- Kategori
- Eğitim
Köşe Bucak Anadolu
Yazarı: Fakir Baykurt
Sivas toprağı
Fakir Baykurt Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümünü bitirdikten sonra Sivas’a atanır. Ailesi ile Sivas’a gelir. Annesi kız kardeşi ve karısı vardır. Ayrıca Fakir Baykurt yazardır. Fakir Baykurt lise öğretmeni olmayı düşünürken ortaokul öğretmenliğine verilir.
Hemen derslere başlar, haftada 32 saat. Dört saati ücretlidir. Böylece beş on kuruş ekleniyor maaşa. Sınıflar tıka basa dolu. Her birinde 58-60 öğrenci, okulun avlusu alabildiğine dar. Sivas’ın en eski ortaokulu, öğrenciler köyden geliyor. Şehir içinden az. Bir sınıf beş altı şube: A, B, C, D, E, F, G’ye kadar gidiyor. Köylerden gelenlerle, şehrin yoksul kesim çocukları E, F, G’de toplanıyor. Kız örgenci konmuyor onlara. Kızlar A’da, B’ de… Yöneticiler, “Burası Sivas, böyle gerekir” diyor. Bu yüzden pek çok örgenci horlanıp arkaya itildiği duygusuna kapılıyor. Morallerini dengelemek için elinden geleni yapıyor. Tahtaya kaldıracak olsa aslanım, paşam… Diyor boş vakitlerinizde kitap okuyun, yazı yazın, büyük adam olun diyor. Okulda kitaplık yok. Örgencileri duvar gazetesi çıkarmaya özendiriyor. Öğrenciler daha ilk aydan başlarlar. Başı Yılmaz Gümüşbaş çekiyor. Bir büyük kartonu sütunlara bölerek, yazma el becerisi olanlar beliriyor, yazı yazmak istiyorlar. Okulun iş göreni kadınlara, “teyze hanım” der. Yönetim öğrenci not defterlerini dağıtıyor. Sınıf sınıf bütün öğrencilerin adını yazar. Seçim gelir görevli olarak bir köye gider. Öğrencilerinden birinin köyüdür. Bu köyde ermeni çokmuş ama azalmış artık.
Göç Buyruğu
Saniye teyze öğretmenler odasının kapısını aralayarak, “Seni müdür istiyor, git yanına” der. Müdürün odasına gider. Ders zili çalacak, şimdi gidin, sonra gelin, der müdür. Dersten sonra müdürün yanına varır. Müdür seni elimizden kaçırıyoruz ne yazık, der. Bir yazı çıkararak yazara uzatır. Sizi Hafik Ortaokuluna veriyorlar, işte yazı, der. Hafik, Sivas bağlı bir ilçeymiş. Müdür, “Oraya bir ortaokul açılacak diye duyuyorduk, demek ki açılmış. Sizleri toplayıp bir kadro oluşturacaklar.” Der. Tutanağı imzalayıp öğrencilerle vedalaşır. Mehil müddeti yedi gün verirler. Bu süre zarfında Hafik’e gitmek gerekiyor.
Hafik Yolu
Havası tozlu ve soğuk esiyor. Kızılırmak’a doğru çayırlar sis altında. Hafik in evleri yolun iki yanına sıralanmış, çarşısı kuru bir yer. Ortaokulu sorar, bilen yok, ilkokulu gösterirler Fakir öğretmene. İlkokul müdürü Mustafa seçkin beyin yanına gelir ve durumu anlatır. Mustafa Bey ortaokul var, diyerek elini yüreğinin üzerine koyar. Daha ortaokul açılmamış. Ne müdür ne de öğretmen var. Hemen ev aramaya başlar. Gandi diye bir kişinin evini tutar. Birkaç gün sonra müdür gelir. Şinasi Gülümpınar ismindedir. Şarki Karaağaç köyünde matematik öğretmeniymiş. İlk müdürlüğüymüş burası. Ailesini ev tuttuktan sonra getirecekmiş. Müdür zara yolundaki boş bir evi okul açılana kadar kullanalım, diyor. Ancak o bina sağlam olmadığı için oturulmuyormuş ve izin de verilmiyormuş. Sağlam raporu alınması gerekmiş. Bu binayı onaralım, zaten kışın okul açılmaz, diyor müdür. Mustafa Bey bir liste yapmış öğrencilere. İki hafta sonra okulun açılacağını duyuracağını söylüyor. Ustaları da bulmuş. Binayı iyice inceliyorlar. Bina sallanıyor bunu sağlamlaştırmak gerek. Nerdeyse binayı baştan inşa ediyorlar. Müdür, bir okul açmanın yüz türlü işlemi var nerdeyse, diyor. Yarın Sivas 'a gidip mühür başlık, gelen giden defteri, kütük defteri, demirbaş, ecza dolabı, bayraklar sipariş edeyim diyor.
Ahır Şekilleri
Türkçe, Tarih, Coğrafya, Yurttaşlık, Resim-iş bütün dersleri üstlenir. Fen bölümü derslerini müdür alır. Mustafa Bey'e de Din Dersi düşer. 42 öğrenci olur. Müdür odası çok güzel olur. Ancak öğretmen odası yoktur. Müdür odasını ortak kullanıyorlar. Öğrenciler güler yüzlü, ciddi bir sokuluşları var. Biri ikisi suludur. Biraz takılgan hatta alaycıdırlar. Köylerden gelenleri küçümseyen kasabalılar göze çarpıyor. Kızlar ortaokul şapkası alıyor. Kara önlük diktiriyorlar. Erkeklerde pantolon, kravat zorunludur. Onların da şapkası var. Beden eğitimi dersini müdür alır. Hemen bir bayrak, flama sağlar. Arkasından bir trampet takımı kurmayı planlar. Okul arması çizmeye dahi başlar müdür.
Öğrenciler ikindi olunca gidiyor. Temizlik işlerine kalmıyorlar. Hizmetliler yapıyor. Müdür yıllık ders planlarını istiyor. Önceden hazırlar fakir öğretmen ve müdüre teslim eder. Bir sınıf için bütün derslerin konularını hem müfredat hem de ders kitaplarından ayıklayıp yazar. Eğitsel çalışmalar koyar yıllık programlara. Müdür tiyatro konusunda düşüncelerinin olduğunu öğrencilere iki tane oyun oynatmak istediğini söyler.
Köyden gelen öğrenciler çok sefil durumdadır. Kalacak yerleri yok. Bir kaç kişi birlikte küçük bir oda kiralayıp kalıyorlar. Bunlara yurt yapılması gerek diyor fakir öğretmen. Öğrencilerin oyun alanları yok kütüphaneleri yok. Öğrenciler çok serbesttirler. Derslerine önem vermiyorlar öğretmen onlarla konuşarak iyi karne almalısınız köyünüze anne ve babanıza sevinçle gitmelisiniz diyor. Bundan sonra çocuklar daha özenli davranıyorlar. Fakir öğretmen köylere gidip gezmek öğrencilerin aileleriyle tanışmak istiyor. Bunun için köy gezileri planlıyor.
Göl Sazanları
Öğrencilerin her ay iki seçme şiir yazdırır defterlerine. Bulun, siz de yazın, siz de deneyin yazmayı, der. Duvar gazetesi çıkarmaya teşvik eder. Sivas’tan büyük kartonlar getirtir. Beyaz renkli düz sütunlara ayırır. Yazılarını yapıştırlar. İlk sayıyı duvara asarlar. Adı, Işık olur. Bazılarına rol vermedi, diye küserler. Onlara, siz de bunların eksiklerini bulun ve eleştirin, onları da asalım, der. Ömer isimli bir öğrencinin babası okula gelir bir gün. Elinde iki tane sazan balığı vardır. Fakir öğretmen derstedir. Bir gürültü duyar ve dışarı çıkıp bakar. Müdür bağırır. Yemeyiz rüşvet diye. Müdür adama bağırıp azarlar. Adam okuldan çıkar ama ağlayarak. Yanına gider Fakir öğretmen teselli eder ve bir yanlış anlama var düzeltirim ben, der.
Sandıktan Çıkan
Bir sabah kahvaltı yaptıktan sonra defterini dosyasını alıp okula koşar. Yarhisarlı Cafer’in oğluna, Ornevitli Hüseyin’e, Hafikli manav Salim’in kızı Sevim’e, Töredilerin Turan’a ders verecek. Üst üste dersler var. Yılanların Öcü adlı romanı ne zaman yazacak, bilmez. Derslerden falan fırsat bulamaz. İkindinden sonra eve gelince bir sandık gelmiş postadan. İçini açıp bakar. Samim Kocagöz’den gelmiş. Yazı makinesi göndermiş. Romanını daha hızlı yazmak için.
Okulu Tutunduruyoruz
Müdür, İstanbul’dan, koyu lacivert ile portakal sarısından yaptığı armayı yollayıp göğsüne bastırır. Borazanlar, bayraklar, trampetler, flamalar getirtir. Müdür öğrencilere derste kazandırdığımız bilgiler önemli ama şu sırada dış görünüş daha önemli, der. Müdür Beden Eğitimi derslerini Sultan Çayırı denen doğu batı yönünde uzanan boş alanda yapıyor. Amacı ise yaz gelince ortaokulu buraya yapmak istiyor. Yaz başlamadan temeli atalım, diyor. Bir yandan da Molier’in “Hastalık Hastası” ile Baltacıoğlu’nun “Akıl Taciri”ni oynamaya karar verirler.
Çok öğrenci katılır. Herkes rollerini ezberlesin, der müdür. Rollerde oynayan öğrenciler çok başarılıdırlar. Derslerinde de öyleler. Bu öğrencilerden birisi Hasan Taşkın… Ama Fakir Hoca’dan iyi not alırken müdürden sürekli zayıf alıyor. Her iki oyunda da başrolü oynamaktadır. Kostümler konusunda müdür çok ciddidir. Herkes kendine giysi bulacak, diyor. Ama birkaç ailenin durumu iyi, onun dışındakiler kötü. Hasan bunların başında geliyor, durumları kötü olanların. Okul kitaplarını dahi ödeyememiştir. Mustafa beyle çözüm bulmuşlardır. Hasan’a rol gereği temiz gömlek, kumlu kravat, modaya uygun takım giysi, fötr şapka, parlak ayakkabı, bir de baston gerekiyor. Ancak bunları temin edemiyor Hasan. Müdür herkesin içinde bağırıp kızıyor. Mustafa Bey ne gerekiyorsa verir Hasan’a. Ancak elbiseleri dikkatli kullanmasını ve iş bitince iade etmesini söyler. Ancak Hasan oyun dışında da o giysilerle dolaşıyor, okula onlarla gelip gidiyor. Pantolonun paçaları eskiyecek yerde sürünmekten. Mustafa Bey bir şey diyemiyor. Oyunları bitirirler ve ders yılı sonunda sınıf geçme kalma toplantısı yapılıyor. Müdüre Hasan’ın durumunu sorar. Matematik ve Fizikten kalmış. Hasan sınıfı geçerse Merzifon Astsubay Ortaokuluna gidecek. Ama müdür ikna olmuyor. En sonunda Fakir öğretmen Hafikli varsıl kızları bırakırım, diyerek müdürü, Hasan’ı geçirmekte mecbur bırakıyor.
Pişman Ayları
Kızılırmak kıyısına gitmek ister Fakir öğretmen. Ama kimse onunla gelmez. En son Mustafa beye, bari köylere gidelim, der. “Biz bu ortaokulu boşa mı açtık. Kasaba ortaokulları kır bağları gibidir. Bakarsan bağ olur. Bakmazsan dağ olur.” Der. Mustafa Bey köylere gitmeyi kabul eder. İkisinin de çizmesi yoktur. Bir çift pabuçla gelirler. Hasan Taşkıngil’e uğrarlar. Hasan’a, dersler ne olacak, diye sorar. Geçen geldiğimde de böyleydin, hep böyle mi götüreceksin ayları, der. Hiç olmazsa akşamları bir köşede iki üç saat çalışmalısın, ödevlerini hazırlamalısın. Yoksa başaramazsın, der. Ailesi de, okumazsa okumasın, biz okumadık da açlıktan öldük mü, derler. O da arabacı olur benim gibi, der babası. Geri dönerken pabuçlarından birinin ayağından çıktığını fark eder. Arıyorlar ama bulamıyorlar. Gündüz kardeşi buluyor.
Bakanlıktan gizli yazı gelmiş. Yeni açılacak ortaokullara müdür aranıyormuş. Gemerek’e de açılacakmış bir tane. Müdür bey seni önerelim, diyor. Askerlik falan var. Onlar aradan çıksın, belki sonra deyip konuyu kapatıyoruz ama müdür çok istekli. Bu ayda herkes bir şeyden pişman, Fakir öğretmen ise kış için çizme almadığına pişman.
Yeni Ortaokulun Temeli
Bakanlık otuz bin lirayla, dört derslikli bir ortaokul planı gönderir. Okul en az sekiz derslikli olmalı. Bunca çocuk ilkokuldan sonra nereye gidecek. Köylere çıkıp yardım toplayacağız, der Fakir öğretmen. Kaymakamlıkla konuşulup, Sultan Çayırı için izin almaya uğraşılıyor ve izin alınıyor. Temeli atma gününe karar veriliyor. Yirmi yedi Nisanda atılmak üzere kararlaştırılıyor. Vali, kaymakam, köylüler ve öğrencilerle temel atılıyor.
Haydi Piyade
Ookulun temeline kireçli, çimentolu harç vuruyorlar. Ne taş, ne kireç ne de çimento yetiyor. Taban su ile doluyor. O yüzden çok taşa ihtiyaç var. Öğrencilerin çalışmasını da ister öğretmen. Onları özendirelim, der. Ancak müdür izin vermeyerek, karşı çıkar. Başlarına bir iş gelir, ailelerinden izin almak gerekir, der. Bir gün müdür odasına çağırır. Bir yazı uzatır. Açıp bakar. Yazıda şöyle der: Duyulan gereklilik nedeniyle bu yıl yaz dönemi piyade yedek subay okuluna alınacak eğitim enstitüsü çıkışlı iliniz öğretmenlerinin adları aşağıya çıkarılmıştır. Kendilerine bildirilmesini rica ve arz ederim, yazmaktadır. Adının önünde Ankara Piyade Yedek Subay Okulu yazar. Müdür üzülür bu duruma. Ailesine söylemez böyle bir yazı geldiğini. Gün yaklaşsın öyle derim, der.
Piyade Okulu
Asker olur. Ankara Piyade Yedek Subay Okulu 1957 yaz dönemine kaydını yaptırır. Balgat yönünde, Harp Okulunun berisinde bir yer. Temmuz Ağustos sıcaklarında sağa dön, sola dön. Yurdun her yanından genç insanlar gelmiş. Yaz döneminde öğretmenler çoğunlukta oluyor. Hem de Köy Enstitüsü çıkışlılar. Romanını yazmak için bayram iznine gitmez. Tüm bölükte bir tek o kalır.
Konya
Bu arada öğretmen olarak Konya Astsubay Okuluna atanır. Konya’ya gelir. Evraklarını Astsubay Okuluna bırakır. Ev tutmak ve ailesini buraya getirmek için izin ister. Ancak yılbaşına kadar izin yok, derler. O zaman gidersin, derler. Eğitim amiri ders verecekleri sınıfları hem de ne gün ve kaç saat dersleri olduğunu söyler. Türkçe dersinin sivil ortaokullarından ayrımı fark yoktur. Yalnız asker giysileri vardır öğrenci ve öğretmenlerde. Cumartesi ve Pazar ders yok tatildir.
Denetim Geçirdim
Fakir öğretmenin öğrencilerle ilişkisi iyi gider. Okulun bir kitaplığı yoktur. Varlık’tan, Yeditepe’den getirttiği ucuz kitapları paylaştırıp okutur. Konu seçimini özgür bırakarak yazılar yazdırır. Kitap özetleri yaptırır. Türkçenin yıllık programı aynı sivil ortaokuldaki gibidir. El yazılarını düzeltmeye çalışır. Yazı insanın aynasıdır, der. Bir gün derste öğrencilerin arasında onların yazılarını kontrol ederken kapı açılır. Okul komutanı içeri girer. Ne yapıyorsun sen orda, der. Öğrencilerle yakın ilişki yasak. Kürsünden anlatacaksın dersi. Defterleri temsilci toplayıp sana getirir, der. Düzeltip ona vereceksin. Konuşacağın öğrenciyi yanına çağıracaksın. Bunlar ödev değil, alıştırma, diye anlatmaya çalışsa da dinlemez ve üç gün hapis cezası verir. Hapishanede romanını tamamlar ve bir yarışmaya katılarak bu romanı oraya gönderir. Yunus Nadi isimli bir yarışmadır. Yarışma sonuçlarının açıklanmasına az kalır. YILANLARIN ÖCÜ adlı romanıyla yarışmada birinci olur. Bundan sonra çok ünlü biri olur. Otuz Ağustosta teğmen olacak ve askerliğini böylece bitirecektir. Askerliği bitirip Ankara’ya kura çekmeye gider. Herkes dalga geçer. Sen Cumhuriyet’in torpiliyle iyi bir yere verilirsin. İstanbul İzmir, Ankara gibi büyük şehirlere, diyorlar. O ise orada nasıl geçineceği düşünür.
Ver Elini Şavşat
Yeni görev yeri Doğuda, sınır boyundadır. Arkadaşları arasında Şavşat’ı bilen yoktur. Kimi Kars’ın, kimi başka yerin, diyor. Bir kişi Artvin’in olduğunu söyler. Her zaman aynı sorun, Kasım bitiyor, yedek subay aylığı kesiliyor. Öğretmen aylığını hak etmek için Aralık girmeden Şavşat'a yetişip göreve başlamak gerekiyor. En az bir haftalık yol. Artvin'e güç bela varır ancak Aralık ayı girmiştir. Şavşat müdürüne tel çeksem, diye. Ancak yollar çok uzun, en sonunda varır kasabaya, okul müdürü Vahdettin Yıldız'ın önüne. Okul paydos olmuş, ama o daha çıkmamış. Kasabanın kendi küçüktür. Ortaokulu büyük. Öğrencilerin yüzde doksan sekizi köylerden geliyor. Müdüre anlattım, askerlikten ne gün bırakılıp kura çektiğimi, yolun uzunluğunu. Müdür yazmanı çağırıp Fakir Baykurt'un görev gününden bir gün önce geldiğini ve işe başladığını yazar.
Müdür, bizim için bir iki günün önemi yok. İzinli sayarız sizi. Okulumuz öğretmensiz, ne yazık dersleri kaymakamla, veterinerle dolduruyoruz. Keşke üç öğretmen daha gelse, ayın ortasında gelse, önce gelmiş gibi onları da başlatsam. Koşa koşa geldiğiniz için teşekkür ederim, diyor. Bir gün daha izin veriyor dinlenmesi için. Sonra programınızı alıp başlayın, diyor. Müdür, ilçenin köyündenmiş, eşi Demokrat Parti yöneticilerine akrabaymış. Konyalı, Balıkesirli, Aydınlı üç arkadaş çalışıyor, Sözünü ettiği öğretmenlerle tanışır. Resim öğretmeni Güner Öner, biri Fransızca öğretmeni İhsan Ak. Ev sorununu onlara anlatır. Bulana kadar bu arkadaşlarla kalacaktır. Fizikçi Nevzat Öztürk ve müdür, ders saatlerini yazıp yollar.
Şavşat İlçe Merkezi
İlçe merkezinin, bir tek caddesi vardır. Üç dükkan, bir ortaokul, hükümet konağı, adliye, şu bu hepsi içinde. Onun ardında şehir kulübü hepsi bu kadarmış. Müdür bütün Türkçe derslerini Fakir hocaya verir. İki saat artmış, onları da ister. Boş geçmesini istemez. İki gün geç gelmiştim, onun yerine geçsin, diyerek ücretsiz o derslere de girer.
Okulumuz
Yeni biten ortaokul yapısı ilkokulun hemen bitişiğindedir. Yıllık planları yapıp müdüre verir. Müdür gecikmiş, öğretmenler toplantısını yapalım, der. Kollar dağıtılır. Temsil ve Gazete Kolu’nu Fakir öğretmene verir. Kızılay Koluna Fizikçiyi verir. Gezi koluna kaymakamı verir. Kaymakama, arada köylere gidelim, öğrencilerin aileleri ile tanışalım, merak ediyorum, der. O da kabul eder. Köyden gelen kız öğrenci sayısı dördü geçmez. Bunlar da kasabada memur olan akrabalarının yanında kalmaktadırlar.
Müdürümüz
İlk köy gezisini Güner öğretmenle yaparlar. Müdürün köyüne yakın bir köye giderler. Köy evlerinde haremlik selamlık vardır. Kadın ile erkek bir arada oturmazlar. Bu köyler Gürcü kökenli ama Müslüman’dırlar. Öğrencilerin Türkçesi epey kıt haldedir. Öğrencilerle gazete kolunu kurarlar yine. Arada yazılar yazıp Cumhuriyet’e yollar Fakir Öğretmen. En son yazısında Şavşat’ı yazar. Okulun yetersizliklerinden bahseder. Bu yazı üzerine birçok yerden okula kitap, ders aracı yollamayı önerenler çıkar. Ancak müdür kızar. Yapılan şeylerin gizli kalmasını söyler. Ancak il müdürünün Fakir öğretmeni desteklemesinden dolayı müdür ses çıkarmaz.
İlköğretim Müfettişliğine başvuru yapar. Ama ortaokul öğretmenine daha çok gereksinme olduğundan, isteğin yerine getirilmesi imkânsızdır, diye geri çevrilmiştir.
Bakanla Tartıştık
İlköğretim Müfettişliğine geçmesi konusunda Makal ile bir daha konuştuk. Bakanlık dilekçesini geri çevirmişti. Bakanla konuşarak bu işi çözümlemek ister. Bakan da Tevfik İleri… Gözünden yaş, imam evinden aş, derler ya… Diyor. Bakanla, Cuma günü saat dörtte görüşmek üzere randevu alır. O gün Milli Eğitim Müdürlüğüne gelirler. Bakanla görüşürler. Kendini anlatır. Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Edebiyat bölümünü bitirip ortaokul Türkçe öğretmeni olarak çalıştım. Şimdi de yasadaki elverişli durumdan yararlanarak, İlköğretim Müfettişi olmak istediğini bildirir.
Bakan, sizin isteğinizi yapmayacağım. Hatta öğretmen olarak dahi çalışmanızı istemiyorum, der. Böyle bir romanı yazan, yani Yılanların Öcü adlı romanı yazan siz misiniz, diye sorar. O da cevap verir. Evet, diye. Böyle bir romanı yazan kişi Türk çocuklarına mürebbi olamaz. Ben buna göz yummam. Buna çözüm bulacağını söyler. Fakir öğretmen de, “Ben o romanı çocuklar için değil, yetişkinler için yazdım. Eğitim kitabı değildir, bir sanat yapıtıdır.” der. Ortaokulun bitirme sınavları olduğu için Şavşat’a tekrar döner.
Ankara Sürgünü
Şavşat'taki particiler, çabalarını arttırıp, bakandan bakanlıktan önce Fakir öğretmeni buradan sürmek isterler. Parti yönünden de arzu edildiği için bakan aynı zamanda çevresine huzursuzluk yarattığı gerekçesiyle Fakir’i Ankara Teknik Öğretim Müsteşarlığı Yapı İşleri Bölümüne atarlar. Ankara’da göreve başlar ama ne iş yapacağını bilmez. Büyük bir ilgiyle karşılanır. Ev tutması için ona izin verilir. Teknik öğretim müsteşarlığı bir dergi çıkarmak ister. Ve Fakir beyden reaksiyonda yaralanılacakmış. Burada hiçbir iş yapmadan oturur. Bunu anlatan yazılar yazar ve gazetede çıkar. Bunun üstüne müsteşarla tartışır. Üçte bir maaşla açığa alınır.
Müfettiş Oluyorum
Açığa alınmadan bakanlığa, müfettişlik için tekrar dilekçe verir. Altı aydan çok açıkta kaldıktan sonra gidip Ankara İlköğretim Müfettişliği görevine başlar. İl müdürlüğünde, Fahri Albay müdür yardımcısı yanına çağırır. Pedagoji okuyup okumadığını sorar. Yasaları, teftiş tekniğini… Bunları okumasını söyler. Bölge hazırdır, yüz yirmi öğretmen verirler. Şehir merkezinden iki, bir ilçeden otuz kadar köy okulun olacak, derler. Çamlıdere ilçesinin yarı köylerini, Ankara merkezinden Çalışkanlar ile Yenidoğan İlkokullarını verirler. Ayrıca dağ köylerini de vermişler. Yeni ders yılı eylül ayında başlayacaktır. Yaz tatilinde öğretmenlerle birlikte seminer yapacaklardır.
Ali Okullarında
Okuma yazma bilmezliğini azaltmak amacıyla, orduda on altı merkezde okuma yazma okulu açılır. Bölge niteliğinde merkezlerdir bunlar. Okuma yazma bilmeyen erler üç ay süreyle bu okullara alınıp günde yedi saat öğrenimden geçirilirler. Bu okullarda kullanılan abece'lerde Ali diye bir kahraman vardır. Ali geldi, Ali gitti, Ali yattı, kalktı. Öğrenim gören erlerin hepsi Ali oluyor. Her okulda bir İlköğretim Müfettişi uzman olarak görev yapıyor. Bu arkadaşlarla buluşunca, programı burada bırakmaz, olmaz, diyorlar. Hemen unuturlar. Matematik ile Yurttaşlık Bilgisi de eklemeli. Okulun süresi altı aya çıkartılmalı. Okuma yazmayı biraz daha ilerletmeli, derler. Ali Okulları, Genelkurmay, Milli Eğitim ile Ankara’daki Amerikan yardım örgütünün katılımıyla yürütülüyor.
Zeki Bey
Müfettişliği sırasında başına acayip bir iş gelir. Ankara merkez okullarından birinde başöğretmen Zeki Bey vardır. Yönetim onu otuz sekiz yılı bulan çalışmasını yeterli görüp emeklisini ister. Emekliye ayıracak olumsuz bir rapor yazmasını isterler. Müfettişlik görevi bir yerde yargıçlık gibidir. Ona buyruk verilemez. Okula tepkili şekilde gider. Gördüğü her şeyi beğenir. Okul tertemiz, defter, kitap düzenlidir. Derse girer. Başöğretmenler altı saat ders okutuyorlardı. Girip dersi de izler. Çok iyi, çok başarılıdır. En son kendisine emekli olmasını önerir. O da kabul etmez. Bu mesleğe kırk beş yıl hizmet etmek istediğini söyler.
İngilizce Kursu
Bakanlığın göze kulağa hitap eden ders araçları ve yetişkinler için yazma konularında uzmanlık eğitimi için bir yıllığına Amerika’ya göndereceği eğitimciler arasında adı çıkar. Önce genel yetenek testinden geçecek sonra İngilizce kursuna katılacak. Dil kursu sekiz ay, günde altı saattir. Bu öğrenim boyunca gerçek görevinden izinlidir. Sınavları geçer, herkes gider ama Fakir bey kalır. Yedeklere kalır. Dosyası olduğu için Amerika'ya gidememiştir. Amerika’ya gitme sırası gelir. Pasaport almak için çok uğraşır. Ama bu kez engel olamazlar ve orada bir yıl kalıp Türkiye’ye döner.
Bundan sonraki hayatını nasıl geçiyor, bilmiyoruz. Kitap burada son bulur.