Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '17

 
Kategori
İnançlar
 

Kur’an-ı Kerim'i Nasıl Okuyabiliriz? Kur'an-ı Kerim Nasıl Anlaşılır?

Kur’an-ı Kerim'i Nasıl Okuyabiliriz? Kur'an-ı Kerim Nasıl Anlaşılır?
 

Öncelikle şu tespiti net yapmak lazım. Kur’an-ı Kerim, biz insanlar için Âlemlerin Rabbi Allah tarafından Arapça lisanında indirilmiştir. Dolayısı ile söz konusu orijinal nüshanın dışındaki tüm çeviriler, mealler, tefsirler hiçbiri Kur’an’ın yerini tutamaz, Kur’an-ı Kerim’in orijinalinin yerini alamaz.

Dolayısı ile Kur’an’ı okumak deyince iki türlü okumadan bahsedilebilir.

Birincisi Kur’an’ın orijinalini Arapça olarak okumaktır. Bu şekilde okumak çok faziletlidir, çok sevap kazandırır ve insanın aklı okunan ayetlerin anlamlarını kavramasa bile kalp, ruh gibi hassaları istifade ederler, Kur’an’ın lafzındaki kutsiyetten gıdalanırlar, faydasını görürler. O sebeple okunan hatimler, sureler, ayetler çok faziletli ve asla terkedilmemeli, her Müslüman Kur’an’ı Arapçasından ve tecvid ile okumayı öğrenmelidir.

Bu okumanın yanında bir de aklımızı beslemek için ikinci bir türlü okumaya ihtiyaç vardır. Bu noktada anadili Arapça olanlar Arapça olmayanlara göre biraz avantajlı olsa da şu tespiti yapmak lazım. Arapça bilmek Kur’an’ı anlamak için yeterli değildir. Zira Kur’an Allah Kelamı’dır ve her ayet, hatta her kelime ve hatta kimi zaman bir harf dahi birçok anlamlara işaret eder. Sadece kelimeleri ve grameri bilmek ile Allah’ın insanlara vermek istediği mesaj anlaşılamaz. Bunu bir örnek ile açıklamaya çalışacak olursak, örneğin atasözlerini ele alalım. Anlam derinliği itibarı ile Kur’an-ı Kerim’le kıyası bile mümkün olmayan bu özlü sözleri anlamak kelimelerin anlamını bilmekle olmaz. Örneğin “Ayağını yorganına göre uzat”; veya “Ak akçe kara gün içindir” sözlerini ele alalım. Şimdi bu atasözlerini direkt okunuşundan anlamak mümkün değildir. Zira verilmek istenen mesaj ve anlam kelimelerin ifade ettiğinden ötedir. Basit atasözlerinde bile durum böyle iken Kur’an-ı Kerim’deki ayetleri okunduğu gibi anlamak mümkün değildir ve eğer okunduğu gibi kelime kelime anlam çıkarılmaya çalışılırsa yanlış anlamalara dahi sebep olabilir.

Arapça bilenler için bile hal böyle iken bir de meal çevirilerinden Kur’an’ı anlamaya çalışanlarda durum daha vahim bir hal alır. Yabancı bir dilde yazılmış herhangi bir eseri bile çevirmek ciddi anlam kayıplarına sebep olur. Bir İngiliz şairin şiirini Türkçe’ye çevirseniz ne kadar anlamını ve orijinalliğini koruyabilirsiniz? İnsanların yazdığı eserlerde bile anlam bozulurken Allah Kelamı’nın birebir çeviri yolu ile çevrilmesi asla mümkün değildir. Seçilecek kelimelerdeki hatalar çok ciddi anlam kargaşalarına sebep olabilmekte ve birçok insan meal okuyarak maalesef dinden ve Kur’an’dan soğumaktadır. Zira çeviriyi okuduğunda anladığı şey Allah’ın bildirdiği mesajdan uzak düşmekte ve kişi tereddüde düşmektedir. “Allah böyle bir şey demiş olamaz” gibi bir tereddüde saplanmaktadır. Hele bir de çeviriyi yapan kişi kasıtlı ise veya ilmi yetersiz ise o zaman yapılan meal çevirileri çok büyük tehlikeler barındırmaktadır.

