- Kategori
- Anılar
Kurbanlık bir anı

Kurban bayramının hatırlattıkları, diğer bayramlardan daha bir farklıdır benim için.
Her kurban bayramında acı acı gülümserim bu yüzden.
Gecekonduda yaşıyorduk. Babam Kurban bayramından yaklaşık 2 hafta önce iki adet koç satın almıştı. Evimiz onları beslememiz için uygundu.
Kömürlükte onlara yer yaptık. Ben ve kardeşlerim kısa zamanda onlarla dostluk kurduk.
Birisinin adını “Hacivat”, diğerini de doğal olarak, “Karagöz” koymuştuk. Yemeklerini, içecek sularını biz veriyorduk.
İnenın abartmıyorum, yani neredeyse laftan, hareketlerimizden anlıyorlardı. Onlarla oyunlar oynuyorduk.
Bir keresinde, kovaya kömür doldurmuş giderken, arkamdan Hacivat öyle bir vurmuştu ki bana, yumuşacık "Kar'ın" üzerine yüzükoyun uzanmıştım.
Karagöz’ü pek hatırlayamıyorum ama, Hacivat’ın tam alnından burnunun üzerine doğru mükemmel bir siyah leke vardı. Süper güzel bir hayvandı…
7-8 yaşlarında olmalıyım. Bizim evimizden 200-300 metre uzağımızdaki bir komşuya, Kurban bayramından 3-4 gün önce satılmıştı Hacivat.
Çok üzülmüştük ve ağlamıştık. Sanırım yapacak bir şeyimiz yoktu.
Kurban Bayramından bir gün önce, evimizin arkasında bir “Koç” sesi duydum. Bu Hacivat’ın sesiydi.
Hacivat ön ayaklarını, evimizin arkasındaki yüksek olmayan cama dayamış, içeri bakarak, sanki “beni kurtarın” der gibi bağırıyordu. Canım benim…
Sonrasını tahmin ediyorsunuzdur. Karagöz ve Hacivat o kurban bayramında …
Nedenini artık biliyorum. Her Kurban Bayramında, “bıçaklar” çarşıda seyyar bilemecilerde, kıvılcım saçan zımpara taşlarında bilenirken,
veya bıçaklar, bilenmesi için evin reisi tarafından paketlenirken,
veya, herkes “et” doğramak için uygun bir tahta yapmamı isterken,
Hacivat’ın yalvaran sesi gelir kulaklarıma ve ön ayaklarını cama dayamış görüntüsü…
Her bayram “sabahı” çoktan kaybettiğim Annemi, Babamı hatırlatırken,
şehitlerimizin mezarları başlarında Anne Babaların acıları yüreğimizi sızlatırken,
birde böylesi bir "anı" tıkanıveriyor boğazıma…
Kurban Bayramı sabahlarında…
Foto: en blanco y negro