Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '08

 
Kategori
Siyaset
 

Kumpas güzel, düzen yerinde...

Yıllar önce Simon Templer’in bir macerasını okumuştum.

Kahramanımız bir mücevherciyi dolandırmayı kafasına koyuyor.
Fakat öyle bir plan yapmalıdır ki devlet o mücevherciyi dolandırmasına yardım etsin, üstelik vurgunun büyük olmasına yargı da yardım etsin.

Düşünür, taşınır, planını yapar ve uygulamaya geçer.

Kurbanı olacak mücevherciye Cuma günü akşam saatlerinde çok lüks bir araçla ve çok şık giyimli olarak gelir. Mücevherciye çok pahalı bir broş alacağını söyler ve karşılığında çek verip veremeyeceğini sorar. Mücevherci bu çok şık giyimli ve özel şoförü olan adamdan hiç şüphelenmez. Akşam olduğundan ve bankalarda kapalı olduğundan çek hakkında bilgi almadan satışı kabul eder.
Kahramanımız mücevherciden çok pahalı bir broş alır ve karşılığında çek verdikten sonra dışarı çıkar hemen yandaki mücevherciye girer.

Elinde çok pahalı ve az bulunan bir broş olduğunu eğer alırlarsa çok ucuza satacağını söyler. Mücevherci çok karlı bir iş olduğunu düşünür ve broşu ederinin onda biri sayılabilecek bir fiata satın alır. Parasını alan Simon dışarıya çıkar, hiç acele etmeden yavaş yavaş bulvarda ilerlemeye başlar. Broşu alan mücevherci hemen komşusu olan daha önceki mücevherciye girer ve;

-Bak bu broş sende değilmiydi ?, her halde satmışsın alan adam bana çok çok ucuza sattı diye caka yapar.

Beyninden vurulmuşa dönen mücevherci dolandırıldığını ve çekin büyük bir ihtimalle karşılıksız olduğunu düşünerek, hemen dışarı fırlar ve zaten kaçmaya niyeti olmayan ve oralarda oyalanan Simon Templer’i yakalar.

Simon Templer her ne kadar “çekin karşılığı var, sana ne istediğim fiata satarım” dese de.

Bir sürü hakaretten ve darpa varacak hareketleri yaptıktan sonra, dolandırıldığını iddia ederek polise başvurur ve poliste bankalardan bilgi almak için Pazartesi gününe kadar Templer’i içeriye atar.

Pazartesi olur, bankalara sorarlar çekin karşılığı vardır.

Bu durumda haksız yere iki gün nezarette kalan, hakarete uğrayan, bir sürü küfür yiyen, darp edilen Simon Templer yargıya başvurur ve Mücevherciden çok yüklü bir tazminat alır.

Bu herhalde dolandırıcılığın yasal yolu olsa gerek..
Fakat Simon Templer’in öğreneceği daha çok şey ve yiyeceği fırınlar dolusu ekmek var. Gelsin de günümüzdeki dolandırıcılıklara ve dalaverelere baksın.
Her halde kendisini çok acemi hissedecektir.


Sayın Özdemir İnce üç gün üst üste Hürriyet’teki köşesinde “Dalavereyi Şükrü Kızılot sayesinde öğrendim” başlıklı bir yazı serisi yayınladı.

Sayın Şükrü Kızılot’tan alıntılar yaparak kaleme aldığı yazıda AKP Hükümetinin Gıda Yardımlarını hangi kılıfla sürdürdüğünü çok güzel anlatmış . Sağ olsun..

Akıl almaz dalaverelerinin en güzel örneklerinden birinin sergilendiği bu yazı dizisini herkesin okumasını tavsiye ederim.

“İslami Yardım Kuruluşları” na bağış yapanların nasıl vergiden kurtulduklarını ve hiç vergi ödemediklerini ibretle görüyoruz.

Burada haksızlık ve üçkağıtçılık şu ;

Diğer dernek ve vakıflara bağış yapanlar vergisini ödüyor, “dini yardım kuruluşu ve vakıflara” bağış yapanlar vergi ödemiyor.

Burada bir taşla birden çok kuş vuruluyor...

-Muhtaçlara gıda yardımı yapıyoruz adı altında ödenmeyen vergilerle yani bizim paramızla, oy deposu olarak görülen insanlar kandırılıyor, onların muhtaçlığı ve yoksulluklarından nemalanılıyor. O oylarla gelinen iktidar koltuklarında yandaş ve eş dost milyonerleri yaratılıyor..

-Gerçekten bağış yapılması gereken diğer dernek ve vakıflara yapılacak bağışların önü kesiliyor. Bu yolla Laik Cumhuriyetten yana olan dernek ve vakıfların zayıflaması amaçlanıyor..

