Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

15 Haziran '14

 
Kategori
Babalar Günü
 

Küçük kızından mektup var babam...

Küçük kızından mektup var babam...
 

Ah babam, garip babam, güzel babam…

Sanırdım ki yaşadığımız onca acının üstüne daha da üzülmem, üzülemem…

Sanırdım ki ablamla Mert’in üstüne kimseye üzülmem…

Düğün, bayram şimdi onlara senin gidişin…

Yıllardır acını içine akıttın. Konuşmadın, beklide boğazına düğümlendi kelimeler konuşamadın. Sadece zamanın akıp gidişine sert ve üzgün baktın. Biz tebessümle bahsetmeye çalışırken onlardan, sen sadece dinledin yorum yapmadan. Acıyı inceden inceye vücuduna dert olarak işledin babam…

Ah babam, garip babam, güzel babam…

Annem isyan etti, bağırdı, ağladı. Anlattı, anlattıkça da ağlattı. Belki az da olsa paylaştıkça rahatladı.

Ama sen babam konuşmadın. Bir kere bile ne kızım, nede torunum diyebildin. İçinde yaşattın onları. Onlardan sana hatıra kalan diğer torunun Hilal ile geçirdin tüm vaktini. Hastalığında sana bebek gibi baktı. Annesini aratmamak için elinden geleni yaptı.

Televizyonun dili olsaydı konuşurdu. Anlatırdı şimdi bu satırları okuyanlara nasıl türküler, nasıl uzun havalar dinlediğini…

Sığmaz satırlara senin acını anlatmak. Sığmaz hiçbir yere, hiçbir kaba, hiçbir yüreğe senin acın…

Ah babam, garip babam, güzel babam…

—Ben ölüyorum kızım…

—Yok, babam ne ölmesi daha yaşayacaksın…

Kelimeler ağzımdan dökülürken, boğazımda bir yumru konuşamadım…

Herkes diyor ki baban bir karıncayı bile incitmedi. Öyle ya sen kimseyi incitmedin, kimseyi kırmadın, kimseye kötü söz söylemedin. Bunları yazarken seninle gurur duyuyorum. İyi ki senin kızınım. İyi ki sen bizim babamızsın.

Garip babam, sessiz babam, bir kere bile ah demeyen babam. Baba başkaymış kız için. Öyleymiş ya. Belki sen bize sevgini yakından göstermedin ama ben biliyorum ki geriden bizi çok sevdin babam.

Herkes bana diyor ki sen küçük olduğun için sana kıyamazdı, seni çok severdi. Bilmiyorlar ki babam ailesini de, çocuklarını da, insanları da çok severdi…

Söylenecek çok söz var ama…

Hastane odası…

—Babacığım sanki bu oda diğer hastane odasından daha rahat demi.

Elini kaldırdı. Neye yarar, ne fark eder der gibi, hastane odası işte der gibi. Biliyorum eve gitmeyi çok istedin. Bir umuttu be babam belki burada sana daha iyi bakacaklardı.

Önce konuşamaz oldun, sonra yemek yiyemez, sonra hiç hareket edemez oldun. Bana son kelimen klimayı aç oldu…

Sonra gözlerin açılmaz oldu. Solunum durdu ve bir daha ki gelişimde seni makineye bağlı buldum seni. Ne ses, ne soluk her şey makine olmuştu…

Bir hafta öncesinde diğer hastane odasında gece yanında kalacakken kitap getirdim yanımda. Sabaha kadar uyumayacaktım ki senin sesini rahatça duyabileyim, sana eziyet olmadan hemen kalkabileyim. Babacığım şimdi Böğürtlen Kışı’nın her sayfasında sen varsın. Senden bana hatıra kalan son hastane günlerimiz. Kitaptaki kadın Vera sayfa sayfa oğlunu kaybederken, meğer ben de her sayfada seni kaybediyormuşum…

Böğürtlen Kışı, baharda zamansız yağan fırtınalı kar yağışı demekmiş. Sen de bizim baharımıza, yazımıza zamansız yağan fırtınalı kar yağışı oldun babam. Yüreğimizdeki Böğürtlen Kışı ne zaman bitecek bilmem babam.

İyisin, daha iyi olacaksın dedim. Herkesi de buna inandırmaya çalıştım. İçten içe sen erirken bizde seninle eridik babam.

31 Mayıs sabahı yanına geldiğimde gözlerin açıktı. Sevinçten uçacak gibiydim.
 — Babam, babacığım. Beni duyuyorsan gözlerini kırp…

Kırptın gözlerini, dilinle ağzındaki boruları çıkarmaya çalıştın.

—Bak babacığım sana televizyon açayım. Bugün gezi olaylarının yıl dönümü, eylemeler var yine. Dur sana spor haberleri açayım. Babam Galatasaray basketbol takımı finale çıkmış.

Tarihi, saati söyledim. Bir haftadır hastanede yattığını söyledim. Tepkisiz öylece dinledin beni ama biliyorum duydun. Hatta ayağınla televizyonun sesini aç dedin. İyi olacaksın babam dedim. Senden gizli gözyaşlarımı sildim. Senin sevdiğin şeylerin haberini sana vermeye çalıştım, bilmem başardım mı?

Allahıma çok dualar ettim. Seni iyileştirsin diye olmadı babam. Dualarım belki başka işe yaradı bilmem…

Babam o gün öğlene kadar hepimize ses verdin, belki de bizimle vedalaştın…

Son gün…

Hastaneye geldiğimizde abım ilk defa umutlu konuştu. Odanın önüne önlükler koyulmuştu. Durum ciddiydi, ters giden bir şeyler vardı. Odaya girdim, seslendim ses yok. Sadece vücudunun birçok yerine bağlanan ilaçların, makinelerin sesi vardı. Görüntü aynıydı ama senin iyi olmadığını hissettim. Bugün babam çok kötü abla dedim. Ablam odaya girdi sana baktı ses yok…

Sonrası koca bir hüzün…
Akşamına gelen telefon…
Baban ağırlaştı…

Babamı 01.06.2014 günü kaybettik. Bir kanser hastasının günden güne nasıl da erdiğine tanıklık ettik. Acıyı en derinden yaşadık. Hastane önünde umutla bekleyen günlerimiz bir anda son buldu.

Ah babam, garip babam, güzel babam…

Şimdi ben senin koltuğundaki yemek kırıntılarını severken sen belki de ablam ve Mert ile hasret gideriyorsun. Selam olsun babam hepinize…

Mekânınız cennet olsun…

Babalar günün kutlu olsun babam. Seni çok özlüyoruz, Seni çok seviyoruz. Hakkını helal et babam…

küçük kızından özlem ve sevgilerle...

Başak Özdemir

 


  

 
Toplam blog
: 164
: 4548
Kayıt tarihi
: 26.03.08
 
 

Hayatı sevmek ve düzgün yaşamak isterken bulurum kendimi. Yaşamın bana verdikleriyle yetinmeye çalış..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara