- Kategori
- Siyaset
Kışla duvarı

Bunlar mı çapulcu, bunlar mı Vandal?
Sayın, Başbakan! Sayın…
Saymasanız ne gam? İl il, ilçe ilçe hatta köy köy… Doğayı, insanı, vatanı sevenlerdir direniş meydanlarında. Siz yine de sayın, Başbakan. Kendi iyiliğiniz için sayın. Şimdi sayın ki yarın takkeniz düşünce yormasın kafanızı yanlış bir düşünce. Hem niceliklerini sayın hem de niteliklerini insanların.
Saymadığınızdan değil midir yaşadıklarımız? Ya da yanlış saydığınızdan…
Gezi Parkı direnişi, oradaki üç beş ağaç için mi başladı sanıyorsunuz?
Halk yoksullaştıkça sizin ve çevrenizdekilerin varsıllaştığını gördü insanlar. Değirmenin suyunun nereden geldiğini merak ettiler. Kendilerine düşen ulusal geliri kimlerin paylaştığını gördüler. Suyun başını kimlerin tuttuğunu… Kimlerin, deveyi havuduyla yuttuğunu… Halkı, kimlerin, nasıl uyuttuğunu gördüler.
Başka neleri gördüler hiç düşündünüz mü?
Cumhuriyeti nasıl kemirdiğinizi gördüler içten içe. Cumhuriyetin kazandırdıklarını halkın elinden alırken nasıl semirdiğinizi… Saltçılığı(mutlakiyet) diriltme çabalarınızı… Kin tohumlarını çoğaltıp toplum bilincine ekme girişimlerinizi… Toplum katmanları arasına saldığınız düşmanlığı… Kinden, nefretten, kandan medet umduğunuzu gördüler.
Bitmedi.
Devlet kurumlarına, siyasal emelleriniz için tasma taktığınızı… Yargıyı, kendi zifir zindanlarınıza hapsedip istediğiniz zaman, rakiplerinizin üzerine saldığınızı… Güvenlik güçlerini, halkın tamamını değil; kendinizi ve kendinize kul olanları korumak için kullandığınızı… İşinize geldiğinde, papaz elbisesi giyecek kadar inancınıza saygınızın olmadığını gördüler. Ve işinize geldiğinde gömlek değiştirdiğinizi…
Başka şeyler de gördüler.
ABD güdümünde; ulusal çıkarlarımızı göz ardı ederek komşu ülkelere saldırmayı bile göze alacak kadar, gözünüzün döndüğünü… Tüm muhalif güçleri yok etmeyi göze alabilecek kadar pervasız davrandığınızı… Dün “Bebek katili!” dediklerinizle bugün ülke geleceğini biçimlendirme görüşmeleri yapacak kadar tutarsız ve edilgen olduğunuzu… “Dostum!” diyerek bağrınıza bastığınız liderleri, bir gecede düşman ilan edecek kadar güvenilmez olduğunuzu... Ve Kıbrıs çıkarmasında beş kuruş istemeden yardımda bulunan dindaşınızın linç edilmesine katkı sunacak kadar vefasız olduğunuzu gördüler.
Daha da önemli şeyler gördüler.
Kurtuluş önderlerini itibarsızlaştırma çabalarınızı… Bu ülkeyi kurmak için canını ortaya koyanlara attığınız çamurları hatta hakaretlerinizi… Onların fotoğraflarına ve özdeyişlerine olan tahammülsüzlüğünüzü… Ulusal bayramları, anma günlerini, şehit kanlarını hiçlemenizi… Emperyalizme karşı, bir avuç yurtseverle birlikte verilen; tüm dünyanın takdir ettiği kutsal mücadeleye burun kıvırmanızı gördüler. Ve bu düzlemde ne denli kadir bilmez olduğunuzu…
Cumhuriyetin ve demokrasinin sağladığı -öncellerinizin dal dal budadığı- özgürlük ortamına bile hor baktığınızı gördüler.
Daha sayayım mı?
Komşu ülkedeki yangını, kendi ülkenize taşımakta, en küçük bir sakınca görmediğinizi… Onlarca yurttaşımızın ölümüne neden olduğunuzu… İnsanları kaçakçılığa mahkum edip topluca öldürülmelerine göz yumduğunuzu… Yüzünüz kızarmadan söyleyebildiğiniz yalanları, attığınız iftiraları gördü insanlar.
En son yalanlarınızdan iki örnek vereyim isterseniz:
Direnişçilerin camide içki içtikleri haberi, orada bulunan resmi görevli ve kendi partiliniz tarafından yalanlanmasına karşın bu yalanı defalarca yinelediniz.
İnançlı insanlar size inanıp direnişçilere saldırabilirdi. Hatta bu durum bir iç savaşa dönüşebilirdi. İstediğiniz bu muydu yoksa?
Ailesinin defalarca yalanlamasına karşın; altgeçit inşaatından düşerek yaşamını yitiren polisi, direnişçilerin öldürdüğünü söylediniz. Amacınız polisleri kışkırtmak mıydı?
Böylece insanlar sizin provokatör yüzünüzü de gördüler.
Nereye koşuyorsunuz Başbakan? Nereye sürüklüyorsunuz güzelim ülkemizi?
Yobaz ayaklanmasının simgesi olan Topçu Kışlası; onca insanın yaralanmasına, sakat kalmasına, ölmesine değer miydi?
Sizin inadınız mı önemli yoksa onca insanın hayatı mı başbakan?
Şimdi bir soru soracağım size. Yanıt vermenizi istemiyorum. Sadece düşünün yeter.
İnançlı bir Müslüman’ın yüreği, o kışla duvarı gibi soğuk mu olmalı yoksa her baharda yeşerip gönül okşayan ağaçlar, çimenler ve çiçekler kadar sıcak mı?
Haydar bibinoğlu