- Kategori
- Güncel
Köyünüze ve özünüze dönün...
İşim gereği Türkiye’ nin çok yerini gördüm, zaten gezmesini doğa ile iç içe olmayı severim, o yüzden aklıma estikçe görmediğim yerlere gidiyor, doğasına “halkına” bayıldığım yerlere bir kere daha gidiyor, hasret gideriyorum…
Akdeniz; Hatay’dan Antalya’ya kadar her yeri adım adım biliyorum.
Akdeniz kızları bir başkadır, yemekleri, dostlukları, misafirperverlikleri “muhteşemdir”
Aslında “ülkemizin” dört bir yanı “cennetten bir köşe” gibidir…
***
Ne yazık ki “ülkemizin” kıymetini bilmiyoruz…
Daha düne kadar Türkiye’ nin tahıl ambarı, pamuk diyarı olan illerimizin çoğu artık “tarım” ve “hayvancılık” yapmıyor…
Köylerimizdeki ev haneleri artmıyor artmadığı gibi o güzel tarlalarını bahçelerini bırakıp “betonlaşmış” kentlere göçüyorlar…
Yine, düne kadar kendi “sütünü” yağını yoğurdunu peynirini yapanlar bugün pastörize ürünlerle, genetiği bozulmuş meyve ve sebzelerle yaşamaya çalışıyor…
***
Gidin bakın Adana’ nın birçok köyünde hayvancılık rafa kaldırılmış vaziyette, birkaç kilo “süt” arasanız alacağınız yer kalmamış, peynir yok “yağ” yok…
Tulum peyniri vardı Adanalılar iyi bilirler; köylü yapmıyor artık, fabrikalar üretiyor, eski gerçek tadından lezzetinde uzak…
Pamuk, buğday da eskisi gibi ekilmiyor, Adana da Çukobirlik kapatılmış, DMO (Devlet Mahsul Ofisi) diye bir kurum vardı şu anda yok, gören bilen hatta hatırlayan var mı?
***
Ekmeklere bakar mısınız; nerede o eski “esmer buğdaydan” yapılan güzel Adana ekmekleri pideleri, kokusu bile “Adana” Mersin Antalya” kokmuyor…
Sulu portakal, mandalina limon hatta turunçlara ne oldu, niye feda ettik “beton yığınlarına” bunları…
Mısır ayçiçeği ekiyoruz ama ne yazık ki “tohumu” Türk tohumu değil…
Kivi diye bir “meyveye” sarıldık, karpuzun kavunun narın tadını alamaz olduk…
Yapay üreticilik, seracılık “meslek” oldu…
Biz aslına “kimliğimizi” nereden geldiğimizi unuttuk…
***
Şu hale bakın; atalarımızdan kalan “tohumlar” artık altın değerinde, çünkü her alanda “genetiği” bozulmuş yabancı tohumları kullanma zorunluluğumuz var.
Dayatmış birileri, makamları koltukları ellerinden alınmasın diyenler de bunları zengin etmenin derdine düşmüş bir haldeler. Oysa, buğdayımız pamuğumuz mısır patates, pancarımız dünya pazarlarında itibar görüyordu, birileri istedi diye niye vazgeçtik bunlardan.
Allah’ın verdiği nimete bakın ki “adam ekseniz adam” fışkıracak topraklarımızdan ama ne tarımı ne hayvancılığı tercih etmiyoruz artık…
***
Kendi kendimize yeten nadir ülkelerin başında geliyorduk, ne oldu bize birden bire tarım yapmayı büyük ve küçükbaş hayvan beslemeyi bıraktık…
Çok mu zengin olduk, nereye para harcayacağımızı mı bilmiyoruz, nedir?
***
Akdeniz bölgesi böyle ama diğer bölgelerin Akdeniz’den farkı yok…
İç Anadolu da “patates ve pancar” ekimi azaldı…
Karadeniz de “tütün fındık” ekilmiyor artık “çay” hala rüştünü ispat etmeye çalışıyor, neredeyse tüm Karadeniz çayı yabancı firmalarına eline geçmiş vaziyette…
Üretici bir kazanırken sattıkları firmalar beş kazanıyor, yabancı firmalar çay piyasasını istediği gibi düzenliyor, fiyat ayarlamasını yapıyor…
İçki yasakladı yasaklanacak neredeyse, “rakı şarap” üretimi de azaldı, olanlar da “yabancı firmalara” satılmış vaziyette “tekel, sigara fabrikaları” bizim değil…
***
Dikkat ettiniz mi son zamanlarda “genetikle” ilgili bir yığın yayın var. Aklınıza ne geliyorsa hepsinin “genetikleriyle” oynanmış vaziyette. Doktorlar sık sık uyarıyorlar…
Bağımlık sağlayan kanser hastalıklarını tetikleyen, kısırlığa yol açan bir yığın “ürünü” yemek zorunda kalıyoruz. Çikolatadan “zeytinyağına” kadar tavuktan ineklere kadar ne varsa; genetiği bozuk…
Kendi ülkelerine sokmadıkları “genetiği bozuk” ne kadar ürün varsa çoğunu ülkemize gönderiyor bunları almak ve kullanmak zorunda bırakıyorlar.
Onlar zenginleşirken “halk” yoksullaşıyor ama ne acıdır ki, hızla yoksullaşan halk zenginleşen ve ülkenin kanını emenlerin peşinden gidiyor…
***
Kendimize gelsek, baba yadigarı değerlerimizle yaşamayı yeğlesek, atadan kalma “tohumlarımızı” kullansak toprağımızın dağlarımızın ormanlarımızın değerini bilsek hiç kimseye muhtaç olmadan el açmadan ve kredi belasına bulaşmadan “insan gibi” ve gül gibi yaşarız…
Onun için elinizdeki topraklara, tohumlarınıza ve hayvanlarınıza sahip olun, onlara gözünüze bakar gibi bakın. Çünkü “hazıra dağ dayanmaz” der atalarımız, bu yoğurdun bolluğu nereye kadar sürecek belli değil ama bir an evvel “özümüze” dönmek zorundayız…
**
Onun için de demedi demeyin, çok yakında köyünüze toprağınıza dönecek, bunları kullanacaksınız ve hakkınız olan refahı huzur ve mutluluğu bulacaksınız…
Eh bu ülkede su da bol elektrikte…
İki de “küçük ve büyükbaş hayvan” alın tarlanıza bahçenize, sizden iyisi olmaz, buna inanın…
Toprak gibisi var mı?
Bırakın elin Amerikalısını Almanını, Fransız, Hollandalısını zengin etmeyi, kendinize bakın, ülkenize bakın artık…
***
Sağlıklı yaşamak istemez misiniz?
O halde dediklerimi unutmayın ve geleneklerinizi mutlaka sahiplenin, gereğini yapın…
Sağlık huzur ve “para” cebinizde…
***
Bağımsız, özgür ve refah dolu yaşamak umuduyla; iyi tatiller…
Erdoğan ÖZGENÇ
Adana 21.11.2015 10.30