Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

23 Mart '11

 
Kategori
Spor
 

Kritik seçim; yerli mi yabancı mı olsun?

Kritik seçim; yerli mi yabancı mı olsun?
 

Bu yazının yazıldığı zaman dilimi içinde Hagi resmen Galatasaray’ın teknik direktörüydü; ancak dün bütün gün kendisinin takımın başından alınacağı ile ilgili haberler vardı. Yazının yayına alındığı saatlerdeyse tamamen ülkesinin yolunu da tutmuş olabilir.

Büyük bir olasılıkla Galatasaray yönetimi son moda başarının anahtarı olan yerli teknik adam tercihlerinden birini kullanmak için arayışlarını sürdürüyordur.

Zaten son birkaç haftadır futbol kamuoyumuz başarının yerli teknik adam ve futbolcu ile gelebileceği yönünde bir kanaat sahibi oldu. Geçmişe dönük milli takım ve Galatasaray deneyimleri sıklıkla tekrar ediliyor.

Açıkçası bu şekilde bir düşünme alışkanlığı veya kalıbı geliştirmenin hem tehlikeli olduğuna hem de doğru olmadığına inanıyorum.

Başarı ölçüsü eğer Süper Ligdeki sıralamaysa şu 18 takımı futbolla içli dışlı olan herhangi kişilerin yönetimine bırakırsanız üç aşağı beş yukarı benzer bir tablo yaratabilirsiniz.

Ne yazık ki kendi efsanelerimizi yaratıyoruz sonra da bütün değerleri onların etrafına yığıveriyoruz.

Benim çocukluk yıllarımda bir Macaristan, bir Rusya bir de Batı Almanya zaferleri konuşulurdu. Her milli maç öncesinde o maçlarda forma giymiş futbolcular çıkar o zafer gününü anlatır, o gün oynanacak maçın neden bunun bir tekrarı olmayacağı umudu ve beklentisi yaratılarak kitleler hazırlanırdı. 1970’li ve 80’li yıllarda grup maçlarının ne büyük bir eziyet olduğunu hatırlamak bile içime sıkıntı veriyor.

Bugün de çok farklı bir yerde değiliz. Her farklı yenilgi sonrasında Galatasaray’ın 3-0 kaybettiği maçın rövanşında nasıl 5-0 kazandığının abartılı, üzerine aşırı anlam yüklenmiş yorumlarını dinliyoruz. Değil 3-0 biten bir karşılaşmayı çevirmeyi ilk maç 2-2 sonuçlanmış bir karşılamanın ikinci ayağında kendi sahamızda 0-0 tamamlayıp tur atlamayı bile beceremiyoruz.

2010 Dünya Kupası’na neden katılamadığımızı hatırlamayalım bile…

Son 30 yılda uluslar arası arenada kazandığımız iki kupa var; Galatasaray’ın UEFA ve Süper Kupaları. Bu başarılardan sonraki 10 yıl içinde sadece iki tane çeyrek final görmüşüz, başka da göze çarpan bir sonuç yok.

Avrupa Kupası maçları takımlarımıza travma yaşatmanın ötesine geçemiyor.

Dün gazetelerden birinde Avrupa’nın transfer piyasasının gündemindeki dört futbolcumuzun fotoğrafı vardı. Bu haberin içeriğindeki detayın çok değerli olduğunu kabul etmekle birlikte 75 milyon insanın yaşadığı bu coğrafyadan son beş sene içinde Avrupa’ya ihraç edeceğimiz topu topu 10 futbolcu yetiştirebilmiş olmamızın büyük bir eksiklik olduğu gerçeğini aklımızdan çıkarmamız gerekiyor.

Söz konusu bu futbolcular bizi Avrupa Şampiyonası elemelerinden çıkarıp finallere götürebiliyorlar m? Sonuçta her ülkenin yerlisi ve yabancısı var.

Gelişim karşıtların yarattığı rekabet duygusunun enerjisinden beslenir.

Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti içinde böylesi bir enerji taşıyor. Ancak biz bu enerjinin hep yıkıcı tarafını ön plana çıkardık. Geliştiren, ileriye götüren enerjiyi kendi ellerimizle harcadık.

Yerli ile yabancı arasında da böylesi bir diyalektik ilişki var.

Bir zamanlar televizyonlarımızda yabancı dizilerden geçilmezdi. Hatta gündüz kuşağında Latin Amerika’dan ithal ettiğimiz ve insanı duygu budalası yapan diziler çok popülerdi. Sonra zaman içinde bunların yerini yerli diziler aldı. Kimse yabancı dizi izlemiyor, televizyonlarımız bunlara yer vermiyor. Peki bu yerli dizilerinin kalitesinden söz etmek mümkün müdür?

Farklı bir senaryo üretebiliyor muyuz?

Aynı süreci sanki futbolumuz da yaşayacakmış gibi gözüküyor. Yabancı teknik adam ve futbolcudan kaçış bugün çok ağır basıyor. Bu sürecin yaşanması da bir zorunlulukmuş gibi önümüzde duruyor.

Ancak temel meselenin bizim spora bakış açımızdan kaynaklanıyor olduğunu hala anlayamıyoruz; göremiyoruz.

Önceki gün oynanan Bursaspor-Ankaragücü maçı sonrasında benim çok önem verdiği Ertuğrul Sağlam çıkıyor öyle açıklamalar yapıyor ki insan ister istemez şaşırıyor ve hayal kırıklığı yaşıyor.

Peki, yedi sekiz ay içinde Ertuğrul Sağlam’ı bu kadar umutsuzluğa ve bıkkınlığa sürükleyen futbol kamuoyumuza ne demeli?

Ya Bursaspor taraftarına?

Biz çok iyi biliyoruz ki tribünlerde “100’lü” sevgi gösterileri olmasına karşın Bursa şehri çiten içe kaynıyor ve Ertuğrul Sağlam tartışılıyor. Oysa 60 yılda Anadolu’dan ikinci şampiyonu çıkarmış bir teknik adam en azından bir iki sene hiç konuşulmamalıdır.

Şenol Güneş sezon ortasında emekliliğinden söz etti. Ne yaptı, hangi başarıları elde etti de görevinin tamamlandığını düşünüyor? Kendisi bilir elbette.

Başarı, denilince benim aklıma istikrar ve Alex Ferguson, Arsene Wenger geliyor; ancak asla bir Mustafa Denizli ile Fatih Terim gelmiyor, Şenol Güneş yakınından bile geçmiyor.

Futbola milyarlarca dolar kaynak yaratmış yayıncı kuruluşun ekranda görünen temel kişisi Sn. Şansal Büyüka her fırsatta yerliden yana olduğunu dile getiriyor. Futbolun bu kadar endüstrileştiği, liberal ekonominin devreye girdiği günümüz koşullarında üstelik kendi ürününün kitlere daha renkli görünmesi için çeşitten yana olması beklenilirken böylesi tek taraflı bir bakış geliştirilmesinin çok önemli bir pazarlama hatası ve stratejisi olduğunu düşünüyorum.

Yabancı mı yerli mi ikileminde bizim sormamız gereken şey hangisi kaliteli ve istikrarlı olmalıdır?

Çok yetenekli sporcularımız ve teknik adamlarımız var. Ancak bunlar ulaştıkları zirvenin kendilerine yeterli olduğunu düşünüyorlar. Oysa kafalarını biraz daha yukarı çevirseler bulundukları yerin çok aşağılarda bir tepecik olduğunun farkına varacaklar.

Bu eşiği aşalım, başarıda, gelişmede ve istikrarda devamlılık yaratalım; her taraf yerli olsun!

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara