Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '08

 
Kategori
Haber
 

Korkuyu sevmek

Korkuyu sevmek
 

insanlar kar yağışıyla huzurlu, mutlu


Bizim millet olarak korku ile ayrı bir bağımız var.

Korku ya en sevdiğimiz duygu ya da korkudan çok korkuyoruz.

Kar yağışını sever misiniz? Bende. Zaten tüm dünyada kış özlemle beklenir, kayak merkezleri dolar, kar üstünde süzülmenin zevki çıkarılır.

Dün televizyon haberlerinde “şu kadar yüz köyün yolları kapandı ulaşım kızaklarla yapılıyor, fırtına geliyor, kar geliyor, şehirde ulaşım durdu, kar yağışı hayatı felç etti, kar alarmı” vs. haberlerini dinliyorum. Bu haberlerde zevk mi var, korku mu? Bir anlam veremiyorum.

3 ay öncesini düşündüm. “100 günlük suyumuz kaldı. Ülkemiz küresel ısınmanın ve çöl sıcaklarının pençesinde.” Alın o görüntüleri bu günle karşılaştırın aynı ülkeden görüntüler diyemezsiniz. Kar ve yağmura bereket diye bakan ve göletler, barajlar doldu diyen bizi sevindiren, televizyon karşısında huzurlu olmamızı isteyen kanal yok. Toplumu korku ve paniğe sürüklemek için görüntü yetmeyince haber spikerleri endişeli bakış ve konuşma tarzını da gösteriyorlar. “Yetkililer bu yılın daha zor geçeceğini ve zorunlu olmadıkça sokağa çıkılmamasını istiyorlar” vs.

Ne güneşe sevinen, ne kar yağdı kuraklık hikâyeymiş diyen var. Ben bu haberlerin hiçbirine inanmayan biriyim. Kar yağınca penceremden keyifle seyreder, o güzelim sanat eserinin gökten nazlı nazlı inişine dikkat kesilirim. Toprağa düşen her kar tanesinin temizlik, bereket, bol su ve güzel bir yaz olduğunu düşünürüm. Fırtınanın havayı nasıl temizleyip çekilmez İstanbul havasını her yıl binlerce kez süpürüp götürmesini ormanda, dağlarda, denizlerde bol oksijen toplayarak diyar diyar gezdirmesini aklımdan geçiririm.

Aslında bu tür haberlere tüm Avrupa karşıdır. Toplumu gerginliğe huzursuzluğa ve paniğe sürüklemek onlarda psikolojik sorunlar oluşturup, halkın mutluluğunu azalta bilir. Çalışma keyfini kaçırabilir, gerginlik, kavga huzursuzluk çıkarabilir, boşanmalar olabilir, çocuklar bu korku ile yazdan ve kıştan nefret edebilirler. Kar korkusunu yıllarca içlerinden atamaya bilir, en küçük sıcaklıklarda bunalıma girip saldırganlaşabilirler.

Deprem korkusu televizyonlara aylarca belki yıllarca magazin konusu oldu. Dişe dokunur bilimsel gelişmeler de yapılmadı. İstanbul veya ülkemiz yeni imar planıyla tanışmadı. Neydi o zaman bütün bu yaygaralar. 3 vakte kadar deprem beklentileri. 10 yıl boyunca korku salacağınıza 10 yılda ülkeyi imar edin bunun korkusunu değil huzurunu yaşatın belediye, üniversite, sanayi işbirliğini sağlayın takipçisi olun size medyun olalım. Medya üniversite el ele güvenli yarınlara diyelim. Ama bilim ve gerçekler değil dedikodu ve korkuyu seviyoruz.

Bir falcı kadın, kocanın sevgilisi var dese en tahsilli kadınlar bile buna hemen inanıyor, olmayan sevgili yüzünden evin huzurunu kaçırıp boşanmaya gidiliyor. Bir üniversite görevlisi üniversite kürsüsünden bir konuşma yapıyor (hatta söylemediği sözden) 15 ay hapse mahkûm oluyor. Gerekçe basın.

Akılla düşünmek, tedbirle hareket etmek lazımdır. Hissi düşünmek ve panikle hareket etmek neticeye götürmez, zarar verir.

Sosyal bir varlık olan insan, bazen küçük menfaatler için tüm toplumu etkileyecek hamleler yapabiliyor. Tarla kazanmak için orman yakan çiftçi, ormanı katledip villalar konduran şehirli, tüm atıklarını güzel dere ve nehirlere akıtan fabrikatör, zehirli atıkları gemiye yükleyip denizlerde batıran gelişmiş ülkeler vs. en az tahsillisinden en yüksek bilgi kazanımına sahip ülkelere kadar herkes bu dünyaya gecenin bir vaktinde darbe vuruyor.

Bunlar kusma ile dışarı atılıp ortaya çıktığında belki on yıl süren (insan gücüyle) çalışmalarla tekrar temizlenmeye çalışılıyor, fidanlar dikilip boş araziler ağaçlandırılmaya çalışılıyor. (Güzel bir gelişme de oluyor, ülkemiz son 10 yılda orman bakımından %13 artış yaşamış. Bu durum bilinçlendirmeyle olmalı, korku ile değil ama korku hep tercih sebebimiz.)

Unutmayalım; insanlarımıza bu güzel ekrandan trafikte nasıl davranılacağı, 5. kattan çöp bidonuna poşet dolusu çöp fırlatılamayacağı, mahallede oynayan çocukların arkadaş olduğu gibi apartman kuralları anlatılsa, halkımız toplumsal yaşamı çok hızlı öğrenecek, trafik magandaları, apartman kavgaları bitecektir.

Dünya kuraklık geçirdi dediler Türkler orta Asya’dan göç edip Karadeniz kıyalarına, Hazar denizi boylarına yerleşti. Şimdi kuraklık var diyorlar kardan yağmurdan geçilmiyor. Bu kuraklık dedikleri havanın 10 katı Asya, Amerika, Afrika çöllerinde binlerce yıldır var. Eğer ABD’nin kuraklık kurtarılamaz dereceye geldi, tüm nükleer santralleri ve yüksek ısı yayan ağır sanayi fabrikalarını ben dâhil tüm ülkeler kapatsın derse o zaman biraz inanacağım. Değilse yüzlerce nükleer santralleri çalıştırıp, on binlerce fabrikayı işleten ve dünyanın her yerinde on binlerce bomba ve silahı kullanarak dünyanın dengesini bozmaya devam ABD intihar edemez. Kuraklık korkusuna inanıp sakin ülkemizde fabrikaları kapatmak saflık, insanımıza bir vesileyle korku salmak ise sosyal huzurumuzu baltalamak olur.

Bırakın bizim insanlarımız da bilimsel çalışma yapsın, fabrikasında gürül gürül çalışsın, üniversite araştırmalarıyla son 50 yılın en iyimser gök mavisini ve temiz denizlerini yaşıyoruz bilgisini bulsun ve yayınlasınlar. Göreceksiniz dünyayı yanıltmaya devam eden güçler “ne ozonun delindiğine inandılar, ne küresel ısınmaya” diye ters yüz olacaklar.

Mutlu yarınlar dileğimle.

Muammer MURAT

www.muammermurat.com 30.1.08

 
Toplam blog
: 163
: 4552
Kayıt tarihi
: 03.09.07
 
 

1965 yılında Erzincan'da doğdu, İzmir'de yüksek eğitim alıp, devlet memuru oldu. 5 yıl süreyle bi..