Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '07

 
Kategori
Kültürler
 

Kırklar Dağı'nın gizi!

Kırklar Dağı'nın gizi!
 

Kırklar dağının düzi,
Ziyaret çarptı bizi.
Kör olasan Suzan suzi,
Sular apardı bizi.

Türküyü bilmeyen var mıdır bilmiyorum ama Diyarbakır tarihi açısından ender türkülerden biridir bu türkü. Sadece bu kıtası bile iki efsaneyi içinde barındırır:

Kırklar Dağı efsanesi ve Suzan ile Adil’in aşk efsanesi…

İtalo CALVİNO’nun Görünmez Kentler kitabında söylediği gibi; "Kentler yazılı geçmişini bir elin çizgileri gibi barındırır içinde”… Onun içindir ki Diyarbakır’ın da geçmişi elin çizgileri gibi içindedir, surlarındadır, dağlarındadır; bağlarında, bahçelerinde, mesirelerindedir; camilerinde, havralarında, kiliselerindedir… Ve Diyarbakır’da nerdeyse her mekânın bir sırrı vardır ve sırrını fısıldamak için çırpınıyor. Her geçen gün bu çırpınışı soluksuzlaşıyor, sessizleşiyor, sesi kısılıyor… İşte bu sesi kısılan hikâyelerden biri; Kırklar dağının hikâyesi…

Zamanlardan bir zaman Diyarbekir’in Fatih Paşa Mahallesi’nde bir adam yaşar. Tek başına yaşayan ve yüreği de kendisi gibi temiz bu şahsın kedilere özel bir ilgisi varmış. Bir gün, mevsim kış başlangıcı, evine giderken sokakta sahipsiz bir siyah kedi görür. Durumuna acıyarak, bakmak üzere alıp evine götürür. Kedisinin bakımını yaparak beslemeye başlar.

Artık kış soğukları da iyice başlamıştır. Sairin de dediği gibi "Zemheri de uzadıkça uzadı”nın sinyalleri görülmektedir. Mevsime uygun olarak evlerin kapı ve pencereleri, soğuktan korunmak için kapalı tutulmaktadır.

İşte yine böylesi günlerin birinde, ev sahibi sabah uyandığında kedisini okşarken, kedinin tüylerinin soğuk olduğunu fark eder. Kedisiyle sohbet ederken "Bu sıcak evde, kapı ve pencere de kapalıyken sen nasıl, niye üşüyorsun kedicik” diyerek merakını dile getirir.

Sonunda bir gün, gece yatmadan önce kedinin sahibi uyumamak için parmağını keser ve kesilen yere tuz basar, kendini de uyku haline verip uyur gibi yaparak beklemeye koyulur. Bir de ne görsün? Kedisi dilinin altından çıkardığı bir boncuğu, sahibinin kulağına koyarak, sahibinin uyuduğuna kanaat getirince de sokak kapısını açarak çıkıp gider. Bunun üzerine ev sahibi boncuğu kulağından çıkarıp atına binerek kedinin peşine düşer.

Kedi, Mardin Kapıdan çıkarak, Hatun Kastal’ın karşısındaki bahçelerin içinden geçen yoldan Dicle nehrinin kıyısına iner. Kahramanımız da kedinin peşinde. Kedi, Dicle’yi geçerek Kırklar Dağı’nın eteğindeki Kavs Köşkü’nün avlusuna girer. Köşk de köşk: şadırvanlar, güller, envai türlü çiçekler.

Kediyi gizlice izleyen kahramanımız, bir de ne görsün? Köşkün avlusuna giren kedi, birden bire silkinerek insan haline dönüşür. Kendisi gibi değişerek insan olan toplam kırk kişi ile birlikte başlamışlar Diyarbekir’in sorunlarını tartışmaya. O günlerin kent gündemi neyi kucaklıyorsa, o sorunun çözümü ile ilgili görüş geliştirmeye başlamışlar.

Manzarayı gören kedinin sahibi hissettirmeden gizlendiği yerden ayrılıp evine dönüyor. Boncuğu kulağına koyup uyuyor. Sabaha karşı kedisi de dönüyor. Boncuğu ev sahibinin kulağından çıkarıp tekrar ağzına alıyor. Sabah ev sahibi uyanıyor. Kedisini pışpışlarken "kedim, kediciğim ben senin dün gece nerede olduğunu biliyorum ha...” diyor.

Ve kedinin sırrı çözülünce, ertesi gün kedi sırra kadem basıyor.

İşte dağa adını veren Kırklar meclisinin hikâyesi budur… O dağı bize tanıtan Suzan’ın türküsü ve hikâyesi ise yakında!

Hikaye için kaynak: Şehmus Diken, Celal Balık
Fotoğraf: Haluk Aktaş

 
Toplam blog
: 73
: 2878
Kayıt tarihi
: 17.02.07
 
 

1985 yılının bir Nisan sabahında (ki kendisi 15'i olur) sabah ezanından sonra (saat daha bizim kö..