Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

25 Haziran '07

 
Kategori
Tarih
 

Knidos, Afrodit ve seks...

Knidos, Afrodit ve seks...
 

M.S. 2. yüzyılda yaşayan Pseudo Lukianas, "Erotes" adlı kitabında, bir yolculuğu sırasında dostu Kharikles ile Knidos'a uğradığını, dostunun Afrodit heykelini görünce nasıl hayran kaldığını anlatır: "Kharikles tanrıçaya doğru yürüdü ve onu ıslak dudaklarıyla öpmeye başladı. Uzun süre sarıldı ve kendinden geçti. Tanrıça ile adeta bütünleşmişti..."

Praksiteles, yonttuğu heykelin canlı gibi algılandığını fark edince, heykeli civardaki adalarda yaşayanlara satmak istemiş. Ama, heykel çıplak olduğu için kimse almaya cesaret edememiş. Ancak, Knidoslular heykeli görür görmez bunun kaçırılmaz bir fırsat olduğunu anlamışlar ve seks pazarında işlerine çok yarayacağını düşünerek satın almışlar. Heykeli, Afrodit Tapınağı'nın en güzel yerine koyarak, yine ticari bir zihniyetle kullanmaya başlamışlar.

Afrodit Tapınağı, heykel sayesinde öteki tapınaklardan daha çok rağbet görür hale gelmiş ve bu çırılçıplak güzelliği her cephesinden seyretme isteği, Knidos'a akını bir kat daha artırmış. Antikçağda, kentin ileri gelenlerinin güzel kızları, tanrı vergisi bu estetiklerine şükran duygularını sunmak için, kendilerini bir süre Afrodit Tapınağı'na adar ve bu süre içinde tapınağı ziyaret edenlere vücutlarını ikram ederlerdi.

Nitekim, Afrodit Tapınağı'ndaki ayinlerle ilgili pek çok anlatı var. Pseudo Lukianas bu efsanevi öykülerden birini şöyle anlatmış:

"Afrodit Tapınağı, normal tapınaklardan farklı olup, ön ve arkada iki giriş kapısı bulunuyordu. Böylece isteyen, tanrıçayı hem önden hem arkadan izleyebiliyordu. Biz de tanrıçayı tüm yönleri ile izlemek için arka kapıya gittik. Büyük bir hayranlıkla tanrıçayı izlemeye doymuştuk. Tam oradan ayrılmak üzereyken bacağının birinde leke gördük. Bu temiz bir giysinin üstündeki pis bir lekeyi anımsatıyordu. Mermerin parlayan, düz, olgunlaşmış yüzeyinde bu leke çok çirkin görünüyordu. İlk önce mermerin içindeki bu siyah lekenin doğal bir hata olduğunu düşündüm.

Bu sırada yanımızda duran tapınağın görevli kadının dikkatini çekmiş olacak ki, bize ilginç bir olay anlattı. Buna göre, kentin saygın ailelerinden birinin genç oğlu, Afrodit Tapınağı'nı çok sık ziyaret etmeye, bazen gününü tapınakta geçirmeye başlamış. Sabahları çok erken saatte tapınağa gelir, güneş battıktan sonra da istemeye istemeye eve dönermiş. Sonuçta, bu genç tanrıçaya aşık olmuş. Günlerini, aralıksız olarak bıkmadan usanmadan tanrıçanın karşısında oturarak, tanrıçayı hayranlıkla, aşk ateşi ve şehvetle seyrederek, bir yandan da ünlü yontucu Praksiteles'e hayranlık duyarak ve onu baştanrı Zeus seviyesinde onurlandırarak geçirirmiş.

Bir gün tapınakta saklanmış ve kapılar görevliler tarafından kapatıldıktan sonra, tanrıça ile baş başa kalmış. Arzu ve isteklerinin sınırsızlığa ulaştığı o gece, tanrıçayla şehvetli bir aşk yaşamış. Şehvetin sonucunda Afrodit'in bacağında oluşan bu leke ertesi gün fark edilmiş. Gizlice kaybolan gence ne olduğu bilinmiyor. Yalnız, saygın bir aileye mensup olduğundan, adı önce gizli tutuluyor ve zamanla da unutuluyor...
" [1]

Cinselliğin uluorta konuşulamadığı Antikçağ'da, insanlar özgürce fanteziler kurabilecekleri yeri, Knidos olarak belirlemişler. Öyle ki, bu cinsellik gizli, ancak çok da heyecan verici bir şekilde yaşanırmış. Genelev kalıntıları, Knidos'taki cinsel yaşamı günümüze taşıyan en önemli bulgular. O çağlarda genelevleriyle ün yapan kent, uzak diyarlardan gelen gemiciler ve Arap tacirlerin uğrak yerine dönüşmüş.

Eski kaynaklara göre, herkesin giremediği, kentin yasak bölgesi ilan edilen bir bölüm varmış. Sokakta ve yerlerde sevişenlere, kadın kılığına girmiş erkeklere, ağır makyajlı, dönemine göre bol dekolteli kadınlara mekânlık ediyormul bu alan... Knidoslular, gemicilere en güzel kadınları sunup, açık saçık resimlerle süslü kandiller satarlarmış...

Zamanın ünlü yontucusu Praksiteles'in beyaz, sert mermerden yaptığı eser, tanrıça Afrodit'in ilk çıplak heykeli. Kendinden emin, hafif açık dudaklarındaki tebessümle tüm cazibesini gözler önüne seren, çıplak, güzelliğiyle insanları mest eden bir heykel... Bu şaheser, o dönemin tüccarlarının seks pazarı için de bulunmaz bir fırsata dönüşmüş.

Kentin büyüsüne kapılanlar ve kentte yaşanan aşk öykülerini bilenler, burayı sınırsız cinselliğin merkezi olarak kabul etmişler.

Heykelin, yıllar sonra, bir Bizans imparatoru tarafından İstanbul'a götürüldüğü ve birçok kopyasının yapıldığı rivayet ediliyor. Knidos'ta yapılan kazılarda, heykelden en ufak bir parça bile bulunamadı. Bütün bu ihtişamdan geriye, sadece, kalp şeklinde mermer kolonlardan oluşan bir yol kalmış durumda.

Knidoslu Demeter'in dramatik efsanesinde de, Anadolu'nun Pompei'sinden yansımalar görmek mümkün:

"Tanrıların tanrısı baba Zeus, tanrılar hiyerarşisindeki rakipsiz konumuna karşın, karısı Hera ile olan evliliği dışında pek çok aşklar yaşamasıyla ünlü. Ölümlülerden bile gözüne kestirdiği, canının çektiği bir kadını aklına koyunca hiçbir engel tanımaz, ona sahip olurdu.

Binlerce yıl öncesinin Olympos sosyetesinde yüzyılımızın "uçkur gate" olaylarının bin beteri ve her türlüsü, Helen tanrıları arasında da vardı anlaşılan. Kimsenin ses çıkaramadığı bu büyük seks skandallarının değişmez başrol oyuncusu da, ne ilginçtir ki, "gökleri titreten, yeri göğü hallaç pamuğu gibi atan" Zeus'tu... Sarışın örgülü saçlı, sağlıklı ve güzel bir tanrıça olan Demeter'le yaşadığı macerayı ve kızı Pershephone'nin doğuşunu Hesiodos şöyle anlatıyor: "Demeter'in de yatağına girdi Zeus, canlıları doyuran, tarlalar tanrıçasının... Ak kollu Persephone'yi doğurdu Demeter...
" [1]

[1] http://www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00228/

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara