- Kategori
- Psikoloji
Kıskançlık Üzerine - 2

www.kadinlive.com
Üç bölümden oluşan yazımın ikinci bölümüyle yine başlıklar altında kıskançlığı anlamaya devam edeceğiz...
KISKANÇLIK SEVGİNİN GÖSTERGESİ MİDİR?
Kıskançlık aşkın göstergesi değildir. Aşk, aşırı sevgi ve bağlılık duygusudur. Olağan sevmeden, kişinin duygularını yönetmede zorluk yaşaması durumuyla ayrıştırılabilir. Özellikle ilişkilerin başında yaşanan bu duygu, zamanla, ilişki olgunlaştıkça yerini daha kontrol edilebilir ve kalıcı duygular olan, sevgi, güven ve sadakate bırakır. İnsanın sahip olduğu bu değerli şeyi kaybetmekten endişe duyması beklenen bir durumdur. Bu sebeple, birbirini gerçekten seven iki insanın arasında bir miktar kıskançlık olması doğaldır, fakat sahiplenme duygusunun aşkla alakası yoktur. Kıskanç kişilerin, sevilmeye karşı aşırı bir ihtiyaçları vardır ve yaşadıkları güvensizlik ve yetersizlik duygularıyla baş edemedikleri için ilişkide bulundukları insanın sevgisini kimseyle paylaşmak istemezler.
Kıskançlık yaşayan kişiler bir yandan ilişkilerini sürdürmeye çalışırken, bir yandan da özgüvenlerini korumaya çalışırlar. İlişkiyi korumaktaki amaç daha fazla yaşantı paylaşmakken, aşırı kıskanç kişiler bunu ancak tehdit ederek, zor kullanarak ya da küserek sağlayabileceklerine inanırlar. İlişkinin bir rakip tarafından tehdit edildiğini hissettikleri zaman da bu rekabette kaybedeceklerini, sevilmediklerini, sayılmadıklarını düşünürler.
Eşler, partnerler arasındaki hafif düzeyde kıskançlık hoş karşılanır. Hatta aradaki sevginin, bağlılığın bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Aradaki sevgi ve güven ne denli güçlü olursa olsun, eşler öncelikle kendine güvenmeli ve inanmalı. Kıskançlık bazıları için kamçılayıcı, itici güç olarak görülse de aşırı kıskançlık hem göstereni hem de karşı tarafı çaresiz bırakır. Aşırı kıskanmak sevmenin, aşkın, koruyuculuğun bir yolu değildir. Tam tersine sevginin, aşkın yıpratılmasına sebep olur. Dozunda ve dengeli olması ideal olanıdır.
KISKANÇLIK İÇİNDE BAŞKA HANGİ DUYGULARI BARINDIRIR?
Kıskançlığa, öfke, değersizlik, çaresizlik, yetersizlik, yalnızlık gibi duygular eşlik eder. Kıskançlık, özünde ve temelinde kişinin kendisinde duyduğu yetersizlik hissi ve özgüven eksikliğini barındırır. Kişi, özgüveninde düşme başladığı zaman, kendini yetersiz ve değersiz hissetmeye başlar. Heyecanla yaşadığı sevgiyi hak etmediğini ve kaybedeceğini düşünür. Bu endişe ve korku da günden güne artarak kıskançlık duygusuna ve sonrasında onunla baş etmek adına yapılan sağlıksız davranışlara sebep olur. Aşırı kıskanç kişi, eşini ya da kıskandığı birini devamlı kontrol eder, takip eder, onun hayatını kısıtlar ve üzerinde bir baskı oluşturarak onu kaybetmeyeceğini düşünür. Oysa birinin sadakati, kavga, kısıtlama ve tehditlerle değil sevgi ve saygıyla sağlanır.
Kıskançlık sonucu yapılan davranışlar takip etme, baskı altında tutma, öfke, aşırı şüphecilik karşı tarafı bu ilişkiden soğutur ve aslında daha da uzaklaştırabilir. Kıskançlık yaşarken, kişi mutsuzluk, öfke, huzursuzluk, yetersizlik, yalnızlık, güvensizlik ve çaresizlik duygularını da beraberinde yaşamış olur. Yanında ne kadar çok olumsuzluklar getiriyor buradan görebiliriz. Özetle kıskançlığın rahatsız edici boyutlara ulaştığı dönemlerde artmış şüphecilik, paranoya durumları ve depresyon, sonu olmayan bu kısır döngüye adeta tuz, biber serpmektedir.
