Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '22

 
Kategori
Bilim
 

Klonlamadan Öjeniye

Klonlamadan Öjeniye (Eugeny) Giden Süreçte “İNSAN” Olmak Meselesi!

Öyle bir dünya düşünün ki herkesin boyu, kilosu aynı. Kaşı, gözü ve bütün fiziksel özellikleri de aynı. Her şey aynı yani. Bu merkezde, yine sorularımızı soralım o zaman…

Bütün insanlar aynı olsaydı nasıl olurdu acaba? 

İnsan olmak nedir? 

Bu soruların klonlama ile ne ilgisi var?

Bu yazıda, bu sorular merkezinde, klonlamadan öjeniye giden süreçte “insan” olmak meselesi üzerine bir şeyler söylemek istiyorum.

1997’de ilk kez, bir koyun klon dünyaya geldi. Bunun arkasından diğer canlı türleri klonlanmaya başlandı. Fare, inek, domuz, köpek, şempanze, ve diğerleri.

Klonlama nedir diye başlayacak olursak eğer…

Gen klonlama, konak hücre içerisinde istenilen bir genin çok sayıda kopyasının elde edilmesi işlemidir. Bu başlığı ve teropatik yani ilaç olarak ve ilaç sektöründe kullanımını başka bir yazıya havale ediyorum ve klonlama olayına geçiyorum.

Klonlama, temel olarak, herhangi bir şeyin aynısının kopyalanması anlamına gelmektedir. Biyolojide, tek bir bireyden üretilmiş, genetik yapısı birbirinin tıpatıp aynı olan canlı topluluğuna karşılık gelen bir terimdir.

Ian Wilmut ve Keith Campbell, Roslin Enstitüsünde, sadece annenin yumurta hücresi ve yine annenin meme hücresini birleştirdi ve bir zigot oluşturdu, deneysel ortamda.  Sperm olmadan yani. Başka bir tabirle, bir eşey hücresi ve bir somatik hücre bir araya getirilerek yeni bir can meydana getirildi. 

Bu vakte kader iki eşey hücresi, yani yumurta ve sperm olmadan tek eşeyle üreyen bir canlı olmamıştı. 

1997’nin Temmuz ayında dünyaya geldi Doly. Bu videoyu izleyenlerin büyük bir çoğunluğu annesinin bire bir kopyası olan Doly’nin televizyonda ilk kez gösterildiği dönemi hatırlıyordur. Annesinin birebir aynısı idi, çünkü annesinin genomik içeriğinden başka bir gen içeriğine sahip değildi. 

Klonlama nasıl yapılır?

Kısacık anlatacak olursam;

Doly’de, bir dişinin yumurta hücresi ve yine başka bir dişinin somatik bir hücresi olan meme hücresi alındı. Yumurtanın çekirdeğini çıkartıp, meme hücresi ile kaynaştırdıktan sonra, bir sinyal göndererek bu hücre aktifleştirildi. Bu aşamadan sonra ise anne rahmine yerleştirildi. 

Annenin sürekli hormonal kontrolleri ile birlikte, bir embriyo oluşturuldu ve nihayetinde hepimizin bildiği üzere, babası olmayan, bir özelliği dışında, annesinin aynısı bir kuzucuk doğdu. Annesinden farklı olan tek özelliği, yaşı idi. Annesi kadar yaşayamadı. Koyunlar normalde yaklaşık 10-12 yıl yaşar. Fakat Dolly, ağır akciğer hastalığı geçirdi ve 6 yaşına kadar yaşayabildi ve kendi yaşıtlarından ortalamalara göre çok önce öldü.

Her ismin bir hikayesi vardır. Kimi o ismi çok sevdiği için, kimi anne ya da babasının ismi olduğu için, kimi çok sevdiği birinin ismi olduğu için, kimi de anlamı için kullanır o ismi. Peki Ian Wilmut, klon kuzusuna neden Doly ismini verdi?

Bunun cevabı biraz komik bence ve ayrıca çok magazinsel. 

Ian Wilmut, Dolly ismini koyma nedenini şöyle açıklıyor: “Dolly bir meme bezi hücresinden türetildi ve biz Dolly Parton’ınkilerden daha etkileyicisini düşünemedik.”

Şu vakte kadar sadece insan dışındaki canlılarda klonlama gerçekleştirildi. Çin buna da el atıp insan da klonlar mı bilmiyorum ancak literatürde şu anda klonlanmış bir insan yok. Pratikte yok ancak teorikte bu yapılabilir görünüyor.

Genleri tasarlamak, babasız, tek ebeveynli bir canlı oluşturmak, istediğin özelliklere sahip bir canlı meydana getirmek. Bu konuların, evet bilimsel yönleri, biyolojik yönleri var tabi ki ve ben bu konularla mesleğim icabı çok ilgileniyorum. 

