- Kategori
- Gündelik Yaşam
Kulağımda piyano, aklımda aynı hayal

alıntıdır
Mermer masalara bembeyaz boyanmış iskemleler eşlik ediyor. Her taraf çiçeklerle bezenmiş. Mütemadiyen devam eden su sesi var etrafta. Hava güneşin sıcağına inat esiyor. Müzik sesi yayılıyor ardından bahçeye.
Farid Farjad kemanı ağlatıyor yine. Sırasıyla çalan müzikleri tanıyoruz; İstanbul çalıyor ilk önce, ardından Golha ve ardından Fikrimin İnce Gülü. Hepsine aşina kulağımız. Dinliyoruz, dinledikçe dinleniyoruz. Sonra beyaz porselen demlikte çay geliyor masamıza. Keyif tamamlanıyor.
Turistlerin sohbeti bitmek bilmiyor, arka masada konuştukça konuşuyorlar. Ellerinde fotoğraf makinesi sürekli objektiflerine takılıyor bakışlar. Sohbet ederken geçen zamana dair konuşmaya başlıyoruz. En son ne zaman gelmiştik buraya? Kiminle oturmuştum bu masada? Ne konuşmuş, ne düşünmüştüm?
Aradan onca zaman geçmişti ve aklımdan uçup gidenlere inat hala duruyor muydu orada bir tanesi?
Evet, duruyordu.
Yaşanmamış ne varsa insanın boğazında takılı kalıyordu.
Hayaller değiştikçe değişiyor, her yeni gün bir kapıyı kapatıp bir diğerini açıyordu.
İnsan dünkü aklını beğenmeyip sürekli değişiyordu.
Değişmeyen tek şey ise yaşayamadıklarının yarattığı kalpte sızı hayaller oluyordu.
Yine buradaydık ve yine eksik bir şey vardı işte.
Gözler zaman zaman uzaklara dalmış gibi görünse de, biliyorduk ki hayallere dalıp gidiyordu.
Bir adam geldi sonra ve oturdu piyanonun başına.
Melodinin tınısı daha da bir alıp götürdü uçsuz bucaksız hayallerin ortasına.
“Nerden başlasam, güzel bir aşkın nasıl olacağını anlatmaya”… diye devam ediyordu notalar.
Sirkelenme vakti geldi.
Hayat bilinmezliğiyle mucizeler yaratmaya devam edecekti.
Ve herkes bu mucizelere yüklenen duyguları yine içinde biriktirmeliydi.
Sonra döndük masaya tekrar hiçbir şey olmamış gibi.
Güncele dönmenin vakti gelmiş, hayaller esir etmeden gerçeğe dönüş gerçekleşmişti.
Devam ettik muhabbete;
Ortancalar ne güzeldi, gölgesinde oturduğumuz ağaç sümbül müydü, yoksa hanımeli miydi?