KISKANÇLIK NEDEN, NASIL ORTAYA ÇIKAR?
Kıskanmanın temel nedenlerine değinecek olursak yukarıda da belirttiğim gibi; özgüven eksikliği, kişinin kendisine olan yetersizlik, kensine olan inançsızlık, değersizlik inancı, kendi değerinin farkında olamama, başkalarını her zaman daha iyi görme davranışı, başka kişileri gözünde büyütme, kişinin kendini gerçek anlamda tanımaması, bir ilişkide gerçekten ne istediğini bilememesi olarak kabaca sıralayabiliriz.
Uzmanlara göre kıskançlığın birçok nedeni olabilmekte. Bunlara günlük yaşantımızdan örnekler verecek olursak; çevremizde birçok alanda bizden daha iyi olan insanlar vardır. Kimi bizden daha güzeldir, kimi daha yakışıklı, kimi daha zengin, kimi daha mutlu, kimi daha sağlıklı, kimi ise daha başarılıdır... Eğer ki kendimizi kıyasladığımız alan bizim için çok önemli bir alansa, bu kıyaslama sonucunda diğer birinin bizden üstün olması yüzünden kendimizi daha yetersiz görüp kötü hissedebiliriz.
Genellikle özgüven kaybı nedeniyle yaşanan yetersizlik hissi kıskançlığın en büyük nedenidir. İnsanlar; işten çıkarılma, dışlanma, bedensel kusurlar gibi çeşitli olaylar nedeniyle özgüvenini yitirirlerse eşinin de kendisini beğenmeyeceğini, başka birisini tercih edebileceğini düşünerek,gerçek olmayan senaryolar kurar ve kendilerini inandırırlar. Patolojik düzeyde kıskananların kendine güvenleri yoktur. Komplekslidirler.
Kıskançlık her zaman belirli bir yatkınlık ve belirli bir tetikleyici olay sonucunda ortaya çıkar. Kıskançlığa yatkınlık yaşadığımız kültürden, aile geçmişimizden ve kendi kişisel deneyimlerimizden ortaya çıkar. Çocukken anne veya babasının ihanetine şahit olmuş da olabilirler. Bir başka neden ise, çocukluk dönemi travmalarıdır. Anne veya babanın beklenmedik ani kaybıyla büyüyen çocuk, veya da anne baba sevgisinden uzakta büyüyen bir çocuk, evlendiğinde eşini de aniden kaybetme korkusuyla yaşar, onu kıskanır. Örneğin, çocukluk döneminde babasını kaybeden bir kadının, evlendiği erkeği de babası gibi kaybedeceğini düşünüp,onu kıskanması, baskı altına almak istemesi sık rastlanılan bir durumlardır.
KISKANÇLIK NE ZAMAN SORUN OLUR?
Bir klişeyle başlayalım. Nedir bu klişe? Kıskanan insan seviyordur. Peki gerçekten öyle midir? Kıskanan kişi sevdiği için mi kıskanıyor ve karşısındakine bu duyguyu yansıtıyor yoksa bu klişe söz tamamen başka sorunları örtpas etmek için bizlerin uydurduğu iyi niyetli bir aldatmaca mıdır?
"Kıskanan aşık seviyordur" cümlesi çoğu zaman ilişkilerdeki sorunları örtbas etmek için kullanılsa da kişinin hayatını kısıtlamaya kadar giden kıskançlık, ilişkilerin bitmesine, cinayetlere kadar gidebilecek ciddi boyutlara ulaşabilir. Bu nedenle kıskançlığı ne zaman tehlikeli bir boyut aldığını bilmek gerekir.
İlişkilerde yaşanan aşırı kıskançlık hem kıskanan hem de kıskanılan kişi için hayatı çekilmez kılan bir durum. Araştırmalara göre çiftlerin yarıya yakını kıskançlık nedeniyle ciddi sorunlar yaşamakta. Kıskanç bir eş; eşine veya sevgilisine gerçekle bağlantısı olmayan kurgusal senaryolarla hakaretler savurabilir, hatta şiddet uygulayabilir. Bu durum, kıskançlığın en ileri boyutudur ve tedavi edilmesi gerekir. Bu dramatik süreç her iki taraf için de haftalarca, önlem alınmazsa aylarca sürecek bir işkenceye dönebilmekte.
