Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '16

 
Kategori
Deneme
 

Kıssadan hisse hikayeleri

Kıssadan hisse hikayeleri
 

Temiz toplum projesi gönüllüleri adına


Selamlar,

Uzun bir aradan sonra bir hikaye anlatmanın zamanı geldi.

Bol bol subliminal mesaj göndermek zorunda kalabilirim. At gözlükleri de kurtarmaz bu saldırıya karşı söyleyeyim.

Karın hiç eksik olmadığı diyarlardan birinde dünyaya gelen küçük Faysal fakir bir ailenin çocuğuydu. O kadar fakirlerdi ki kendisinden hep "bu fakir" diye bahsederdi. 6 yaşında iken Kur'an'ı ezberletmeye çalıştılar ama ezberleyemedi. Hafızasındaki bu boşluğu ne ile dolduracağını bilseydi inanın Kur'an'ı ezberler, oyun kurmaya yormazdı aklını ama olmadı.

Faysal büyüyordu. Sancılı dönemler geçiren bir ülkede günler, aylar hatta yıllar geçiyor değişen dünyada dünya değiştirenleri gördükçe Faysa'lın korkuları artıyordu. Zira imamlık görevinde olduğu için ölümleri yakinen görüyor ve ölümden alabildiğine korkuyordu. Askere gitti geldi ama evlenmedi. Neden diye soramadılar çünkü o "başka"  bir adam olmaya karar vermişti.

O yıllarda çok tehlikeli birtakım gelişmeler yaşanıyordu. Komünizm kendini gösteriyordu adeta. İnsanların kafasında "neden olmasın lan?" fikirleri dolaşmaya başlamıştı. Hani Kemal Sunal greve denk geliyordu ya bir filminde öyleydi işte zihinler. İşçiler kardeş patron kalleş, faşo ağa falan öyle şeyler vardı ahalinin kafasında. Faysal bu duruma hiddetleniyor ve sohbetlerinde "bu fakir" diyerek anlatıyor bu dinsizlerin yaptıklarını saymakla bitiremiyordu. Faysal'ın bazı sağlık problemleri baş göstermişti artık. Bu kadar dertlenmeye muzdarip düşen vücudu arada bir iflas ediyor sonra Allah tarafından iyileşiyordu.

Faysal'ı klasik çileci tasavvufçulardan ayıran en önemli özellik onun sistem içerisindeki açıkları görmedeki ustalığı ve çileyi refaha giden yol olarak betimlemedeki becerisiydi. Faysal kendince sistemi çözmüştü. Üç sac ayağı vardı işin. Birincisi eğitimdi. Bürokrasiye giriş bileti olan eğitim ayağını sağlam tutmak için Faysal'ın etmeyeceği yemin söylemeyeceği söz yoktu. Faysal "Allah adına" dedikçe okullar açılıyor, "Resulullah hatrına" dedikçe yurtlar yapılıyor, "İslamın altın çağı" başlıyordu.

Bu arada çalkantılı dönemler devam ediyor, yönetim el değiştiriyor, sesler kesiliyordu. Komünizm mağlup edilmiş komünistler Moskova'ya gönderilmişti. Faysal için artık zemin ve hava şartları uygundu. Yanlış anlamayın o topçu değildi, teknik direktördü. Hatta hem teknik direktör, hem kulüp başkanı, hem hakem ne kadar hem varsa toplamıydı. Artık şöhretli bir imamdı. Emeklilik şöhrete mani değildi sonuçta. Bu başta söylediğim açık görme yeteneği var ya işte o "ışık"başlattı herşeyi. Artık evler vardı ışıklı ışıklı. Gönüllerinde Faysal'ın sayısız eserinden seçme iman tohumları olan gençlerin yetiştiği evler. İman tohumunu ehl-i kamil insanlar ekebilirdi insanların kalbine. Faysal bu konuda önde gelenlerden biriydi zaten. İşte o tohumları ekerken gübreyi de ihmal etmedi Faysal. Ucuza konaklama, kafası bir şeylere basmayanlara yetki verme hatta kendisi evlenemediği için mi bilinmez evlilik işlerine de aracı olmaya başlamış uygunluk belgesi verir gibi çeteleler tutturmuştu gelin ve damat adayları hakkında. O artık "bu fakir" değildi. Her konuda bilgi ve görüş alınan biriydi.

Hani o üç sac ayağı var demiştik ya ikincisinin temellerini de bu dönemlerde attı. Basın ayağı. Basın diyordu Faysal, alabildiğine basın. Dergi basın, gazete basın. Televizyonumuz yok deyü ağlıyordu Allah Allah nidaları arasında himmetler akıyor televizyonlar kuruluyordu. "Gazetemiz satılmıyor" deyü ağlıyor tirajlar uçuveriyordu. Tabi inananların inancı artıyordu hal böyle olunca.

Son ayak da asker ocağıydı. Faysal "ordumuz çok yaşa" dedikçe ışıklı gönüller asker-polis olmaya meyilleniyor, "vatan için" dedikçe kışlalar ışıklarla doluyordu. Kurmay olacakları Faysal kendisi seçiyor ama diğerlerine de devam diyordu. Kurmaylara "komünistler, Kemalistler mi teslim alsın ordumuzu" deyü soruyor, "zafere giden yolda her şey mübahtır yiyiniz, içiniz ve israf ediniz " diyordu. Ama bunu kısık sesle ışıksız evlerde söylüyordu. Çünkü asker ayağını çok dikkatli yükseltmeliydi. Hani bir duyan olursa o bir zamanlar camide ağırladığı dünya değiştirenlerden olabilirdi.

Bu üç sac ayağı yükseldikçe yükseldi. Faysal artık siyaset mevzularına da yorum yapabiliyordu.Dönemin çalkantılı siyasetinin çalkantılı mevzularına yorum yapıyor, türbandan giriyor, AB'den çıkıyor, Papa'ya selam çakıyor, askeri Yeşil Komünistlere haddini bildirdiği için kutluyordu. Faysal artık yeni fenomendi. Modern İslamın gülen yüzü, dinler arası diyalogların ve hoşgörünün simgesiydi. Mesneviden ders almış, ülkesinin dış dünyadaki "peçeli kadınlar, deveye binen adamlar" imajından kurtarmıştı. 

Bir gün Faysal memleketindeki sıkıntılardan dolayı "Hicret" etmek zorunda kaldı. "Harikalar Diyarı" na sığındı. Habeşistan'da ağırlanan sahabeden daha iyi ağırlanıyordu. Sahabe Habeşistan vatandaşlığı kazanmış mıydı bilmiyorum ama o Harikalar Diyarı'nın vatandaşlığını da aldı. Artık muhacirdi. Ama "bir gün" diyordu "bir gün bu fakir döner oralara."

Faysal "dön gel bir tanem dön gel"  diyenleri daha fazla üzmemek adına dönmeye karar verdi. Ama dönüşü muhteşem olmalıydı. Çünkü memleketinde yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Zamanında Faysal'ın destekçisi olanlar ona sırt çeviriyordu. Her istediği olurken şimdi aramızda sıradağlar durumları çıkmaya başlamıştı. Faysal bu altta kalır mı karşı hamleler yapıyor ama bir türlü bu "küfrü" yıkamıyordu. Artık önünde tek yol kalmıştı. "Ya benimsin ya kara toprağın" diyen aşıklar gibi dönecekti memleketine. 

Planını uygulamaya geçti. Memleketine göz dikenlerin analarının sütünden emdiği sütü şeyy memelerinden emdiği sütü burunlarından getirecekti. Haber saldı dört bir yana ve başlattı harekatı. Faysal iyi anlatıcı, iyi dinleyiciydi de iyi savaşçi mıydı orasını kendisi de kestiremiyordu. Harekatı başlatmıştı başlatmasına da durum iyi değildi. Karşısında kendisi gibi olmayanlar vardı. Komünistlerle diğerleri kardeş oluvermişti. Bir gece ansızın gelebilirim diyen Faysal mağlup olmuştu. 

Evlerine ateşler salacakken ateş bacasını sarmış farkına bile varamamıştı. Ama Faysal'da oyun biter mi? Harikalar Diyarı yetkilileriyle bir araya geldi. 

Bir toplantı salonuna gösterip içerideki yoldaşlarıyla tanıştırmaya başladılar. Faiş örgütü lideri Ebu Faysal, RLL örgütünden Faysal Heval, Faysale Clinston, Faysale Kerkel, Faysal Spoltenberg, Faysal ki-moon saymakla bitmiyordu faysallar.

Faysal şaşkındı. Bu kadar Faysal olduğunu bilmiyordu ama umursamadı tabii. Oturup diğerleriyle gündemi değerlendirmeye başladılar.

Hikaye çok uzun, devamı da olacaktır.

Ama gördüğünüz gibi Faysal çok. Faysallara inananlar da çok. Neden böyle oluyor peki? cevap tek.

Aklımızı kalbimize katık yapmak zorundayız.

Hadi Eyvallah, 

 

 
Toplam blog
: 18
: 204
Kayıt tarihi
: 06.05.15
 
 

İnsanlar arasında insanlardan bir insan.   ..