-Bazı dernek ve vakıfların "islamın muhtaçlara yardım edilmesi" gibi ulvi bir değeri kullandıkları yani dini kullandıkları bilindiği halde, bu dernek ve vakıflara yapılacak yardımları teşvik ediliyor...

-TSK Vakıfları, Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi kuruluşlar bilinçli ve kasıtlı olarak zayıflatılmaya çalışılıyor..

-Hepsinden önemlisi Zekat sistemine dayanan ve Cumhuriyeti ve onun ilkelerini yok edecek bir yapılanma yerleştirilmeye çalışılıyor.
Düşünebiliyor musunuz ?. Bütün şirketler bu “İslami Yardım Kuruluşlarına” yardım etseler ve vergi vermeseler onlarda insanlara yardım adı altında bu topladıklarını eş, dost, yandaş arasında bölüştürseler Cumhuriyetin temel kurumlarından biri olan vergi sistemi çökmez mi ?.
Esas amaç bu bence.


1990’lı yıllarda “İslami Holdinglerin” insanları dini duygularını sömürerek nasıl dolandırdıklarını biliyorduk. Foyaları ortaya çıktı, vazgeçtiler.

Şimdi “Muhtaçlara yardım derneği ve vakfı” adı altında organize dolandırıcılık vakıfları ortaya çıktı.

Mantar gibi çoğalıyorlar.


Deniz Feneri Derneğinin Almanya’daki yöneticileri 17 milyon EURO dolandırdıklarından tutuklandılar. Şimdi ülkemizde çok üst düzeyde olan bazı yöneticileri de Almanya’ya giremiyorlar. Girseler tutuklanacaklar.

Dolandırıcılığın sonu yok, er geç fark edilir ve yapanlar layığını bulur. Çok yukarılardan destek alsalar bile..

Yukarda anlattığım örnekte de görüleceği gibi Simon Templer belkide yasal olarak bir mücevherciyi dolandırmıştır ve haklı bulunmuştur ama o insanların gözünde bir dolandırıcıdır.


Demem şu ki dostlar,

Bu din iman masallarını kullanarak bazı adamlar köşeyi dönüyor, hem de memleketin temellerine dinamit koyarak köşeyi dönüyorlar. İşte bir kısım muhtaç ve yandaşlara da sus payı olarak bir iki koli gıda ve birkaç torba kömür dağıtıyorlar.
Muhtaçlara ve yoksullara din iman, kendilerine han hamam..


Yani kumpas güzel, düzen yerinde..


Sayın Özdemir İnce’nin yazısına ufak bir ilave yapmak istiyorum haddim olmayarak ve hoş görüsüne sığınarak..

Önümüzde yerel seçimler var,
Belediyeler seçimler öncesi yine Gıda ve Kömür yardımlarına ağırlık verecekler. Bu belediyelerin bu yardımların finansmanını nasıl karşıladıklarını Belediye Müteahhitlerine taşeronluk yapan bir dostuma sordum anlattı.

Biliyorsunuz AKP 2002 seçimlerinde büyük bir güçle hükümet olduğunda ilk çıkardığı kanunlardan birisi belediyelerin kendi kuracağı şirketlerin (BİT) Sayıştay denetimi dışında tutulmaları ile ilgili yasaydı. Yani belediyelerin kendi kuracakları şirketlerin her türlü denetimden muaf olmalarını sağlanmıştı..

Bu ne anlama geliyor ?..

Her türlü ihale ve satın alma eğer Belediye şirketleri aracılığı ile yapılıyorsa denetlenemez.

Ne oluyor o zaman ?.. Ne oldu bu güne kadar ?..

Örn: Herhangi bir belediye kendi kurdurduğu ve Sayıştay Denetimi dışında olan bir şirketine 9 trilyonluk bir ihale verse. Bu şirket bu ihaleyi 5 trilyona taşeron bir şirkete devretse. Aradaki 4 trilyonun yarısı Gıda ve kömür yardımlarına gitse, kalan yarısını da bazıları kendi aralarında paylaşsalar kim ne yapabilir, ne tutturulabilir.
Bu gün böyle bir düzenin işlemediğini kim iddia edebilir ?...

Kumpas çok organize ve güzel kurulmuşsa ve düzen yerindeyse kim ne yapabilir ?..


Hele birde Mecliste Belediyelerin gelirlerinin artırılması için çalışmalar yapılıyorsa... Ohh yeme de yanında yat..
Al gülüm, ver gülüm..

Ne diyelim “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner”

Tüm bunların hesabı bir gün elbet sorulur.


Saygılarımla..

Not: Bu yazı daha önce daha değişik bir şekilde yazılmıştı, fakat Editörün uyarıları üzerine yeniden düzenlenerek yayına gönderildi... Umarım yayınlanır..

 
Toplam blog
: 243
: 760
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

1957 Kars doğumluyum. Emekliyim. Gazi Üniversitesi İİBF İşletme bölümü ön lisans mezunuyum. Yazı ..