Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

10 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Kızıl 9

Gözlerini karanlık ve pis kokulu bir zindanda açmıştı; kardeşine seslenerek nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Ses alamayınca zindanın demir parmaklıklarına yaklaşarak elini yan taraftaki boşluğa doğru uzattı, yoklayarak kardeşini aradı. Omzu olduğunu düşündüğü bir yumuşaklığa değdi eli; fısıldayarak adını sayıkladı birkaç kez. Elya irkilerek fırladı yerinden, omzundaki eli yakalayarak parmaklıklara yaklaşarak başını dayadı.

- Ağabey, sen misin diye sordu tedirgin.

- Evet, canım benim; sen iyi misin?

- İyiyim ağabey; ya sen?

- İyiyim, canım. 

- Ağabey çok korkuyorum burası çok karanlık…

- Korkma dedi omzunu sıvazlayarak;- ben buradayım, korkma.

- I-hım… Ağabey!

- Efendim?

- Buraya nasıl geldik hatırlıyor musun?

- Hayır, canım hatırlamıyorum.

- Burası neresi, çok pis ve soğuk…

- Bilmiyorum, Elya. 

- Gürültüyü kesin dedi cellât Mizal tutsaklara yaklaşarak; - eğer devam ederseniz dillerinizi koparır akşam yemeği diye kendime ziyafet çekerim.

 - Sen de kimsin diye bağırdı karanlıkta konuşanı görmeye çalışıyordu yağız, parmaklıklara uzanarak gözlerini kıstı.

- Kim olduğumu mu merak ediyorsun cılız dedi elindeki kırbacı demir parmaklıklara vurdu. Yağız dehşetle geri kaçtı, dengesini koruyamayıp arka üstü yere düştü. Ah diye inledi istemsiz. Cellât korkutucu bir kahkaha ile - şimdi gördün mü kim olduğumu, ben senin cellâdınım. Sesini kesmen hakkında en hayırlısı olur. Bak varise ne kadar da uslu bir kız dedi koca çirkin eliyle işaret ederek. Zindanların koridorlarından ağır ilerleyen Münbais cellâdın zindan duvarlarına çarpıp yankılanan uğursuz kahkahalarını işitiyordu. Adımlarını biraz hızlandırarak bulundukları kısıma girdi aceleyle. Cellât iki seçilmişle eğlenirken neşe ile onu fark etmediği için öfkesine öyle bir uğradı ki tekrar ayağa kalkamadı. Münbais kızın bulunduğu zindanın parmaklıkları önüne değin ilerleyerek durdu. Elindeki meşaleyi parmaklıklara yaklaştırdı onları daha net görebilmek için...

- Bu aptalın saygısızlığı adına sizden özür dilerim seçilmiş dedi eliyle arkadaki cellâdı işaret ederek.

- Sen de kimsin, ne istiyorsun bizden?

 - Sizden isteğim sevgili Omay bir süre benim misafirim olmanız diye cevapladı bu cesur kızı eliyle oradaki diğer gardiyana işaret ederek.

 - Bizi kaçırdığını biri sana hatırlatmalı mı diye araya karıştı yağız…

 - Ah sanırım haklısınız küçük bey dedi;  – ancak sizi buradan çıkartıyorum görüyorsunuz ki. Lakin uslu duracağınıza söz vermelisiniz yoksa bir süre daha burada kalmak zorunda kalacaksınız. Bu pis kokulu ve soğuk yerde kalmayı istiyor musunuz gerçekten Silm’li (barış)seçilmiş Üze- il? Doğrusu sevgili eşinizi sıkıntıya sokmak istemezsiniz, zaten bunun için yıllardır kardeşi kılığıyla yanında dolaşmıyor musunuz? Onu korumak için, öyleyse size tavsiyem genç adam bu onurlu işi devam ettirin ve sizi buradan çıkarmama izin verin… 

Elya şaşkın bu adamın ağzından dökülenleri dinliyordu; gerçekten doğruydu demek yaşlı adamın söyledikleri… Ağabeyi aslında ağabeyi değildi, eşiydi.

 — Sizden rica ediyorum beni buradan çıkarın; bu adamın ne istediği umurumda değil. Ben burada kalmaya tahammül edemem dedi adama hitaben konuşarak.

— Ah sevgili Omay size nasıl hak veriyorum bilemezsiniz dedi gardiyanın elindeki anahtarı aldı ve zindanın kapısını açıp kızı dışarı çıkardı, elini kıza uzatarak onu koluna aldı.

— Size gelince genç adam sakinleştiğinizde tekrar görüşelim, umarım uzun sürmez.

— Dur bekle diye seslendi uzaklaşmakta olan adama. Münbais arkasını dönerek hafif bir gülümsemeyle gözlerini oğlana dikti.

— Ne o yoksa daha şimdiden fikrimizi değiştiriyor muyuz?

— Kızı senin ellerine bırakacak değilim, asilzade Nekar, çıkart beni buradan.

— Emriniz olur efendim dedi gardiyana işaret ederek…

Az sonra geniş tavanlı kocaman bir salonda bir masada, önlerinde çeşitli leziz yemekler sessizce oturuyorlardı. Genç kızın bakışları ağabeyi sandığı delikanlının üzerindeydi. Bunca yıl demek her şey bir yalandan ibaretti. Genç adamsa her şeyin ortaya çıkmasının tek sorumlusu olan bu kılıksız herifi izlemekle meşguldü. Mühin Nekar ise afiyetle önündeki taze kızartılmış dana etini yemekle… 

— Henüz sizinle tanışmakla müşerref olamadık dedi genç kız Mühin Nekar’a.

