Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '09

 
Kategori
Öykü
 

Kırmızı safir taştan hançer

Kırmızı safir taştan hançer
 

AŞKTAN KORKMA!


Ben bir katilim. Görevim 40. günde erkek arkadaşlarımı öldürmek. Aslında sadece bana vermek istedikleri şeyi alıyorum, kalplerini söküyorum. Şimdiye kadar 19 leşim oldu. Yo! Hayır, 20... Evet evet 20 leşim oldu. Bunun için kırmızı safir taştan bir hançerim var; Babamındı. O da bir katil. Ama artık yatağını fareleriyle kemiren bir akıl hastası. Bu işi severek yapıyorum. Babamda annemin kalbini severek koparmış, dedemde anneannemin kalbini. Son kurbanımı bundan 80 gün önce öldürdüm. Son sınıf bir tıp öğrencisiydi, bana deliler gibide aşıktı. İlerde cerrah olmak istediğini söylerdi hep; Ne cerrahı bilinmez... 40. gün onuda düğer kurbanlarıma yaptığım gibi evime akşam yemeğine davet ettim. Harika bir masa hazırladım; Yanan kırmızı mumlar, buzlukta duran bir kırmızı şarap, ve kırmızı et. Herşey kırmızı... Kırmızı küçüklüğümden beri sevdiğim bir renktir. Küçükken, babam annemden kırmızı bir küvet yaptırmasını istemişti. Kırmızıyı çok severdi. Annemde babama sinirlenmiş, '' Evin her yeri kırmızı eşyalarla kaplı, duvarlar bile kırmızı, kırmızı bir küvet istemiyorum. Banyo yaparken su küvetin rengini alıcak. Kan için boğuluyormuş gibi hissedicem sonra kendimi, bu herhalde son isteğim olurdu. '' demişti. Gerçektende öyle oldu. Babam evlilik yıldönümlerinde anneme kırmızı bir küvet hediye etti ve 40 gün sonrada o küvette annemle sevişirken kalbini çıkardı. Son sözüde '' Bu ruhum için, asla ele geçirilemeyen '' oldu. Yemekte herşey çok güzeldi. bana aşk sözcükleri fısıldıyordu. İşte tam istediğim gibiydi. Bu çok önemli; 40. gün kurbanının sana gerçekten bağlanıp bağlanmadığına emin olup öyle başlamalısın işe. Yemekten sonra ona, manzaraya bakmasını istediğimi söyledim. '' Tamam '' diyip, pencerenin önüne gitti. '' Bu manzaranın altında sana söylemek istediklerim var '' dedim. '' Tamam '' dedi. '' Sen bu manzarayı izlerken, yazdığım bir kaç şeyi okumak istiyorum sana. Senin için yazdım, manzarayı izlerken dinle beni'' dedim. Ve şöyle başladım. '' işte harkülade sevgisi güzel bir kızın. İşte sadık sevgisi mert bir erkeğin. Ve korku bilmez sevgisi ufacık bir hançerin. Üçüde varoldu, dünya kurulduğundan bugüne. Şimdi sen burdasın. Ölüm ve aşk varolsun diye. Bu güç oyunu sürüp giderken; Sende katılırsın belki birgün, kendi kalbinle. '' Dedim ve ışıkları kapattım. Sadece sönük ayın ışıkları aydınlatıyordu içeriyi. Elime hançerimi aldım ve devam ettim. '' Beni saran gecenin derinliklerinden, bir uçtan diğerine uzanan bu zifiri karanlıktan, şimdi diyorum; İşte! O an geldi.'' Dedim ve dudaklarına yaklaştırdım dudaklarımı. Tutkuyla öpüştükten sonra hançeri kalbine sapladım. Ve dedim ki; '' Bu ruhum için asla ele geçirilemeyen ''. Kalbini çıkartıp, diğer kurbanlarımın kalbini gömdüğüm o mezarlığa götürdüm. Onuda gömdüm. Hava aydınlanmaya başlamıştı. Üşüyordum... Çantamdan sweatimi çıkarırken aynamı düşürdüm yere, ona baktığımda dudaklarımdan aşağı doğru pıhtılaşmış kan lekesini farkettim. Çenem ve boynumda kan olmuştu. Çantamda bunları temizlemek için birşeyler ararken. Önümde birden uzanan bir el ve peçete belirdi. '' Alın bununla temizleyin, buna ihtiyacınız olucak '' dedi bir ses. Korkuyla hemen oturduğum yerden kalktım. Anlamışmıydı acaba? Dün gece sevgilimin kalbini sökerek öldürdüm. '' Aman Tanrım! '' dedim içimden. Titremeye başladım, ilk kez bu kadar korkmuştum. Hiç titremezdim ama ben. '' Korkmayın, sadece dudağınız yaralanmış. Bunda korkucak birşey yok, iyileşiceksiniz. '' dedi ve yüzümü temizlemeye başladı. Kimdi bu adam? Gerçekten anlamamışmıydı? Yok yok, evet anlamamışdı. '' Dün gece hava almak için dışarı çıkmıştım. Sonra bir bankta uyuya kalmışım. Sokak köpeklerinden nefret ediyorum.'' dedim. Bulabildiğim en iyi bahane buydu.''Evet anlıyorum'' dedi. '' Şey... Ben artık gitmeliyim. '' dedim. '' Ben size eşlik edebilirim. Tabi eger sizde benim gibi bir küstahı yanınızda götürmeyi kabul ederseniz? '' dedi. Komikti, güldüm. Gerçekten komikti... Yakışıklı bir adamdı, insanı rahatlatan bir enerjisi vardı. '' Neden olmasın. '' dedim. Eve geldiğimizde kahve içmesi için onu eve davet ettim. İlk defa bir yabancıyı eve getiriyordum aslında. Nedendir bilmiyorum ama beni çok etkilemişti. İnanılmaz bir yüzü vardı, gizemli bir yüzü... Yemyeşil gözleri ne kadarda huzurdolu... Alnına dökülen sarı saçları... Ve o kalın dudakları, kimbilir şimdi ne sıcaktır. Bir kadını çıldırtabilicek kadar yakışıklıydı ve mükemmel bir vücuda sahipti. Noluyordu bana, aşıkmı oluyordum yoksa... Yo! Hayır, daha dün gece öldürdüm sevgilimi. Öyle büyülü sözleri vardıki, hakikaten etkilenmeye başlamıştım. O gün kahvelerimizi içtikten sonra telefon numaramı alıp, teşekkür edip gitti. Ne kadarda hızlı geçmişti herşey, bir hayel gibi... Mezarlıkta tanıştık, evime geldik, kahve içtik ve gitti. Sanki hiç olmamış gibi. O gecede beni aradı ve bana, '' Yanlış anlama lütfen ama senden etkilendim. Biliyorum daha bugün tanıştık ama ben, sevgilinin olup olmadığını öğrenmek istiyorum. '' dedi. Şaşkındım... Sadece '' Yok '' diyebildim. '' Benimle olmanı istiyorum '' dedi. Cevap vermedim; Telefonu kapattım hemen. Dün gece öldürdüm sevgilimi... Ama yeni kurbanım niye o olmasın? Onun kalbini alabilirim, ''Doğrusu o vücudun içindeki kalbi çok merak ediyorum'' dedim içimden. Onu aramaya karar vermiştim ki kapı çaldı. Oydu! O gelmişti. Beni niye bu kadar şaşırtıyordu? '' Benimle olmanı istiyorum '' dedi tekrar ve dudaklarıma yapıştırdı dudaklarını. Delimiydi bu adam! Ama onu rededemedim. Dudaklarında şehvet vardı, tutku vardı, aşk vardı sanki birazda. Hayatımda belkide ilk defa o gece yaşadım aşkı. Daha bugün tanıdığım o yabancıyla. Körkütük sarhoştum sanki; Dudaklarımdan dudaklarını çektiğinde. İçimdekileri okuyormuşcasına bana '' Aşk bu! '' dedi. Aşıktım evet... Aşık oldum... Çok mutluydum, onun yanında rahat hisediyordum kendimi. Hafızamdan ondan önceki herşey silinip gidiyordu; Ondan öncesi hiç olmamış, yaşanmamış, varolmamışım gibi. Aşkı yaşamaya başladım sadece ve sadece onu düşünerek önümde daha 39 gün vardı. Bir güne, bir yılı sığdırırmışcasına yaşamak; Tam 39 yılı onunla yaşamak istiyordum. Beni seviyordu, gerçekten bana karşı hep süprizlerle doluydu. Bir keresinde; Benden önce uyanmış, aşağıdaki parktan bir sürü uçan balon almıştı. Uyandığımda yatağımın her yerinde kırmızı güller vardı. Ve bir gülün üzerinde de not; '' GÜLLERİ TAKİP ET! '' diye. Yere bıraktığı gülleri takip etmiştim. Beni balkona doğru götürdüler; Ben balkona çıktığımda, o aldığı balonları uçurdu.Ve bana aşağıdan '' Yakala '' diye bağırdı. Balonların üstünde ''Seninle sonsuzluğa uçmak istiyorum. Beni takip et! '' yazıyordu. Beni şaşırtmaya devam ediyordu, hiç yorulmadan. Zamanımız kısalmaya başlamıştı. Ben bir katildim ve görevim onu öldürmekti. O an gerçekten, o bankta uyuya kalan ve sokak köpeklerinin saldırısına uğramış bir kız olmayı diledim. Ama yapmak zorundaydım. Onunla 39. gün yine bir araya geldik. Yarın ölücekti, aynı diğerleri gibi. Düşünmek istemiyorum... Düşünmiycem... Düşünmiycem... Akşam beraber oturmuş bir aşk filmi izliyorduk. Başımı göğsüne dayamıştım. Filimde, aşık iki gencin yaşlandıklarında buluşmaları anlatılıyordu. Bana '' Hayatım, bizde bundan 40 yıl sonra aynı bunlar gibi olucaz. Sen kilolu, düşük göğüslü , kısa boylu bir ihtiyar; Bende yüzü gözü kırışmış, uzun kulaklı, bastonlu bir ihtiyar olucam. Ama seni genç kalbimle sevicem. Yine coşkulu, yine ihtiraslı. '' dedi. HAYIR! O yarın ölücek... Aman Tanrım! Kalbi nasılda atıyor. Kulaklarım patlıycak... Konuşmadım. Birden ayağa kalktı ve tekrar konuşmaya başladı; '' Bak ne diyorum, yarın seninle çocuklar gibi eğlenelim. Önce sinemaya gidelim, ordan hayvanat bahçesine gideriz. Ayılar ağızlarını nasıl açıyorlar görmelisin. Onlara yemek atarız. Sonrada lunaparka gideriz. Yeni bir oyuncak gelmiş; Çok eğlenceli diyor arkadaşlarım Sonrada... '' Sözünü kesmek zorunda kaldım. Yeter artık! Yarın o ölücekti. Sözünü keserken gözlerim dolmuştu. Bunu ona belli etmeden konuşmaya başladım; '' Benim daha iyi bir fikrim var; Sana akşama kadar harika bir masa hazırlıycam. Başbaşa, mum ışığında bir yemek. Ha, ne dersin? '' Neler söylüyordum ben? '' Ama ben, seni lunaparktan sonra annemle tanıştırmaya götürücektim. Ama sen çok istiyorsan yarın akşam öyle olsun istediğin gibi, daha sonra gideriz. '' dedi. Nasıl bir ızdıraptı bu? Söylenebilicek hiçbirşey yoktu. Bu iş yarın biticekti ve ben daha fazla onu dinlemek ve yüzünü görmek istemiyordum yarına kadar. ( Şu saatin sesi sinirlerimi bozuyor. Hatırlatmasın bana zamanı, yeter! ) '' Ben bugün çok yoruldum, biraz dinlenmem lazım ve yalnız kalmak istiyorum '' dedim. '' Hayatım, ben sana sormadan böyle birşey yapmak istemezdim, seni kırdıysam özür dilerim. Haklısın sana sormadan... Neyse tamam yarın görüşürüz. Seni seviyorum. '' dedi ve gitti. Kendimi hemen banyoya attım. Yarın o hançeri onun kalbine nasıl saplıycaktım? Nasıl Ama nasıl? Babam nasıl yaptı? Dedem nasıl yapmıştı? Bende yapabilrdim. Evet! Yapıcam. Kalbi benimle olucak ebediyen ve beni hiç terketmiycek. Evet! Yapıcam... O gece havanın aydınlanmasını bekledim. Uyumadım... Hiç uyumadım... Sanki ben uyursam hemen sabah oucak gibi. Onunla beraber yattığım o yatakta bugün yatamazdım. Güçlü olmam lazımdı. Bir saniye dahi olsa onun yastığa, odaya sinmiş kokusunu duymamalıydım. Sanki kendimi onun yokluğuna alıştırmak istiyor gibiydim. Sabah olunca tekrar duşa girdim. Bu kez üstümden akıp giden suyla yaşanmışlıkları, onu atıyordum sanki. Vücudumun her yerinden. Üstümü giyinip, yemekleri hazırlamaya başladım. Az pişmiş et; en sevdiği yemekti. Ve zencefilli pasta... Kırmızı mumları yaktım, kırmızı şarabı buzluğa koydum. Zaman gelmişti... Kapı çaldı! Ona belli etmemeliydim. Aıktım ve bugün en mutlu günümdü. Elinde bir paketle geldi yine. Gülümseyerek sordum; '' O elindeki nedir? '' '' Sana bir süprizim var'' dedi. Ama yemekten sonra söyliyceğini söyledi. Yemeğe oturduk... Yemekte ne o, ne de ben konuştum. Onu ilk kez bu kadar sessiz görüyordum. Anlamışmıydı? Bu son yemek. Yemekten sonra masadan kalktı ve paketi eline alarak konuşmaya başladı ( İşte sessizliğin bozulduğu o an. ) '' Seni seviyorum, seni sonsuz seviyorum ve sana sonsuz bir yaşam vadediyorum'' dedi ve paketi açtı. Pakette iki tane alyans vardı. Ve bana '' Benimle sonsuzu yaşar mısın sevgilim? '' dedi. Bu bir evlenme teklifimi? Yo! Hayır, yapamam... Nasıl yaparım? Yüzüğü parmağıma taktı. Hiçbirşey söyleyemedim. İşte bana bağlandığına emin olmuştum. Ona sarıldım son kez ve pencereye götürdüm. '' Şimdi sıra benim süprizimde; Bu manzaranın altında sana yazdığım birşeyi okumak istiyorum '' dedim. O konuşmadı... Arkasına geçtim ve uzaklaşmaya başladım yavaş adımlarla. Ve başladım; '' İşte harkulade sevgisi güzel bir kızın. '' dedim ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Yapamayacaktım... O, '' Devam et. '' dedi. Tanrım, nasıl yaparım? Hayır, devama edemezdim ve ona '' Unuttum '' dedim. Tam arkamı döndüm, lavaboya gidiyordum ki; '' İşte sadık sevgisi, mert bir erkeğin. '' dedi ve bana döndü. İnanamıyordum... Gerçekmiydi bu? Noluyordu, nerden biliyordu? Devam ettim; '' Ve korku bilmez sevgisi, ufacık bir hançerin. '' Ayaklarım titremeye başlamıştı; Onu ilk gördüğüm gün olduğu gibi. Yine o devam etti; '' Üçüde varoldu dünya kurulduğundan bugüne. '' dedi ve gözlerinden bir damla yaş, yanaklarından çenesine doğru süzüldü. Devam ettim; '' Şimdi sen burdasın; Ölüm ve aşk var olsun diye. '' dedim. Hayır! Hayır! Artık yapamıycaktım. Üzerime yavaş yavaş yürümeye başladı ve devam etti; '' Bu güç oyunu sürüp giderken, sende katılırsın belki birgün kendi kalbinle. '' dedi. Ve artık karşı karşıyaydık devam ettim; '' Beni saran gecenin derinliklerinden '' dedim ve sustum. Bu cümlenin sonunu tamamlayamıyordum. Elimi tuttu ve devam etti; '' Bir uçtan diğerine uzanan bu zifiri karanlıktan; Şimdi diyorum işte o an geldi. '' dedi ve dudaklarıma yapıştırdı dudaklarını. Kapıdaki adamdı sanki. Dudaklarında biraz şehvet, biraz tutku, biraz aşk vardı sanki. Tutkuyla öpüşürken; Hançerimi yaklaştırdım kalbine ve sapladım ama çok büyük bir acı hissettim. Gözlerimin içine bakıyordu; Aşkla, tutkuyla, şehvetle. Sanki benim kalbime gelmişti o hançer ve devam ettim; '' Bu ruhum için. '' dedim ve yere düştüm. Noluyordu bana? Vücudumdan kanlar akıyordu. Göğsüme baktım; mavi safir taştan bir hançer. Hayır! Bu benim hançerim değil! Devam etti; '' Asla ele geçirilemeyen. '' dedi ve yanıma düştü. Kalbim acıyordu, kanıyordu... Bana sarıldı ve son sözünü söyledi; '' Sonsuzluğa gidiyoruz sevgilim '' dedi.

 
Toplam blog
: 27
: 1985
Kayıt tarihi
: 27.05.08
 
 

02/09/1985 Ankara doğumluyum, halen de Ankara'da yaşamaktayım. 6 yaşında piyano eğitimi almaya ba..