren bir din yaratma özgürlüğü.
Oysa biz sürekli yüzümüzde sözcükleri yarınlara, daha sonralara ertelenmiş ayrılıklara saplanıp kaldık. Cebimizde bir kırlangıcın ikiye bölünmüş göç yolu haritasıyla...
Nilüfer Özdemir