Ben, genellikle bir konuya bir çok farklı yönden bakmayı severim. Konuları anlamaya çalışırken bir çok gözlüğüm var ve bunlarla da mümkün olduğunca da ayrı ayrı bakmaya çalışırım. İlk önce bilim ve biyoloji gözlüğümle incelerim, sonra bir psikoloji gözlüğünü takarım, sonra felsefe gözlüğünü, tarih gözlüğü olabilir belki, sıraya diyanet gözlüğü girer, sosyoloji gözlüğü ve mitoloji gözlüğü gerekirse. Anlamadığım durumları anlayan insanlara sorarım, okurum, dinlerim.   

Durum böyle olunca, bu konular ile ilgili araştırmalar yaparken aklımı “insan nedir?” sorusu sürekli meşgul ediyor. İnsan tasarlamak videomda da sormuştum “İnsanın bir insan olarak değerlendirilmesi ne zamana denk geliyor diye”. Şimdi de “klonlama öjeni değil mi?” sorusu ortaya çıktı kafamda. Bu bitkilere ve hayvanlara ıslah olarak kullanılabilir, özne insan olduğunda fotoğraf çok farklı bir hal alıyor değil mi?. 

Bu yazıyı okuduğunuza göre bu konu hakkında bir ön bilginiz olduğunu varsayıyorum ve siz neler düşünüyorsunuz, bunu da merak ediyorum doğrusu.

İlk defa duyanlar için, öjeniden kabaca bahsedecek olursam, ilk kez Platon tarafından ortaya atılmış bir kavram olduğunu görüyoruz öjeninin. (Platon’un, Aristo’nun fikrinin olmadığı bir konu yok sanırım:))) Daha sonra, Sir Francis Galton “iyi doğan” anlamında formülize ettiği bir kavram olarak literatüre girdirmiş öjeniyi. Galton bu mevzuyu, “sağlıksız ceninleri ayırıp sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arama” olarak tanımlamış. Sosyolojik olarak öjeniyi, halkında uygulayanlar var bir de. Adolph Hitler Alman halkının saf bir ırk olarak kalması için, yani “saf Alman soyu” hayali için öjeniyi desteklemiş. Naziler iktidara geldikten sonra çeşitli dönemlerde, çeşitli vesileler ile öjeniyi de yürürlüğe koymuşlardır. Özetle bu bir ıslah durumu.

Tekrar soracak olursam ilk konumuz ile bağlantılı olarak “klonlama öjeni değil mi?”. Tabiki de klonlama bir öjenidir. Hem de buzzz gibi.

Buradan insana geliyorum.

İnsan nedir ki? 

Soruyu biraz daha özelleştireyim, siz nesiniz? Kimsiniz diye sormuyorum, nesiniz diye soruyorum…Kimsiniz sorusuna, işte Müzeyyen’im, akademisyenim, araştırmacıyım gibi cevaplar verilebilir. Ben nesiniz diye soruyorum.

Ya da ben neyim?

Ben insanım. İnsan nedir?

Biraz beraber araştıralım. Objektifi kendimize çevirelim birlikte ve bir bakalım.

Kendimize ilk baktığımızda gördüğümüz ilk şey bir beden değil mi. 

Bir beden sahibi olmak insan olmaya yeter mi? Burada, mantıksal olarak bir bedene sahip şeylere bakarım ve bunun canlı olmak için yeter sebep şart olmadığını görürüm değil mi?

Devam edelim konuya. Bizler hissediyoruz, yani duygularımız var. Üzülüyoruz, seviniyoruz, öfkeleniyoruz, kıskançlık duyuyoruz vs. Yalnız duygular, diğer canlılarda da yani insan olmayan canlılarda da var hatta bazı duyguları çok daha şiddetli bir şekilde görebiliyoruz. O zaman, hissedebilmek te insan olmak için yeterli sebep olmamalı.

Düşünmeye devam edelim…

Yaaa evet, tam da işte bu. Düşünüyoruz…Tüm bu soruların ortaya çıkması noktasında, merak ediyor ve düşünüyoruz. Bir beynimiz, sinir hücrelerimiz, bunlara karşılık gelen bir zihin ve bilinç düzeyimiz var. Bu beynimiz ile kendimizin kendimiz olduğunu, başkasının başkası olduğunu kavrıyoruz. Yaşadığımız süreç içerisinde geçmişte olan olayları, çocukluğumuzu hatırlıyoruz ve gelecek üzerine planlar yapabiliyoruz. Yani bulunduğumuz zamanı, geçmiş ve gelecekten oluşan zaman çizelgesi üzerinde kendimizi coğrafi olarak konumlandırabiliyoruz. Olaylar arasında bağıntılar, ilişkiler kurabiliyoruz. Daha basit anlatırsam, çocukken şahitlik ettiğimiz olaylar ile günümüz arasında gerçekleşenler arasında bir bağıntı kurabiliyoruz. Hatıralarımız var bizim, düşlerimiz var. Dünya üzerinde anıları olan tek canlı grubu şu an bildiğimiz kadarı ile sadece bizler, yani insanlarız. 