Bir kere Allah’ın bir ayetini karşılık gelecek bir cümle ile ifade etmeye çalışmak büyük bir hadsizliktir. Allah’ın buyurduğu bir ayet ancak geniş tefsirler ile ve ehil kişilerce uzun uzun izah edilebilir. Bu şekilde tefsiri en başta ve en mükemmel yerine getiren de Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) olmuştur. O’nun mübarek yaşamı, hadisleri ve sünnetleri Kur’an-ı Kerim’in en harika bir tefsiri hükmündedir.

Bu noktada Sünnet ve Hadis olmadan Kur’an-ı Kerim gerçek anlamda anlaşılamaz ve tatbik de edilemez; ikisini ayırmaya çalışmak büyük bir cinayet veya cehalettir. Peygamberimiz (s.a.v.)’den sonra da her devirde yaşamış Büyük İslam Âlimleri kendi devirlerine bakan yönleri ile Kur’an-ı Kerim’i anlamamıza hizmet eden sayısız tefsirler yazmışlar. Bu tefsirlerinde de kendi yorumlarını katmaktan ziyade ayetleri yine ayetlerle ve hadis-i şeriflerle tefsir etmeye, açıklamaya ve devrin insanlarının hizmetine sunmaya gayret etmişlerdir. Mevlana Hz’lerinin Mesnevi-i Şerif’i, İmam-ı Gazali’nin İhya’sı, İmam-ı Rabbani’nin Mektubat’ı bunlara örneklerdir. O devirlerde yaşayan insanlar da Kur’an’ın mesajını anlamak için bu eserlere müracaat etmişler, âlimlerin ve velilerin sohbetlerine katılmışlar ve bu şekilde Kur’an’ı kavramaya ve uygulamaya gayret etmişlerdir. Yaşadığımız bu son yüzyıl haricinde hiçbir devirde “alayım elime bir meal de Kur’an’ı anlayayım” gibi bir kolaycılığa girişilmemiş ve hatta bire bir çeviri mahiyetinde meal dahi yazılmamıştır.

Meallere hiç bakılmasın ya da kaldırılsın demiyoruz; ama Kur’an’ı anlamayı meal okumaya hapsetmenin yanlış ve eksik olduğunu ifade etmek istiyoruz. Esas olan burada tefsirdir. Tefsirler de ehil kişiler tarafından yazılmış eserler olmalı ve yine ehil kişilerle istişare ederek danışılarak okunmaya gayret edilmelidir.

Allah her devirde müceddid (yani o devrin ihtiyaçlarına göre tefsir eden, açıklayan) Zat’lar göndermiştir. Bunlar yeni bir din getirmek iddiasında olmayıp Allah’ın indirdiği son din olan İslam’ı izah etmeye ve insanlara anlatmaya odaklanmıştır. Bize düşen en mantıklı hareket de çağımıza bakan güncel tefsirleri araştırıp, bulup onlardan istifade etmektir. Benim kendi nefsim için yaptığım ve seneler süren arayışım neticesinde bulduğum ve beni her yönüyle tatmin eden eser ise Risale-i Nur olmuştur. Herkes bu araştırmayı kendisi yapmalı ve mutmain olduğu yerde sebat etmelidir kanaatindeyim.

Hüsn-i niyet ve samimiyet ile bu yolda olanları Allah’ın hayırlı vesilelere kavuşturmasını niyaz eder, Kur’an-ı Kerim’i anlayan ve hayatına uygulayanlardan olmamızı yine Yüce Allah’tan dilerim.

 

 
Toplam blog
: 37
: 1204
Kayıt tarihi
: 31.03.17
 
 

Hakikati salt aklına ve ilmine güvenerek aramak, karanlık bir gecede, ıssız bir çölde kafa feneri..