- Kategori
- Öykü
Kırmızı oje
Arabaya bindim, aklımda kırmızı ojelerim ve üzerlerinde saklambaç oynayan bebeklerim. Kadınlığıma dair her hamle bir doğum ve şimdi saklambaç oynuyor bebeklerim ojelerimin kırmızısında.
"Merhaba canım, nasılsın? Nasıl geçti günün?"
Sen direksiyonu tutuyorsun, aman bırakma, kaybolurum. Kayıp ben olurum; demek ki bir zaman diliminde bulunmuşum. Mor balıklar varmış saçlarımda, ayıklamış birileri demek ki. Güneş yutmuşum, yıkamışlar miğdemi. Floresan şimdi gökyüzü! Üşümüş olmalıyım ki hala buzdan bir düğüm batıp duruyor gözüme! Ah bu kırmızı ojeler, saklamak mümkün değil, oyunumdan kovuluyorum duyuyor musun? Beni gösteriyor bebeklerimin yetişkin ve acımasız işaret parmakları.
"Aç mısın? Gel bu akşam dışarda yiyelim."
Elimde o talihsiz kısa kibrit çöpü. Yolun iki yanı orman, iki yanı nehir, iki yanı boşluk, iki yanının toplamı ikiden fazla! Yanık kokuyor, duyuyor musun? Alev alıyor yol, yol alevden bir kadın, sürekli içine akan bir yol bu, içime...
Yanık kokuyorum, tenimde bi pencere gerek şimdi acil. Pervazlarım arsız güvercinlerle dolu, avlumu yağmur suları
yıkamış tertemizim. Ama bu yanık kokusu, bu kırmızı ojeler, alev alev, kadınlığım...
"Seni eve bırakayım."
Kanat sesleri... Binlerce güvercin uçuşuyor, demek unutulmuyor uçmak zamanla! Tozlanmış, hareketsizliğe asırlardır aşikar kanatları... Yanık kokuyorum olacak gibi değil. Ağlayan bebek seslerine karışıyor kanat çığlıkları. Yol bitti, ben bu pervazdan alev alev, ben bu sessizlikten çığlık çığlık, ben bu portatif kılıftan her yanım isyan, ben bu vitrinden hece hece, bu kurak çölden dalga dalga düşüyorum! Betona... düşüyorum. Beton!
"Tüm ekiplerin dikkatine, dörtyol ağzında bir trafik kazası bildiriyorum. Bir kadın, cesetin kimliği belirsiz, parmak izi almak mümkün, ojeleri kırmızı..."