Dışarıdan bakıldığında olayın tehlikeli boyutlara ulaştığını görebildiğimiz durumları sıralayacak olursak; kıskanılan kişinin telefonlarını dinlemek, takip etmek, eve gelince heryeri kontrol etmek, onu arkadaşları hatta akrabalar dahil kimseyle görüştürmemek, her anlatılan olayın altında bir anlam aramak aşırı kıskançlığa girer ve tedavi edilmesi gereken bir davranış bozukluğu olarak değerlendirilir.
Paranoya durumunda olan kıskançlıkta eşinin her davranışından anlamlar çıkartılır, maksimum derecede kıskançtırlar. Yolda yürümesi, bakışlarıyla sanki cinse bir mesaj veriyormuş gibi düşünmesi artık olağan durumlardır. Eşinin en küçük hareketini bile kontrol etmek ister, sürekli kavga eğilimi mevcuttur, yaşamı kısıtlamaya kendi otoritesini kurmaya çalışır. Hiçbir şey kendini tatmin etmez. Boşanma ve ölümle sonuçlanan durumlara gidebilir. Diğer bir hastalık boyutu ise artık kıskançlığın çok tehlikeli bir boyut kananmış paranoid şizofreni kıskançlığıdır. Paranoya ile aynı temellerde oluşan bilinçdışı arzuları ile aslında kendisi aldatmak ister, ancak bunu birtakım inanç, değer, yargıdan dolayı bu düşünceyi bastırır. Bastırılmış duyguları eşine çarptırarak kuşkuculuk, evham, kıskançlık boyutuna getirir. Mutlaka uzman desteği ile bilinçaltlarındaki düşünceleri değiştirmek durumundadırlar. Yoksa yaşam anlamsız ve çekilmez bir hal alır.
KADINDA VE ERKEKTE KISKANÇLIK
Kadın ya da erkek, sonuçta her birey kendi zihinsel filtreleme, algılama, durum, düşünme, farkındalık ve ilişkiden beklentisine göre kıskançlık oranı değişir. Dünyada da benzer mi bilemiyorum ama toplumumuzda sanki kıskançlık duygusu kadınlarda daha fazla ve daha yoğun görünür diye bir genelleme olsada, “Kadın daha çok kıskançtır” ya da “Erkek daha çok kıskançtır” demek doğru olmaz. Temel etken, bireyin partnerine yüklemiş olduğu konum, zihnindeki anlam, istek ve arzu beklentileridir. Haberlerde de sık görüyoruz kıskanç eş eşini öldürdü, yaraladı ya da şöyle böyle olay çıkardı diye. Belki kadınlar arasında kıskançlık daha fazladır, ama bunu şiddet eylemine dönüştürme de erkeklerde açık arayla öde diyebiliriz. Birey, eşini başka biriyle paylaşmak veya onu kaybetme korkusuyla hareket edebilir. Sahip olunan her şeyin kaybedilme kaygısı olabildiği gibi daha fazlasını istemek, talepkarcı bir davranış rolüne bürünüp sorunlara yol açabilir.
Sadakat kıskançlığı etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Eşlerin birbirlerini cinsel veya duygusal anlamda aldatması çoğu ilişkiyi derinden etkiler. Her iki cinste de kıskançlık görülse de, kadınlar ve erkeklerin kıskançlık bakımından farklılıklar gösterdiği bilinmektedir. Yapılan araştırmalar kadınların duygusal bir aldatma karşısında daha çok etkilenirken, erkeklerin cinsel bir aldatmada daha fazla kıskançlık yaşadığını göstermektedir.
Kadınlar ve erkekler arasında kıskaçlık derecesi bakımından bir fark aramak anlamlı olmasa da, kıskançlık, tepkileri farklılaşmaktadır. Kadınların, görece daha yapıcı davranıp, alttan alarak, kendi hak ve isteklerinden vazgeçtikleri, erkeklerin ise tehdit ve kaba kuvvetle kıskançlıklarıyla baş etmeye çalıştıkları görülmektedir.
Emre1