— Ya evet haklısınız dedi ayağa kalkarken; yaklaştı ve kızın küçük elini avucu içine alarak üzerine bir öpücük bıraktı; -  saygıdeğer Omay ben bu küçük sarayın efendisiyim. Adım Mühin Nekar…

— Memnun oldum öyleyse, asilzade. Şimdi asıl konumuza girebilir miyim?

— Evet, elbette küçük hanım dedi yerine otururken.

— Az evvel zindan da söyledikleriniz… Doğru muydu gerçekten?

— Evet, küçüğüm kesinlikle doğruydu. Kız ağabeyine dönerek belli belirsiz bir bakış fırlattı sonra tekrar adama dönerek devam etti.

— Peki, siz bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Düşünüyorum da ben bir Omay olarak bile onun eşim olup olmadığını bilmezken siz bundan oldukça eminsiniz.

— Sizi anlıyorum Omay ancak biliniz ki bundan kesinlikle eminim. Bu adaya hapsedildiğim kadar hem de, yıllardır benim buraya tıkılmamın tek sorumlusu olan eşinizi takip etmekle meşguldüm. Kendisi sanıyordu ki benden kaçabilecekti ancak yanılmıştı. Uygun zamanı kolluyordum yalnızca dedi oğlana çevirmişti kızgın bakışlarını… Delikanlı sabırla söyleyeceği her şeyi dinledi sonra ayağa kalktı ve adamın önüne kadar ilerleyerek yüzüne bir yumruk geçirdi.

— Öyleyse kont benim de bunu yapmak için nasıl yıllardır beklediğimi de biliyorsundur. Tüm bu olanların sebebi senin hataların değil miydi kont? Asla uslu durmayı, sabretmeyi öğrenemedin ve şimdi kalkmış bana buraya hapsedilmenin sorumlusu olduğumu söylüyorsun. Bana bak dedi yakasına yapışarak; -  eğer ki bir daha bu işten beni sorumlu tutarsan veya herhangi bir imada bulunacak olursan seni acımadan gebertirim. Seni buraya asıl tıkanın kim olduğunu ikimizde çok iyi hatırlıyoruz sanırım. Ve kaçışımın altındaki ikinci nedeni… Dedi suratına tükürür gibi. Sonra onu bırakarak tekrar yerine döndü ve genç kıza bir açıklama yapmak ister gibi devam etti konuşmasına.

— Ayrıca asilzade beni izlediğinin farkında olduğumu söylemeliyim ve bu zamana kadar neden harekete geçmediğini de biliyordum ancak şunu da belirteyim ki beni burada kendi evinde bile tutabilecek son kişisin. Senin gücün buna yetmez, kont. Kızı da alıp gidiyorum buradan… O anda salonun içi dehşetle adamın iğrenç kahkahasıyla yankılandı.

— Neden gülüyorsun be adam?

— Üzgünüm silm’li seçilmiş ama hiçbir yere gidebileceğini zannetmiyorum. Olsa olsa koca malikânenin içinde tur atarsınız.

— Sen neden bahsediyorsun?

— Ben o kadar aptal mıyım ki önlemi mi almadan sizi buraya getireyim. Bu yerden çıkabilmeniz imkânsız dostum, kesinlikle imkânsız dedi delikanlıya yaklaştı ve çirkin suratını yüzüne yaklaştırdı. Üze- il kendini bu iğrenç surattan geri çekerek ayağa fırladı, tekrar yapıştı yakasına.

— Öyle mi sanıyorsun ahmak, yaptığın hiçbir şey beni burada tutamaz. Bunu da bil dedi kıza döndü;-  hadi kalk gidiyoruz buradan, geri döndüğümüzde açıklarım her şeyi sana… Genç kız tereddütsüz uydu emrine yanına geldi ve kendini ona bıraktı. Delikanlı tüm var gücüyle bu yerden çıkmak ve geri dönmek için en güçlü taktiğini kullanarak gerginliğini attı vücudundan. Son olarak yaşlı adama dönerek yüksek sesle “ hoşça kalın kontum bir dahaki sefere başarılı olmanızı umarım” dedi… Bir anda saraydan çıkmış, sahile doğru uzayıp giden bir yol üzerindeydiler. Yağız bunun olabileceğini tahmin ediyordu ancak herhangi bir hazırlığı olmamıştı ve gücünü ikinci kez kullanması tehlikeli olabilirdi. Kimliğinin henüz ifşa olmasını istemiyordu. Adanın kamera sistemlerini neyse ki Nekar bozmuştu da bir de bunu düşünmek zorunda değildi. Koşarak sahile ilerlediler, yolda karşılaştıkları her türlü engelden de kurtulduktan sonra limanda gözüne çarpan tekneye atlayarak kurtulmayı başardılar. Uzaklaşırken de hala peşinde koşturmakta olan kont ve adamlarına el salladı.

 
Toplam blog
: 38
: 43
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

Çalışırken denk gelmiştim milliyet blog sayfasına... Burada yazılanlar beni çok cezbetti ve ben d..

 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara