Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '18

 
Kategori
Deneme
 

Kolonya Kokusu

Kolonya kokusu bana otobüs yolculuklarını hatırlatıyor. Çocukluğumun bayramlarında iki ayrı şekerliğimiz olurdu. İlk şekerliğe, nispeten ucuz olan rengarenk şekerler tepeleme doldurulur, ellerinde çantalarla, poşetlerle kapı kapı dolaşıp bayram kutlayan çocuklara ikram edilirdi. Diğerineyse en pahalı markalardan şekerler, çikolatalar konulur, bir de çocuk aklımla o dönemin lüks ve keyif simgesi olduğunu düşündüğüm sigaralar sıralanırdı. Misafirler için ayrılan bu ikinci şekerliğe çeşit çeşit limon, tütün, mandalina  kolonyaları eşlik ederdi. Bu kokuları ellerine, boyunlarına, sakallarına süren misafirlerin hemen ardından şekerlerini açmalarını izlerdim. Bu keskin kokular da bir lüks göstergesi olacak ki otobüs yolculuklarında firmalar bunlardan bol bol ikram ederdi yolcularına. "Hoş geldiniz, kolonya alır mıydınız? İyi yolculuklar." Sene 2002 sanıyorum, ilk uzun yolculuğum; uzun derken öyle 5-6 saat değil, tam 13 saat. Muhtemelen büyüklerimden birinin kucağında oturuyorum, muavin yorgun yüzüne donuk bir gülümseme yerleştirerek geziyor koltukların arasında, otobüs hareket halindeyken nasıl ayakta kalabildiğini merak ediyorum. Muavin ilerledikçe birbirine sürten ellerin arasından kayan sıvıların sesini duyuyorum, gerçekten duyuyorum. Kolonya kokusu otobüsü kaplıyor, burnumdan mideme akıyor sanki, nefes aldırmıyor bana. Hafif bir öğürme geliyor, sonrası malum. Yan koltuklardan birkaç baş dönüp tiksinerek bakıyor, annem mahcup, poşeti kapatıyor, kusmuğun izlerini yok etmeye çalışıyor. Kolonyalı mendiller çıkıyor bu sefer ortaya, bir öğürme daha. Yine de kolonya kokusu kusmuk kokusuna galip geliyor.

 

21 yaşındayım ve hala kolonya kokusu bana otobüs yolculuklarını hatırlatıyor. Hele bir de bu kokuyu otobüsteyken aldığımda... Otobüsün en arkasında, ayağının yanında bir valiz, kucağında da hafif bir çuval olan bir teyzenin yanında oturuyorum. Telefonu çalıyor, hem kucağındaki çuvalı dengede tutup hem de telefonuna ulaşmak için çırpınıyor bir süre. Sonra telefonun çıktığı cepten keskin bir kolonya kokusu yayılıyor, gelip burnuma doluyor. Annemin kucağına; basık, insan dolu otobüse dönüyorum. Burnum içgüdüsel olarak bir duvar örmeye çalışıyor önüne ama nafile; duvarın üstünden aşıyor, gözeneklerinin içinden geçiyor koku. Suratım ekşiyor, bozuluyor ifadem, yine hafif bir bulantı. Kusma bir an önce gelsin istiyorum, çocukluğumdaki gibi içimi boşaltayım. Gelmiyor ama bulantı yine de benimle kalıyor, alışıyoruz birbirimize. Kolonya kokusu havada asılı, trafik sıkışıyor. Yol bitmiyor, otobüsün kapısına yağmur damlaları vuruyor. Oradayım, 7 yaşında, aslında bilmiyorum belki de 6. Babaannem elindeki misafir şekerliğini kolonyayla beraber buzdolabının üstüne bırakıyor, mavi beyaz bir örtü var buzdolabının üstünde. Annemin çeyizinden mi yoksa babaannemin mi kestiremiyorum. Her zamanki gibi incecik ve güçlü babaannem, tülbentini düzeltiyor. Bizim orada hep beyaz, incecik tülbentler takıyor kadınlar, altlarından kınalı, gür saçlarını seçebiliyorsun. Bizim orada kadınlar saçlarını seviyor, erkekler de kadınların saçlarını görmeyi. Babaannemin kınalı saçlarını seçiyorum, yeni yakmış kınasını biliyorum. Beyaz tülbentin görüntüsü hoşuma gidiyor, gülümsüyorum...

 

 
Toplam blog
: 8
: 176
Kayıt tarihi
: 20.08.17
 
 

Ben, cümleleri serbestçe devirebilmek için yazı yazıyorum. ..