Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '10

 
Kategori
Güncel
 

Komplocu’ya aşık oldum!

Komplocu’ya aşık oldum!
 

1973 yılında, Stockholm’da bir banka şubesine giren soyguncu, “Hepiniz yere yatın şimdi parti başlıyor” diyerek, bankada çalışanların birçoğunun kaçmasına göz yumup, sadece 3 banka memuresini esir alması ile başlayan ve 4 gün kadar süren bir olay, tüm dünyaya ilginç bir deyim kazandırdı: “Stockholm Sendromu”

Dördüncü günün sonunda polis, rehinelerin hayatını tehlikeye atarak, banka şubesine uyuşturucu gaz püskürtüp soyguncuları teslim aldı.

Ancak polisin bu tutumu halkın ve rehinelerin büyük tepkisine neden oldu. Çünkü, polisin böyle bir operasyon yapabileceğini hesaplayan soyguncular, polisi caydırmak için, rehinelerden birinin boynuna ip bağlamış; “böyle bir şey yaparsanız, rehine uyuşurken boynundaki ip yüzünden boyulup ölür “ diye uyarmış olmasına karşın polis operasyonu gerçekleştirmişti.

Polisin bu tutumu ve pazarlıklar sırasında soyguncularla rehineler arasında oluşan iyi diyaloglar yüzünden herkes soyguncudan yana bir tavır sergiledi. O günden sonra, bu gibi olaylarda görülen bu ruh hali “Stokholm Sendromu” olarak tarif edildi.

CHP-MSP hükümetinde Adalet Bakanı olan Şevket Kazan’da görmüştüm ilk kez, koca koca adamların ağlamasını. Çok alışık olduğumuz bir durum değildi.

Hani insan, Allah korusun kimseye yaşatmasın ama, evladının, çok sevdiği birinin ardından ağlar, onu anlarım ancak işindeki aksilikten dolayı ağlamayı pek yakıştıramam…dolayısıyla yadırgamıştım ağlayan milletvekillerini. Hâlâ da yadırgarım.

Ardından Bülent Arınç gibi AKP’li vekiller ekran karşısında ağlar oldular...Yaşlılık insanı çocuklaştırıyor, duygularına hakim olunamıyor herhalde? diye masum düşünmeye çalışıyorum. Son olarak kendi partilerinin hazırladığı Anayasanın oylanması sırasında fire verilmesi üzerine yapılan ajitasyon konuşmasında ağlayan koca koca adamları görünce söyleyecek söz bulamadım.

Şimdi de CHP Genel Başkanı Sn.Deniz Baykal’ın istifa ettiğini açıklaması üzerine, bazı partililerin gözyaşlarına boğulmasına şahit olduk.

Çok mu acımasızım, bilemedim. Yine yadırgadım…

Beni bu kadar duygusuzlaştıran, politikadaki kıran kırana yapılan savaşlar olmalı. Halka karşı bu kadar vurdum duymaz tavırlarını gördükten sonra, kendileri ile ilgili -bunca kirlilikten sonra- olağan bir şeye hüngür hüngür ağlamalarını asla yakıştıramıyorum.

Kızlarını, tecavüzcüsü ile evlendirmeye kalkacak kadar garip bir kültüre sahip toplumun ferdi olarak, siz isterseniz sendrom yaşadığımı öne sürün, ben bu olaydaki komplocuya aşık olduğumu açıkca itiraf ediyorum…

Dürüstlüğünden şüphe duymasam bile, “gerçekten vazgeçilmez ve faydalı mıdır?” diye kuşku duyarak, hiç gitmeyecekmiş gibi düşündüğüm Deniz Baykal’ın da istifası bence geçikmiş bir istifadır. Tek korkum ise tekrar gelmesidir.

Biz de herşey tersine işliyor; saf ve temiz yüzlerine bakıp “bu genç insanlara ne danışsak?” diye düşünen kurt politikacılarımız onlara sadece getir götür işleri yükleyip (yılıp, kaçmasınlar diye olsa gerek) kapıcılara “Apartman Görevlisi”onurunu verdiğimiz gibi Danışman’lık kadrosu veriyor. Yaşlılar ise koltuklara yapışıp, makamlarını kimseye devretmek istemiyorlar.

Oysa, gençlerin enerjisinden yararlanıp, yaşını başını almış tecrübeli birine danışmak daha akıllıca değil midir?

Burada, bkz.şekil 1 AKP notunu düşmek lazım.

Kısacası, Stockholm’daki soyguncuları ve komplocunun yaptığını onaylamıyorum ama, Sn. Deniz Baykal’ın istifa kararını, CHP ve ülkem adına iyi bir adım olacağını düşünerek umutlanıyorum.

Ayrıca siyasette bu tür olayları da ilk kez görmüyoruz hatırlarsanız, İstanbul’da bir otelde, oğlanlarla âlem yaparken basılanların “….. partili” olduğunu duyduğumuzda, “tüh, tüh reziller!” desek de konu fazla dallanıp, budaklanmadan kapanmamış mıydı? Çoluk çocuğu kucaklarına oturtmalar mı, bir de yetmez 3-4 tane, imamı da işe katarak durumu meşrulaştırdıklarını düşünenler mi, Rus kızlarla “birlikte duj” partileri mi, hangi birini sayalım? Hepsini duyduk, gördük...

Siyaset böyle bir şey. Vatana hizmet bu olmalı!?.

Herkesin gölgesinden korkar hâle getirildiği, bu kadar pisliğin içinde yüzerken sadece komplocuların yakalanması, hatta cezalandırılması beni tatmin etmeyecektir. Belki de yine göstermelik olarak ‘polise taş atan çocuklar’ gibi birine suç yüklenecektir.

Tüm bu yaşananlar karşısında, hem memleketin hem de vatandaşın yüreği yanıyor. Şehitlerimizin kemikleri sızlıyor. Vatandaş için artık önemli olan, ne partilerin oy kaygıları uğruna giriştikleri oyunlar ne de beraber yürünecek yoldaki pürüzlerin temizlenmesi değil, karış karış satılan memleketimin çıkarlarıdır.

Ülkemin her köşesinden feryatlar yükseliyor. Yangın yerine döndü canım ülkem. Artık kişiler önemini yitirmiştir. Bu tür oyunlar-pislikler, kendi göbeğini kesme arayışları içinde olan halkın umrunda değildir.

Sonuç olarak, bu olayın birilerinin daha bir ellerini kirletirken CHP’ye de daha dinamik bir yüz kazandıracağına inanıyorum.

Yeter ki, ağlamayı kesip millete sendromlar yaşatmayı bıraksınlar.

Saime Eren

Not:Bu yazım Odatv'de "Bülent Arınç neden ağlıyor?" başlığı ile yayınlanmıştır.

 
Toplam blog
: 61
: 771
Kayıt tarihi
: 18.09.08
 
 

Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul' da yaşıyorum. Emekliyim. Güncel olayları yorumlamanın yanı..