Hatta daha ileri gideyim. Geçmişe bakıp kaygılanan, gelecekten endişelenen tek canlı türü de biz insanlarız. Diğer canlıların böyle bir derdi yok. 

Daha kolay dedikodu yapabilelim diye dili icat etmişiz, daha rahat avlanabilelim diye aletleri icat etmişiz, yetmemiş estetik kaygılarla önce mağara duvarlarına resimler yapmışız, sonra kılıçlarımızın kabzasına, sonra her yere. İcat etmek, yaratma yetisi, düşünme yetisi, öğrenme yetisi ile evrimleşirken sinapsımıza sinaps eklemişiz. 

Tüm bu beyin fırtınası nihayetinde bu söylediklerimi bir toparlamaya çalışırsam, vardığımız sonuç bana göre şu olacak: İnsan, zaman- coğrafya bileşkesinde (zamansal ve konumsal farkındalıkta) çevresindeki şeylerin farkında olan ve şeyler arasındaki bağlantıyı oluşturabilen yani epizodik belleğe sahip, bilişsel, sosyal, kültürel, estetik görüsü olan bir türdür. 

İşin içine girdikçe konunun etik ve biyolojik taraflarından başka, felsefi, sosyolojik ve dini açılardan da çok değerlendirilmiş bir konu olduğunu gördüm. Ancak, hala da bir sonuca varılamamış bir mesele gibi görünüyor bu konu. 

Bende konu ile ilgili, hala çok soru var.

Ruh nedir, nerededir?

Bilinç ruh mudur? 

Eğer bilinç ruhsa, beyin ölümü gerçekleşenlerin hayatının sonlandırılması doğrudur, değilse neden beyin ölümü gerçekleşenlerin hayatı sonlandırılır?

Diğer taraftan, doğuştan gelen zihinsel yeti eksikliği, insan olmayı engeller mi?

Herkeste eşit zihinsel aktivite mi var? Eğer eşit değilse, bu durumda ne diyeceğiz? Ki eşit değil. Herkes zihinsel aktivitesi kadar mı insan?

En çok soruyu soranlar, merak edenler, çıkarımlar yapanlar, dolayısıyla düşünenler, otomatik yaşamayanlar, çocuklar olduğuna göre en çok insan olan varlık çocuklar mı?

Belki zamanla yeniden, yeniden konuşuruz meseleyi.

Bu yazıyı bu kadarla bırakıyorum. Sanırım uzun bir yazı oldu. Özetle, Descartes gibi “Düşünüyoruz o halde varız” diyor ve her zaman olduğu gibi yararlandığım kaynakları aşağıya bırakıyorum.

Çocukken sahip olduğunuz merak hep içinizde olsun. Meraklı kalın, hoşça kalın.

Doç.Dr. Müzeyyen Sena İzmirli 

Kaynaklar

Wilmut I, Ashworth CJ, Springbett AJ, Sales DI. Effect of variation in embryo stage on the establishment of pregnancy, and embryo survival and growth in ewes with two embryos. J Reprod Fertil. 1988;83(1):233-7.

Tsuji S. Molecular cloning and functional analysis of sialyltransferases. J Biochem. 1996;120(1):1-13.

Loi P, Boyazoglu S, Gallus M, Ledda S, Naitana S, Wilmut I, Cappai P, Casu S. Embryo cloning in sheep: work in progress. Theriogenology. 1997;48(1):1-10.

Gültekin A. Zihin Felsefesinde Zihin Kavramının Serencamı: Antik Yunandan Günümüze Ruh Kavramınından Zihin Kavramına Tarihsel Perspektif. Abant Sosyal Bilimler Dergisi. 2022;22(1):17-32.

 

Bana ulaşabilirsiniz!

Youtube Kanal Linki: https://www.youtube.com/channel/UC9ALcHUsvG_Pa-vBuWhpkFg

Mail: muzeyyenizmirli@gmail.com

Milliyetblog: http://blog.milliyet.com.tr/birakademisyeninkadraji

İnstagram: @docdr.muzeyyenizmirli

ResearchGate: @MuzeyyenIzmirli

Linkedin: @müzeyyenizmirli

Twitter: @IzmirliMuzeyyen

Facebook: @muzeyyenizmirli

1000k kitap: @msena35

Podcast: @birakademisyeninkadrajı

 
Toplam blog
: 7
: 54
Kayıt tarihi
: 24.03.22
 
 

Ben Tıbbi Biyoloji alanında yüksek lisans, moleküler biyoloji ve genetik alanında da doktora yapm..