Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '07

 
Kategori
Mizah
 

Korku ve çocuklar ve kadınlar

Korku ve çocuklar ve kadınlar
 

Geçtiğimiz yaz, artık rahmetli olan bir arkadaşımın kızı, ailecek ziyaretimize gelmişti. Epey zamandır görmediğim çocuklarından küçüğü ilkokula başlama yaşını yakalamış, büyüğü ise üçüncü sınıfa geçmişti. Mevsim yaz, hava da sıcak olduğu için, gelen misafirleri balkonda ağırlıyorduk.

Küçükler, büyükler kadar sıcaktan etkilenmiyor olmalılar ki, herkes serin ve esintili bir yer ararken onlar, sıcak salonda televizyon seyretmeyi daha uygun görüyorlardı. Bu durum, bende bir akıl karışıklığı meydana getiriyordu. Acaba çocukların, sıcaktan rahatsız olmamalarının sebebi neydi?

Bu defa da öyle oldu. Büyükler balkona geçerken, küçükler salonda televizyon izlemeyi tercih ettiler. Aslında onların içeride kalması, bize de yarar sağlıyordu. Bu sayede, büyük bir ciddiyetle ifa ettiğimiz siyasi, iktisadi, sosyal ve dedikodusal muhabbetlerin içine etmemiş oluyorlardı.

Büyük torunumun merakından ötürü, diğerlerinin yanında çocuk filmleri de satın alıyordum. Bize geldiğinde, onları beraberce seyrediyorduk. Bu sayede, küçüklere uygun bir film koleksiyonuna sahip olduğumdan, eve gelen bütün misafir çocuklarına yaptığım teklifi onlara da yaptım:

- Çocuklar, film seyretmek ister misiniz, dedim:
- İsteriz, diye cevap verdiler
- Bakın burada Buz Devri, Shrek vs. var. Peki, bunlardan hangisini tercih edersiniz deyince; ikisi birden;
- Biz korku filmi isteriz, dediler.

Korku filmi bu çocuklar için fazla ama bu kadar rahat isteyebildiklerine göre, alışkın olmalılar diye düşündüm. Onlara, elime aldığım iki diski göstererek:

- Bakın, bende korku filmi olarak, Konstantin ve Wan Helsing var! Bunlardan birini seçin, dediğimde; Konstantin'de karar kıldılar.

Filmi cihaza yerleştirip balkona çıktım. Üç beş dakika sonra, mutfağa geçerken Konstantin, genç kızın içine yerleşmiş şeytanı çıkarmaya çalışıyordu. Şeytan, aynanın içine girmemek için direniyor, kızın yüzü acaip şekillere giriyordu. Görüntü, ses efektleriye birleşince etkileyici bir hava oluşuyordu. Zaten filmde aranan da buydu. Her şey yolunda gibi görünüyordu. Artık benim de küçük konuklarımın memnuniyet derecesini ölçmem gerekiyordu, sordum:

- Çocuklar, filmi nasıl buldunuz?

Küçük olan, yüzüme bakarak soruma, şok edici başka bir soruyla karşılık verdi:

-Amca, bu filmin korkulu yeri ne zaman gelecek?

- ...!

Birden rengim attı ve "elinin körü zaman" dedim. Fakat onlar bunu duymadı. Çünkü, içimden söylemiştim. Sabırlı olmak lazımdı, müşterilerim ne de olsa çocuktu...

Anlaşılmıştı! Bu film, bunları kesmemişti. İkinci filmde daha etkileyici sahneler vardı. Vampirler, yarasalar, kurt adamlar ve çarpıcı mekanlar... Belki bunlardan etkilenirler düşüncesiyle, yeni bir teklifte bulunmaya karar verdim. Onları, mutlaka mutlu etmeyi kafaya koymuştum:

-İsterseniz bir de Wan Helsing'i deneyelim, olur mu?

Hiç itiraz etmeden kabul ettiler. Yeni diski okuyucuya yerleştirerek filmi başlattım ve tekrar balkona çıktım. Fakat kafam çocuklarda kaldı. Acaba bu ikinci film onları korkutabilecek miydi? Bana göre fimde, insana heyecan ve dehşet yükleyen sahneler vardı. Yalnız, bu çocuklar üzerinde nasıl bir tesir göstereceğini kestiremiyordum. Çünkü birinci filmden hiç etkilenmemişlerdi.Tam merakımı gidermek üzere kalkıyordum ki, çocuklar kapıda göründüler:

- Amca, sende daha korkunç filmler yok mu?

- ...!?

Olsa bile bunun bir şey değiştirmeyeceğini anlamış bulunduğumdan kısa bir duraklamadan sonra, "yok!" dedim. Karşımda, standart korkunun ne demek olduğundan haberi olmayan iki çocuk duruyordu. Ve benim onlar için yapabileceğim bir şey yoktu.

Bu olaydan sonra, yani tam elliyedi yaşındayken kadınların, parmak kadar fareden ödleri patladığı halde, kocalarını niçin takmadıklarını anlamış oldum. Demek ki, korkulan nesneler kişilere göre farklılaşabiliyor. Korku objesi kabul edilen şey, insanların algılamasına göre değişiklik gösterebiliyor.

Bu teoriye göre, fareyi dev gibi gören kadınlar, kocalarını da fare gibi görüyorlar. Onun için sürekli tabanlarının altına alıp, ezmenin hayalini kuruyorlar. " Ah şu fareyi bir çiğneyiversem de korkudan kurtulsam diye değil de, ah şu adamı bir presleyiversem" diye düşünüyorlar. Hadi gel de şimdi, fare olmayı isteme!

Geçmiş yıllarda, taşınıp durduğumuz kiralık evlerde farelerle çok savaştım. Olay esnasında eşim, feryad figan bir sandalyenin üzerine çıkar, mücahedenin bitmesini beklerdi. Fare dolabın arkasına girdiğinde, elinde sopa olan biri, onu benim beklediğim tarafa kaçırtsa, iş kolay olacaktı ama kadın, bir türlü sandalyeden inmezdi.

Sırf kadının bana yardım etmemesinden ötürü; bir tek fare ile saatlerce uğraştığım olmuştur. Sonunda ikimiz de iyice yorulurduk. Belki inanmayacaksınız ama bir zaman sonra, fare ile göz göze gelir, karşılıklı bakışırdık. Onun gözlerindeki korkuyu ve yalvarışı görebiliyordum. Sanıyorum o da benim düşmanca bakışımı farkediyordu. O bakışlardan etkilendiğim için yakaladığım farelerin çoğunu sokağa canlı olarak atmışımdır.

Fareleri etkisiz hale getirerek kendisini, ebediyyen sandalye üzerinde kalmaktan kurtardığım kadın, şimdi bana minnet mi duyuyor sanıyorsunuz? Nerde... Her zamanki gibi benden hiç korkmuyor.

Sebebini rahmetli arkadaşımın torunlarından öğrendiğim için, artık bu durumu yadırgamıyorum. Şu çocuklar da bazan ne kadar öğretici oluyorlar değil mi?

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..