- Kategori
- Gündelik Yaşam
Küçük mucizeler...

Herşeyin bittiğini sandığın bir an vardır. Denizlerin bir daha asla o deli mavi rengi tutturamayacağını sandığın, bahçedeki gülün o kan kırmızı rengiyle dünyaya kafa tutar gibi gökyüzüne uzanmayacağını sandığın, ağaçların yapraklanmayacağını, güneşin parlamayacağını sandığın bir an... Oysa hayatının tam ortasında duruyorsundur. Geçmişte deli dolu yaşanmış yıllar bırakmışsın ve gelecekten de bir o kadar yıl alacağın olduğunu hesap ediyorsundur.İşte tam da o hesabın ortasında bitiş çizgisinde duruyor gibi hissedersin kendini. Ellerini, içinde kanayan yaraya aldırmadan iki yana açar "Herşey buraya kadarmış" dersin. Ve hayatın nasıl mucizelere gebe olduğunu bilmeyecek kadar sersem olduğunun farkında bile değilsindir.
Sonra bir sabah uyanırsın. Aklında hala o binbir kederli düşüncenin ağırlığı yatağına çiviler seni. Gözlerini açıp aynı oda, aynı masa, aynı fotoğraflara bakmayı istemez canın. Aynı dünyaya uyanmak istemezsin. Çocukluğundaki masallar geçer gözünün önünden. O pempe giysili peri yanı başında belirsin istersin. Sana sorsun dileklerini istersin. Öyle çok çok dileğin de yoktur hani. Kendi sersemliğine gülümsersin. Dudağının kıyısında beliren o gülümseyişe şaşarak kalkarsın yatağından, "Aynı dünyaya uyandım yine" dersin "Çünkü başka dünya yok."
Sonra günün içinde biri çıkar gelir. Beklenen değildir o. Öylesine, hayatın akan nehrinde yolu senin kıyına düşmüş bir balıkçıdır. Oturur karşına çayını yudumlar ve başlar anlatmaya. Öyle kayıtsızdır ve farkında değildir senin içinde yarattığı güneşin. Sana hayattan, günlerden söz eder. Söz ettikleri yabancı kulağa sıradan gelir. Sen ruhunun cımbızıyla tek tek toplarsın o sözlerin içinden ihtiyacın olanları.Kendi yüreğinin ortasında önce yeşil bir vadi yaratırsın. Gökyüzünü olabilecek en mavi renge boyarsın. Bir de güneş kondurursun tam orta yere çılgınca parlayan. Belki küçük bir ev de yaparsın kendine o sözlerden. Küçük ama sağlam. Küçük ama sevgi dolu. Konuşur, anlatır sana. Farkında bile değildir senin içinde inşaa ettiği o küçük dünyanın. Bin bir çiçek olur kelimeler.Menekşeler, güller, laleler ve çılgın bir papatya denizi. Merak edersin gözlerine bakarak konuşanın gözlerinden o dünyayı görüp görmediğini...
Bilirsin artık dünyanın üzerinde uçuşup duran küçük mucizeleri ve o mucizeleri tıpkı bir kelebek avcısı gibi yakalaman gerektiğini. Sen gözlerin yerde yürüyüp dururken, birinin gözlerine bakıp onu dinliyormuş gibi görünürken, aklın tamamen içinde yarattığın bataklığa gömülmüşken o mucizelerin yanı başından geçip gittiğini farkedersin...
Ve anlarsın ki ;dünya kendi karanlığı içinde yitip gidenlere değil yüreğinin gözünü açanlara sunar mucizelerini...
RESİM: David Morton