Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '14

 
Kategori
Deneme
 

Korkularla yol almak

Korkularla yol almak
 

Beş çocuklu bir ailede iki numaraydım ben: Dört kız, bir oğlan. Çocukluğuma dair aklımda kalanlar, hatırlanmaması gereken acılar yumağı. Sevgisizliğin, şiddetin bütün kademelerini ne yazık ki gördüm. Sadece ben mi? Hayır tabiiki... Dört kardeşim, ben ve annem... Ne kadar dayanabilirmiş insan, ne kadar sabırlı olabilirmiş, en yakınımda; bir kadında, annemde gördüm. Öldürmeyen Allah öldürmez denir ya hani. Korkunç şeylerdi yaşadıklarımız. Yokluktan ekmek ve su nasıl var edilebilirse, nasıl mücadele edilirse hayatla inadına, annemde gördüm. Kafamda çözmeye çalıştığım sorular var, üstelik cevapları olmayan.

Bu satırları yazarken kırk beşimdeyim; sabrına şaşkın olduğum annem altmış beşinde. Hâlâ bırakmıyor şiddetin her türlüsü annemin yakasını. Soruyorum; neden sabrettin bunca yıl? Neden kıydın kendine annem? Beş küçücük çocukla gidebileceği bir kapı yok, sahip çıkacak kimse zaten yok, ekonomik özgürlüğü de yok. Bunlar klasik cevaplar. Cesaretinde mi yok annem, diyemiyorum; gitmekten çok kalabilmek en büyük cesaret zaten. Ne eşinden ne çocuklarından güldü yüzü. İnsanların kaderleri nasıl yazılırsa öyle mi biter hayat? Kaderinizi yazabilir misiniz en baştan? Cesaretiniz işe yarar mı? Bunu da anlayamadım. Neden hep acıları kadınlar çeker? Oysa erkekleri doğuran, yetiştiren de kadındır. Yıllarca karşısında canavarlaşan bir adama, nasıl dayanır insan. Çocukluğumun karanlık günleri de geceleri de çıkmıyor aklımdan. İki göz bir ev; bir oda bir mutfak içinde, yedi kişi yer yatağında dizili, beş çocuk, alkolik,kumarbaz bir baba. Gecesi gündüzü olmayan bir baba… Sözüm ona aile. Olmaz olsun denilecek kadar acı hatırladıklarım. Annem, maaş günlerini beklerdi korkuyla, babam o günlerde eve gelmezdi; içki masalarında, parası bitene kadar kalırdı. Açlık ve varlık içinde yokluk, kaderimizdi bizim. Herkesin babası eli kolu dolu gelirken evlerine, biz bakardık öylece. Bizim babamızın eve dönünce bahanesi hazırdı. Suçluluk duygusundan kurtulmaya çalışırcasına şiddete başlardı. Sıralanırdık dayak yemek için. Annem en sona bırakılırdı biz korkup sinelim diye. Zavallı annem, nasıl dayandı o acılara, o adama? Nasıl ödenir anaların hakkı? Hele benim annemin!.. Çocukları için katlandıkları... Dedim ya dört kız, işte onlardan üçüncüsü daha anne karnındayken şiddetin kurbanı oldu. O izlerle doğan, özürlü bir evlat... Anne olarak bir de her gün evladınıza bakarak yaşarken ölmek!.. O da durdurmadı babamızı. Vicdanını hiç sorgulamadı. İşkenceler devam ediyordu en acımasızlığıyla. Yıllardır komşularımız acırdı bize. Onlara da sığınamazdık; korkarlardı babamın onlara da saldırmasından. Kocaman ergen çocuklar olmaya başladığımızda bile sıralanırdık ayakta, altımızı ıslatırdık korkudan. Kim bilir dünya üzerinde çoğunluğu ne kadardır mutsuz evlerin; çocuklar nasıl sağlıklı bireyler olarak yetişir o evlerde, sözüm ona ailelerde? Sonra onlar nasıl çocuk yetiştirir? Topluma ne kadar faydası olur? Kısır döngü sanki.

Annem bütün bu olumsuzluklara rağmen, yaptığı el işleriyle üretirdi. Biri engelli,beş çocuğa rağmen yine de zaman bulurdu. Para kazanabiliyor olmasa ne yapardık biz. Dar günlere yatırım yapardı kendince. Sanki dar olmayan günü varmış gibi. Yuvayı diş kuş yaparmış ya, annem buna en büyük örnek. Hamarat, öğrenmeyi seven bir annem var benim. Çok şükür ki hâlâ var. Ürettikleriyle, kazanabildikleriyle sırtımızı yaslayabileceğimiz, kalemiz bizim.

Sonraki zamanlarda evlendik yıllar içinde sırayla. Bir kardeşimiz hariç. Onun bakıma ihtiyacı varken nasıl aile kurabilirdi ki? Yani annem bir de vicdan şiddeti görüyordu yıllardır. Diğerlerinin acısı geçer belki ama ya bu!

Çocukluğumda ilkokula kadar okuyabildim. Tahta bir kapısı vardı evimizin. Tebeşir getirirdim okuldan, kapının arkası yazı tahtası olurdu. Kardeşime, çocuk aklımla okuma yazma öğretirdim. İki yaş var aramızda. O günlerden iki kelime kalmış aklında: ot, yaprak. Bugün kırk üç yaşında, engelliler okuluna gidiyor. Hâlâ söyler onları unutmadan. Bakarsınız yenilerini ekleyebilir, yeni kelimelerle okumayı öğrenebilir. Benim hâlâ umudum var.

Bizler yani diğer kızlar, çok şükür, iyiyiz. Evliliklerimizde, küçük sorunlar dışında sıkıntı yok. Kimin sorunu yok ki? Eşlerimiz düzgün insanlar, çocuklarımız sağlıklı. Çok şükür, annemi bizler çok üzmedik. Çocukluğunuzun acı izlerini silemiyorsanız, yol alıyor sizinle beraber bugünlerinize. Siz kendinizi geliştiremezseniz, sıyıramazsanız girdap gibi çekiyor içine. Hayat her anıyla bir sınav, her zaman yenik başlıyorum bütün mücadelelerime. Gevşediğin anda yok olmaya mahkûmsun çünkü. Bugüne değin ben başardım, bundan sonra da pes etmem umarım.Sorumluluk duygum biraz fazla. Hem babamın hem annemin yerine yükleniyor, aile içinde köprü olmaya çalışıyorum dağılmayalım diye. Acılarımızı paylaşıyoruz; onu öğrendik çünkü. Biz gülemeyiz çok; hemen kötü şeyler yaşayacağımız gelir aklımıza. Ağlamakla gülmek kardeştir aslında. Her şeye rağmen içimdeki sevgi şırıl şırıl akan bir ırmak gibi. Bu yüzden kalbim, insan sevgisine hep açık. Zarar gördüklerimden bile vazgeçemem ben. Yaralarım çok olduğu için, yaralamaktan korkarım. Kendimedir hep zararım. İçimde bir çocuk var hâlâ, yaşama sevincim benim. Bugünlerde biraz hasta ama... Sevgisiz büyüdüğümüz için doymuyorum sevgilere ben. Biliyorum eksikliğini, hâlâ başımı omzuna koyabileceğim bir baba arıyorum. Ne eşim ne çocuklarım yerini tutabiliyor. Baba sevgisi bir başka. Bunu baba sevgisizliğinde daha iyi anlıyorum. Hani Zümrüdüanka kuşu vardır ya; zorlandığım zamanlarda o hikâyeye sığınırım. Küllerinden yeniden yaratır kendini. Yaralı da olsa, içimdeki çocuğa sarılırım sımsıkı. Öyle başarıyorum yok olmamayı, öyle başarıyorum çocuk saflığında sevebilmeyi. Hepimiz yok olacağız bir gün, belki de bugün. İnanın hiç uzak ihtimal değil. Ne kadar çoğaltabilirsek kârımızdır. Sevgi kalacak, zenginliğimizdir bizim. Sevgiyle insan biriktirmek servetim benim. Bana öğretmediler ama ben deneyerek öğrendim sevmeyi. Anneme, babama bile bol keseden dağıtıyorum. İşe de yarıyor; şimdilerde babam sakin, kötü alışkanlıklarını uzaklaştırabildi etrafından. Annem evde tam anlamıyla söz hakkına sahip,  hatta bütün haklara sahip. Kaybolup giden bir ömür, geride kalan, bugünün öneminde sorgulatıyor kendini geçmişin izlerinde. 

 
Toplam blog
: 111
: 161
Kayıt tarihi
: 24.12.11
 
 

1965 Zonguldak doğumlu ve halen Zonguldak'ta yaşamaktayım.Yazarım ve çeşitli platformlarda sunucu..